Ceyda Özbaşarel… Müziğin eğitiminden gelen, çok yönlü bir müzisyen olan, sahne performansları ile bilinen, bu bağlamda Caz müziğin özellikle vokal ve bestecilik anlamında başarılı isimlerinden biri haline gelen Özbaşarel, kendi bestelerinden oluşan -8 İngilizce, 1 Türkçe (Beklerken’in yeni versiyonu)- ilk albümünü things&records etiketiyle dinleyicilerle buluşturdu “Madtime Stories”… Özbaşarel ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, albümünü, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle Madtime Stories’e kadar olan müzik yolcuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda konservatuvar eğitiminiz size müziksel anlamda neler kattı?
-KOÜ Piyano anasanat dalı mezunuyum. Daha sonra Randy Esen’le uzun yıllar vokal, sound ve emprovizasyon çalıştık. Donovan Mixon ile de bir sene ear training çalıştım. Sheila Jordan, Kevin Mahagony, Aydın Esen ile workshoplara katıldım. Çeşitli mekanlarda caz standartları söyleyerek sahne aldım bir süre. 2014’ten beri de caz şarkılarının yanısıra kendi şarkılarımı yazıyorum ve söylüyorum. Konservatuvar eğitimim ile genel olarak kulağım, armoni bilgim ve tabii ki enstrümana yani piyanoya hakimiyetim gelişti. Bir enstrüman çaldığınızda da, önünüzde müzikal yaratıcılık anlamında birçok kapı açılıyor. Farklı armoniler, melodiler duyabiliyorsunuz.
Sizi özellikle caz alanında bildik. Caz müziği ile nasıl tanıştınız ve kendi bakış açınızla Caz müziğinin Türkiye’de gördüğü ilgiyi nasıl tanımlarsınız?
-Caz müziği ile bir gün radyo dinlerken Ella Fitzgerald dinleyip büyülendiğimde tanıştım, tanıştığıma da çok sevindim. Önce vokal caz sonra da enstrümantal caz dinlemeye başladım yavaş yavaş. Biliyorsunuz müzik ikinci üniversitemdi, Çevre Mühendisliğinden sonra. Bir süre sonra caz sevenler olarak birbirini buluyor zaten aynı ortamdaki insanlar. Dünyada bile caz dinleyicisi az, Türkiye’de daha da az. Hele ki Türkiye’den dünyaya doğru gitmek istiyorsanız “otantik” müzik istiyorlar illa ki sizden. Bizim müziğimiz gayet güzel ama türkleri deve üstünde gezen fesliler gibi görmekle her parçadan türk ezgileri beklemeyi aynı kefede tutuyorum ben. Keşke herkes kendi sevdiği ve yaptığı müzik ile değerlendirilse ve etiketler olmasaydı.
Özellikle Başak Yavuz ile pek çok projeniz oldu. Kendisiyle ilk olarak yollarınız nasıl kesişti? Bu bağlamda bi şarkım var! projesinin oluşumu nasıl gelişti ve size müziksel anlamda neler kattı?
-Başak Yavuz çok eski dostumdur, kafa olarak da müzikal olarak da uyuşuyoruz. bi’ şarkım var! projesi Başak’ın Amerika’da yaygın olan şarkı yazarlarının katıldığı açık sahneyi Türkiye’de de yapmak istemesi ile başladı. Bana da “Birlikte yapalım!” dedi ve 2014’ten beri yürütüyoruz projemizi. 2016’da 14 şarkı yazarını içeren ilk albümümüz çıktı, bu sene de ilk albümdekinden farklı şarkı yazarlarını içeren, ev kayıtlarından oluşan ikinci albümümüz çıkacak.
Yayınlanan ilk solo kaydınız, bi şarkım var! Stüdyo’daki “Beklerken” oldu. Şarkının oluşum süreci nasıl gelişti ve nasıl geri dönüşler aldınız?
-Bir arkadaşım erkek arkadaşıyla fazla görüşemiyor ve onu özlüyordu, bundan etkilendim, hepimiz özlemi biliriz çünkü, pencerede sevgilisini bekleyen bir kadın düşündüm ve şarkıyı yazdım. bi şarkım var! albümünün dışında Madtime Stories’de de yeniden kaydettik şarkıyı ve tek Türkçe şarkı olduğu için özellikle sevildi sanırım.
Bir albüm yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve Madtime Stories’ın oluşum süreci nasıl gelişti? Bu bağlamda daha önce de çalıştığınız Adem Gülşen’in albümün bir kısmındaki düzenlemeleri yapması nasıl gelişti?
-bi şarkım var! projesi şarkı yazmaya başlamamda en büyük motivasyon oldu. Her ay yaptığımız açık sahne konserlerimizde biz de Başak’la kendi parçalarımızdan çalıyorduk çoğunlukla çünkü. Şarkıların çoğunu Adem ile evli olduğumuz sırada yazdım, doğal olarak düzenlemelere büyük katkısı oldu. Beş parçanın düzenlemeleri ona ait, diğer dördü benim. Adem ile ayrıldık ama hala dost olduğumuz için beraber çalışabiliyoruz, aslında seneler içerisinde cazı beraber öğrendik, sınıf arkadaşıydık ilk başta, o yüzden de müzikal olarak kafamız çok uyuyor.
Yolunuza Başak Yavuz’un firması Things&Records ile devam etmeye nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda zaten birlikte çalıştığınız bir müzisyenin prodüksiyonu üstlenmesi size yapmak istedikleriniz bakımından özgür bir alan sağlıyor mu?
-Başak Yavuz çok eski dostum, o yüzden Things & Records ile çalıştım, tabii ki çok özgür alan bırakıyor, hem müzisyen olması hem de dost olması.
Albümde size kalabalık bir müzisyen kadrosu eşlik etti. Bu kadronun bir araya gelmesi nasıl gelişti?
-Müzisyenlerin hemen hepsi zaten uzun zamandır beraber çaldığım, çalmadıysam bile caz dünyasından tanışıklığım olan sevdiğim ve saygı duyduğum insanlar. Benimle ve birbiriyle uyum içinde olan dost yürekli, şahane müzisyenlerle çalıştım albümde, çok mutluyum.
Ayrıca albümdeki düzenlemelerin bir kısmını siz üstlendiniz. Bu durum size müziğinizde yapmak istedikleriniz bakımından özgür bir alan sağlıyor mu?
-Tabii ki. Crooked House benim düzenlemem mesela ve kafamda canlandırdığım ürkütücü sahnenin müziğini tam istediğim gibi düzenledim, öyle çalındı ve sanırım bu dinleyiciye de geçiyor. Kafamda sahneler canlandırıp şarkıları öyle yazıyorum çoğunlukla.
Albümden önce, yine Escher Chronicles’te birlikte çalıştığınız Şevket Akıncı’nın 2020 başında yayınlanan “Radyo Ekoton”da yer alma süreciniz nasıl gelişti ve Akıncı’nın yeniden şarkı yazarlığına dönüş yaptığı bu proje sizin için müzikal anlamda nasıl bir deneyim oldu?
-Şevket Akıncı inanılmaz güzel şarkılar yazıyor. İçinde olmaktan onur duyduğum ve çok keyif aldığım bir proje Radyo Ekoton. İlk Banu Kanıbelli’nin Lobna’nın Şarkısı albümünde beraber çalışmıştık, o zamandan beri sevgili Akıncı’nın iki albümünde daha misafir olarak yer aldım, umarım yine beraber çalışırız.
Madtime Stories ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Beğenildi sanırım, biraz da şaşırtmış olabilirim. Çünkü güleryüzlü ve yumuşak görünümlü bir insandan beklenmeyen, sert ve biraz karanlık sözler yazıyorum galiba. Yine de tüm şarkılar aslında umudun peşinde bence.
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Bilemiyorum, etiketlemek istemiyorum sanırım. Ancak duygumu söyleyebilirim, dinleyiciye ruhumu göstermiş gibi hissediyorum. Gerçekten bana dokunan şeylerin müziğini yapıyorum çünkü.
Madtime Stories’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Tabii ki, albüm kaydetmenin tadını aldım. Çok meşakkatli ama aynı oranda da tatmin edici bir süreç. Başka albümler de yapmak istiyorum ileride, belki Türkçe belki değil. Yaşayıp göreceğim…
Ceyda Özbaşarel’e bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Madtime Stories”i tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle