Röportajlar

Bağımsız Sahne #127: Yeni teklisi “ash”i dinleyicilerle buluşturan wend ile bir röportaj…

Bağımsız Sahne köşesinin yüz yirmi yedinci konuğu uzun zamandır müzikle ilgilenip bir müzik grubuyla çıktığı yolculuğa solo olarak devam edip yazıp düzenlediği pek çok şarkıyı geride bırakan, bu bağlamda alternatif camiada dikkat çeken ve en son yeni teklisi “ash”i dinleyicilerle buluşturan wend oldu. wend (İpek Kızıltan) ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle “Full Moon”a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?

-Müziğe bateri çalarak başladım ve uzun bir süre tek başıma şarkı yazmayı aklımdan bile geçirmeden bateristlik yaptım. İçinde bulunduğum grupta şarkı sözü yazımına da eşlik ediyordum ve şarkı sözü yazmanın bana iyi hissettirdiğinin farkındaydım. Pandemi zamanında yavaş yavaş elimde şarkı sözleri birikti ve hissettiğim dışavurum ihtiyacıyla birlikte en basit akorlarla başlayarak kendi kendime gitar çalmaya ve şarkı sözlerimi bestelemeye, çalıp söylemeye başladım. Şarkılar yazıp çalıp söylemenin pandemi esnasında ve devamında akıl sağlığımı koruduğunu söyleyebilirim! (gülüyor)

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda “Full Moon”un oluşum süreci nasıl gelişti? Full Moon ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Solo olarak şarkı yapmadan önce bir beş sene kadar aynı gruptaydım, ortaokul ve lise döneminde okullar ve ortak arkadaşlar vasıtasıyla tanışan insanlardık hep! Uzunca bir süre hem birbirimizi hem kendimizi anlamaya çabaladık, farklı farklı türler denedik, pek çok cover yaptık ve sonunda 2019 senesinde, 17-18 yaşlarımızdayken kayıt alıp Curse of Nature isimli ilk ve tek teklimizi çıkarttık. Grubun ismi Midday Dream’di ve pandemi ile birlikte müzikal olarak yollarımız ayrılmaya başladı. Arkadaşlarım hala sanatla ilgileniyorlar ama herkes kendi yolunda ve kendi biçiminde varoluyor, zaten yirmili yaşlarımızla birlikte de hepimiz hayattan tokatlar yemeye ve farklı farklı şekillenmeye başladık.Bir gruptan bağımsız olarak şarkılar yazmaya 2020’de başladım ama 2022’de yayınladığım ilk teklim olan Full Moon’un öncesinde yazıp da yayınlamamış olduğum pek çok şarkı var! Şarkı yayınlama fikri uzun bir süre kafamda net değildi çünkü şarkılarımı aslında kendim için yazıyorum. Hislerimi daha iyi anlayabilmek, gözlemleyebilmek ve daha da derin hissedebilmek için yazdığım şarkılarımı herkesin elinin altına koyma fikri öncesinde beni çok düşündürdü! (gülüyor) Ancak sonunda şarkılarımı yayınlamanın benzer hisler ve düşüncelere sahip insanlara ulaşmama vesile olabileceğini ve kendi hayatımda bana anlaşılmış hissettiren şarkılara ne kadar kıymet verdiğimi fark ettim ve bunun olacağını ümit ederek onları paylaşmaya karar verdim. Bir kişi bile şarkılarıma ait hissetse, onlar sayesinde anlaşılmış ve “normal” hissetse ne kadar mutlu olurum diye düşündüm ve yayınlamaya karar verdim. Ben, bunları hissetmemi sağlayan pek çok sanatçıya minnettarım. Yayınlamaya karar verdikten sonra kayıt aldım, son haline getirdim ve kapak yapıp yayınladım. İlk göz ağrım! Full Moon’un sözlerini gerçekten de gökyüzünde dolunay olan bir gece yazdım! (gülüyor) Hava kararıp ay çıkmıştı, tabak gibiydi ve parıl parıl parlıyordu. Aklımda başka şeylerle masaya oturdum ama kendimi onun ışığına bakmaktan alıkoyamadım ve bana gecenin sessizliği ile ay ışığının huzurunun aksine gündüzün kaosu ve kirliliğinin ne kadar yorucu olduğunu, hayatın aslında herkes için ne kadar daha sakin ve huzurlu olabilecekken bu kadar kirletilmekte olduğunu düşündürdü.  Şarkı yazmakla ilgili en sevdiğim şey, onları yazmak zorunda olmak. O esnada Full Moon’un sözlerini yazmak zorundaydım, bir ifade biçimi olarak, neredeyse bir refleksmişçesine. Yazdım ve tüm bu kafa karışıklığı ve üzüntünün içinde bana yardımcı olmasına izin verdim! Ertesi gün, sözleri yazdığım zamanın aksine, evdeki herkesin uyanık olduğu bir anda gitar ve vokal melodisi de kendini tutup içimden çıkartıverdi ve o zamandan beri aynı dünya üzerinde var olmaktayız Full Moon ile! Aldığım geri dönüşlerin her birinden de oldukça memnunum çünkü insanların benim için bu kadar özel olan bir şarkıyı deneyimleyip bana düşüncelerini belirtmeleri gerçekten mucizevi bir olay bence!

Processed with VSCO with preset

İkinci tekliniz “II Steps Behind”ın oluşum süreci nasıl gelişti? II Step Behind ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-II Steps Behind hızlıca yazdığım bir şarkı oldu çünkü onu oluşturan hissiyat benim için çok netti. Adaletsizlik, saçma sapan ayrımcılıklar ve ego savaşlarının döndürmekte olduğu bir dünyada, böyle korkunç hissettiren bir zaman diliminde oluşan naif bir kabuğa çekilme arzusu. Eğer kralı olduğum hayali mağarayı terk etmezsem asla başıma kötü bir şey gelmezmiş gibiydi. Ama bir yandan da o mağara her nerede olursa olsun dünyadaki çirkinliklerin beni rahatsız etmesinden asla kaçamazdım ve sanki herkesten ve kötülüklerden uzak, izole bir hayata mahkum olmuş ve orada bile kendimi kötü hissetmek zorunda kalmıştım. Tam olarak kapaktaki zavallı canım karakterim gibi hissediyordum, o da bu şarkıyla birlikte doğdu zaten. Mutsuz çocuk! (gülüyor) Şarkılarımla ilgili sorulara cevap vermek beni onlarla ilgili yeniden düşündürüyor. Bu şarkıyla ilgili onu yazdığım 2021 senesinden beri bu kadar yoğunlaşarak düşünmemiştim. Nostaljik hissettirdi! II Steps Behind’ı Full Moon’dan hemen sonra yayınladım ve bu yüzden olsa gerek hep biraz daha silik kalmış gibi hissediyorum. Az önce de dediğim gibi, bu tüm şarkılarım için geçerli, aldığım tüm geri dönüşler için müteşekkirim.

Üçüncü tekliniz “Tick”in oluşum süreci nasıl gelişti? Tick ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Tick en hızlı yazıp kaydettiğim şarkı çünkü bir kişinin muhtemel ölümü ile ilgili bir endişe sonrasında, acelem olan bir an içerisinde yazıp kaydettim. Tick benim çok sevdiğim ve her denk geldiğimde aynı şeyleri hissederek dinlediğim bir şarkı, daha önce hiç yazmadığım kadar yavaş ve stabil ve zaman temasını ele alıyor. Zaman hep kafamı karıştırmıştır, hatta beni tanıyanlar bilir, sık sık bundan bahseder ve kafa karışıklığımı dillendiririm. Gerek şarkılar yazarak, gerek “ilk pazartesiye kim karar verdi?” gibi saçma sapan sorular sorarak! (gülüyor) Tick beni ölüm ve yaşamla, dolayısıyla zamanla ve zamanın akış biçimiyle yüzleştirdi ve zamanı ne kadar algılayamadığımı bir kez daha fark ettim. Sanki o içimizden geçip giden ve bunu sürekli yapan bir hayaletti ve istese bir anda hepimizi yutabilirdi. Bu şarkıyı ilk kaydettiğim haliyle yayınladım çünkü herhangi bir değişiklik yapmayı denediğimde çok yabancı ve sahte hissettiriyordu. Sanki benim Tick’i yazıp kaydettiğim zaman dilimi beni buna mecbur bırakmıştı, kim bilir! Aksi ispatlanana kadar en saçma ihtimallere inanacağım!

Dördüncü tekliniz “Loneliness”in oluşum süreci nasıl gelişti? Loneliness ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Loneliness adı üstünde, yalnızlık ile alakalı. Hayatımda küçük karanlık bir dönemden geçiyordum ve kendime bir şifa olarak sundum Loneliness’ı. Her şeyden bağımsız ve soyut hissettiğim, hiçbir an anlaşılmış ya da ait hissedemediğim bir dönemde bu şarkı şurup gibi geldi bana. Bir süre herkesten uzakta ağlayarak çalıp söyledim, biraz daha iyi hissettiğim bir dönemde ise kayıt edip kapağını yaptım ve pişmiş oldu! Sağ olsun var olsun! Canım benim! (gülüyor)

İlk EP çalışmanız “Juliet” oldu. Bir EP yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve Juliet’in içindeki şarkıların oluşum süreci nasıl gelişti? Juliet EP’si ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Açıkçası neden Juliet’i bir EP olarak yayınladığımı bilmiyorum. Sadece öyle olmalıymış gibi hissettim. İçindeki şarkılar sanki teker teker yayınlanamayacak kadar aynı dokudaydı birbirleriyle, aynı evde yaşamalılarmış gibi hissettim, EP şeklinde yayınlayarak onlara bir ev inşa etmiş oldum! EP içinde dört şarkı bulunuyor: Jupiter Jump, Skies of-, A Wild Lullaby for the Night Owls ve Juliet. Bu şarkıların tamamını bir arada tutan bağlamsal yapıştırıcı sanırım şefkat. Bu EP’nin içinde, önceden yayınlamış olduğum şarkılarımdan daha şefkatliyim. Gerekirse kendime, gerekirse diğer insanlara karşı. Jupiter Jump ve Juliet özellikle benzeşiyorlar çünkü her ikisinde de rüyamda gördüğüm bir hissin arayışındayım. Hala çalıp söylerken hissediyorum onu. O hisse şarkılarım ve rüyalarım dışında hiç kavuşacak mıyım bilemiyorum ama bir insan olabilir, bir yer ya da bir durum olabilir, beni bir şey o hisle karşılaştırabilir. Hayat sürprizlerle dolu! Skies of- ise daha çok özlem hissinden oluştu. Merkezinde yalnızca daha çok hissedebilmek için bir anıya geri dönmeyi istemek yatıyor ve o anıları paylaştığım insan/insanların gökyüzü masmavi iken, piknik havası yaşıyorlarken benim gökyüzüm kara bulutlarla kaplı, sırılsıklam olmuşum ve yağmurun altında üşüyerek ağlıyormuşum gibi bir his! A Wild Lullaby for the Night Owls ise kendimi duygusal olarak nispeten daha güçlü hissettiğim ve kendini kötü hisseden tüm insanlara yardım edebilmeyi, kol kanat gerebilmeyi hayal ettiğim bir anda var oldu. Her zaman bir gece insanıydım, hala da öyleyim. Gece vaktinin sessizliğiyle birlikte çok fazla düşünceye dalıyor, kalemler kağıtlar, defterler bitiriyorum! Bu şarkıyı yazmam için içimde kıvılcım olan şey ise yine gecenin sessizliği ve ıssızlığı içinde, odamın camından görünen onca komşu daire arasında tek bir tanesinin ışığının açık olmasıydı. Şimdi o daire hala var mıdır ya da o zaman içinde kim yaşıyordu bilmiyorum ve asla bilemem ama o anda sadece o kişinin ve benim ışığımın açık olmasıyla birlikte o kişiye “uyuyabilirsin, sana kimse zarar vermeyecek.” demek geldi içimden! Dediğim gibi, nedenini bilmiyorum ama şefkat bu şarkımda da mevcut. Bazen keşke diyorum, herkese yardım edebilsem ve herkesi iyileştirebilsem… Genelde geceleri diyorum sanki bunu, ilginç. Bu arada: Şu ana kadar kayıtlarında klavye çaldığım tek şarkı Skies of- ve şu ana kadar kayıtlarında davul ve bas gitar çaldığım tek yayınlanmış şarkım Juliet. İkisi de bu EP’ye dahil!

2023’teki son tekliniz “Flower Child”ın oluşum süreci nasıl gelişti? Flower Child ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Juliet EP’si yayınlandığı esnada, yani kasım 2022’de yurtdışında hayatımın ilk solotrip’ini yapıyordum. Yani tek başıma ve tamamen korunmasız bir şekilde, sırtımda kocaman bir çanta ve elimde gitarım ile geziyordum. Yolculuğum 7 gün kadar sürdü. İlk başta kendimi çok tehlikede hissettim. Her an başıma bir şey gelecek gibi hissediyordum. Gerçekten korkudan titrediğim oldu. Sonrasında bu 7 gün içinde ülkeden ülkeye geçip birçok farklı durum içinde bulundukça korkularımın neredeyse tamamının yersiz olduğunu fark etmeye başladım ve gittikçe daha da korkusuzlaştığımı hissettim. Bir noktadan sonra hayatta korktuğumu hissettiğim ne varsa artık korkmayana kadar ona koşar adım gitmek zorunda olduğumu hissettim ve bu mecburi bir hal aldı. Türkiye’ye geri döndüğümde ise tamamen korkusuzdum sanki. Aradan biraz zaman geçti ve bu “korkusuzluk” halinin üzerimde yarattığı yalnızlık etkisinin gittikçe arttığını hissettim. Sonra yine bir gece vakti odamda durup düşüncelerimin içine çekiliyordum ki korkunun insanları birbirine bağlayan en büyük bağlayıcı olduğunu fark ettim. Gitarı elime aldım ve bastığım bir akor, ardından şarkının içindeki akorların hepsi tam olması gerektiği gibi hissettirdi, sözler de yine benden dökülüverdi ve Flower Child var oldu. O gece içinde şarkıyı kaydetmek zorundaymışım gibi hissettim, bazen -özellikle kayıt/şarkı yazım esnasında ya da resim çizerken- o kadar hissederek odaklanıyorum ki saatler geçmiş oluyor kafamı kaldırdığımda. Flower Child da tam olması gerektiği gibi bir gece içinde bütünüyle var oldu. Sonrasında kapağını yapıp son haline getirdim ve o da pişti! Flower Child’ın rahatlatıcı bir havası olduğuna dair pek çok farklı güzel insandan geri dönüş aldım ve bunun beni ne kadar mutlu ettiğini izah edemem.

En son “ash”ı dinleyicilerle buluşturdunuz. “ash”ın oluşum süreci nasıl gelişti? ash ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-ash, kışın üzerime getirip koyduğu bir kara bulutun etkisi altında yazdığım 10 şarkıdan yalnızca biri. Flower Child’dan neredeyse bir sene sonra, korkusuzluk durumumdan iyileştiğim kolaylıkla görülüyor çünkü ash, yayınlamış olduğum şarkılar arasında ilk kez hüzün ve yalnızlık beraberinde güçlü bir korku temasına sahip. Sevgi ve merhamet ile yaklaşılan ve kıymet verilen bir şeye zarar verme ihtimaline olan korku var ash’in merkezinde. Kendimi neredeyse güneş kadar güçlü bir ışık kaynağıymış gibi hissedip, insanlara huzur ve mutluluk getirmeyi hayatımın en büyük misyonu edinmiştim ki mutsuzluğun ve karanlığın çok daha bulaşıcı olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldım. Ateşin o hissettiğim bir araya getirici gücü gittikçe söndü ve kendimi koskocaman karanlık bir odada yapayalnız kalmış küçük bir mum ışığı gibi hissettim. Ayrıca: Birçok şarkımda olduğu gibi güneş ve ay bu şarkıda kişileşerek yer alıyor ve bence ash kendi sözleriyle kendisini gayet iyi ifade ediyor. Çevirecek olursam: Güneş, ay parlayabilsin diye cayır cayır yanıyor ama ikisi birbirine yaklaşmaya kalksa sizin soru sorabileceğiniz ve benim cevaplar verebileceğim bu harika dünya var olmazdı! Ash gerçekten yepyeni ve küçücük. Dinleyen herkese bir kez daha teşekkür ederim.

Ayrıca bütün şarkılarınızın düzenlemesini kendini üstleniyorsunuz. Bu bakımdan kendi müziğinizin düzenlemesini yapmak size müziğinize adına size yapmak istedikleriniz anlamında özgür bir alan sağlıyor mu?

-Daha önce uzunca bir süre müzik grubuna dahil olduğum için grup müziği ver bireysel müzik arasındaki farkı çok net görebiliyorum. Şarkılarımı dünyayla paylaşıyor olduğum halde onları yapmamdaki sebep yine kendimi anlayabilmek ve hislerimi daha iyi, daha sağlıklı hissedebilmek. Üretim bireysel olunca, özellikle benim şarkılarım gibi minimal içerikli (örneğin sadece gitar ve vokal içeren) şarkılarda harika bir özgürlük hissediyorum ve bu şekilde yapıyor olmaktan mutluluk duyuyorum. Bir yandan ise, farklı insanlarla müzik yapmanın tadı her zaman bambaşka. Ama tek başıma müzik yapmanın beraberinde getirdiği ifade özgürlüğünden oldukça keyif aldığımı söyleyebilirim!

Öte yandan müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturuyorsunuz. Müziğinizi bağımsız olarak dağıtmak size müziğinizin sunumu ve diğer öğeler açısından özgür bir alan sağlıyor mu?

-Müziğimi bağımsız olarak dağıtmanın üzerimde yarattığı en büyük pozitif etki içimin bu konuda rahat olması diyebilirim. Bunun dahilinde, istediğim zaman şarkı yayınlayıp istediğim zaman inzivaya çekilebiliyor ve bir yerlere itelenmemiş oluyorum, bu çok büyük bir artı benim için çünkü karakterimde pek söz dinlemek olmamıştır hiçbir zaman. Birileri tarafından yapmak zorunda bırakıldığım herhangi bir şeyi yapmaktansa hiçbir şey yapmamayı tercih ederim. Hissederek yapmadığım müddetçe zamanımı ve enerjimi boşuna harcamış gibi hissederim ve götürüsü getirisini aşar. Bu konuyla ilgili pek düşünmüyorum aslında, ama şimdi söyleyebilirim ki sizin gibi anlayışlı ve düşünceli insanlar olmadıkça bağımsız müzik yayınlayan bir insanın daha geniş kitlelere erişmesi ‘bağımlı’ müzik yayınlayan bir kişiden tabii ki çok daha zor. Etrafımda müzik yapan arkadaşlarım olması, benzer müzik dinleyen ve ruhunda aynı üretim açlığını barındıran insanlarla olmak ve bu “sektörün” vahşi dalgaları arasında güzel arkadaşlarla debelenmek bu konu dahilinde sahip olunabilecek en güzel şey sanırım.

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-İnsanlar sorduğu zaman kolaya kaçıp “mutsuz müzik” ya da “bağımsız” ya da “alternatif” gibi tabirler kullanır oldum! Ama sanıyorum ki bu soruya verebileceğim en güzel cevap “hisli” ya da “dürüst” olurdu. Tüm şarkılarım ruhumdan birer parçaymış gibi hissediyorum.

”ash”ten sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Pek düşünerek ilerleyen biri değilim, bir şeyleri hep hissederek yapıyorum düşünmektense. Elimden geldiğince spontane ve değişime açık bir şekilde yaşamaya çalışıyorum. Dolayısıyla, bir sonraki adımımı, o adımı atana kadar asla kestiremiyorum. Bir bakıma heyecan da yaratıyor bu durum. Geleceğim her zaman gizemli. Bakalım neler olacak?

wend’e bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “ash”i tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.