Emrecan Ağtaş… Sanat ve tasarım ile başlayan hayatında müziğe ayrı bir yer vererek hem İTÜ MİAM’daki yüksek lisans eğitimi doğrultusunda ses tasarımına da yönelen, Golden Horn grup projesi, Yolcu isimli ikili proje ve kendi ismiyle yaptığı bir EP sonrası, Dağtaş isimli solo projesinin ilk ürünü “Bu Kez”i Tarla Records etiketiyiyle dinleyicilerle buluşturdu. Dağtaş ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, projelerini, teklisini, aldığı geri dönüşleri ve yeni çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle “Bu Kez”e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda kendi stüdyonuz Zuhurat Studio’yu kurmaya nasıl karar verdiniz?
-Lisans eğitimimi endüstri ürünleri tasarımı üzerine yaptım. Mezun olduktan sonra çeşitli ajanslarda ve freelance olarak animasyon ve sanat tasarımı üzerine işler yaptım. İTÜ MİAM’da yaptığım İşitsel Sanatlar Yüksek Lisans eğitimi ile ses üzerine yaptığım çalışmalar ile kolektif sergilerde yer aldım. Tasarım ve ses üzerine yaptığım çalışmalarımı tek bir çatı altında toplama fikri üzerine Zuhurat Studio’yu kurdum. Burada ses ve müzik odağında tasarım ve prodüksiyon işleri uyguluyorum.

Aynı zamanda Golden Horn projenizin ve “Lucid” albümünün oluşum süreci nasıl gelişti? Golden Horn projeniz ve albümünüz ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Çeşitli grup arayışlarımın neticesinde ilk olarak Golden Horn isimli projem ile 2013-2016 yılları içerisinde İngilizce sözlü Alternatif ve Indie Rock tarzlarında besteler yaptım. Burak Serter (bas) ve Mert İnce’yle (davul) birlikte trio formunda bir ekip olarak konser vermeye başladık. Parçaların konserlerde ortaya çıkan enerjisi, albümü stüdyoda kayıt etme süreci yerine doğada canlı bir şekilde kayıt etmeyi düşündürdü. Bunun üzerine sevgili dostum Salih Topuz’unda desteği ile Kerpe’de Narköy organik tarım çiftliğinde kayda ve filme aldık. Asla unutulmayacak bir anı oldu. O dönem içerisinde Golden Horn alternatif müzik adına beğenilen bir proje oldu diyebilirim. Bunun yansıması olarak iki sene arka arkaya ODTÜ’de konser verdik, geri dönüşler etkileyiciydi. Ancak o dönemki büyük mekanlar ve festivallerden pek destek alamadık. Bu da Golden Horn serüvenini olumsuz olarak etkiledi.

Bununla birlikte Joe Conchie ile Yolcu isimli bir projeniz; (2 tekliniz ve 1 EP’niz) oldu. Kendisiyle yollarınız nasıl kesişti ve çalışmalarınızla ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Joe Conchie ile yollarımız İstanbul Teknik Üniversitesi Müzik İleri Araştırmaları Merkezi’nde İşitsel Sanatlar alanında yüksek lisans eğitimim sırasında kesişti. Kısa bir süre sonra birbirimizin müziğe olan bakış açıları ve birbirimizin kültürlerine olan ilgi ve merakı birlikte müzik üretmemize zemin oluşturdu. İngiliz ve Türk kimliklerimizden ödün vermeden birlikte sentez bir müzik oluşturmaya çalıştık. Yolcu, gerek iki kültür arasındaki etkileşim, gerekse birlikte üretme süreçleri adına beni çok heyecanlandıran bir proje. Yakın çevremizden ve müziğimizin ulaştığı dinleyiciler tarafından güzel yorumlar aldık.

Ayrıca, isminiz Emrecan Ağtaş olarak bir EP yayınladınız “Vibrational Cycles”… EP’nin oluşum süreci nasıl gelişti?
-Vibrational Cycles, çevremde duyduğum sesler üzerinden kompozisyonlar yaratma fikri üzerine ortaya çıktı. Bir manken kafası üzerine monte ettiğim condensor mikrofonlarla kendi binaural (insan duyumuna en yakın kayıt etme metodu olarak da bilinir) mikrofonumu yapmıştım. Bu mikrofon ile farklı lokasyonlarda ses kayıtları yaptım. Bu süreç hem içinde bulunduğum ses dünyasını daha iyi anlamam ve duyduğum tınıları daha iyi kavramam adına yardımcı oldu. Daha sonra kayıt ettiğim sesleri birleştirerek kompozisyonlar haline getirdim.

Dağtaş olarak bir solo tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve “Bu Kez”in oluşum süreci nasıl gelişti? Tarla Records ile yollarınız nasıl kesişti?
-Aslında solo proje uzun süredir aklımda olan ancak tam anlamıyla odaklanamadığım bir fikirdi. Pandemi şartlarıyla birlikte fikirleri detaylandırıp, proje için bir yol çizme fırsatı buldum. Bu Kez’i 3 sene önce Mardin’e yaptığım küçük bir gezinin ardından hissettiğim duygular üzerine yazmıştım. Benim için bir nevi doğu ile kucaklaşma anlamı taşıyor. Tarla Records kurucusu Güneş Akyürek yakın arkadaşım. 2 sene önce proje için hazırladığım demoları birlikte dinlerken çok beğendiğini ve Tarla’dan yayınlamak istediğini söylemişti. Parça hazır olunca kapısını tıklattığımda da beni seve seve içeri aldı. Buradan teşekkürlerimi iletirim.
Bu Kez ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Bu Kez adına benim için çok değerli geri dönüşler aldım. Özellikle birbirinden oldukça farklı müzik zevklerine sahip dinleyicilerin güzel yorumlarını duymak beni mutlu etti. Bana müziğin sınırlarının olmadığını hatırlattı.
Ayrıca Bu Kez’in klibini de yönettiniz. Klibin oluşum süreci nasıl gelişti? Klip ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Şarkının içerisinde bulunan umut ve yenilenme duygularını, bir yeraltı mekanı ve mekansızlaşma konsepti üzerinden anlatmak istedim. Bu yüzden haftasonu yasaklarını da kullanabileceğimiz şekilde çekimlerini bir garaj içerisinde yaptık. Daha sonra çekimleri bilgisayar üzerinde bozarak kurguladım ve klip son haline geldi.
Bununla birlikte kendi düzenlemenizi kendiniz üstleniyorsunuz. Bu durum size yapmak istedikleriniz anlamında özgür bir alan sağlıyor mu?
-Evet müziğimi dilediğim gibi şekillendirebilmek güzel bir konfor alanı. Kişiye ve zamana bağlı kalmadan ipler sizin elinizde oluyor. Ancak tabi ki insan bazen dışarıdan dinleyecek bir kulağa da ihtiyaç duyuyor. Bu noktada şanslıyım ki çok değerli müzisyen dostlarım var.

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Son zamanlarda “karmaşık minimal” yaklaşımını uygun buluyorum. Kalabalık detaylarla birlikte sade bir yapıya sahip olduğunu düşünüyorum.
Bu Kez’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Tabii ki. Sırada “Gelgit” ve “Kendi Halime” isimli teklilerim var. Paylaşmak için sabırsızlanıyorum.
Dağtaş’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Bu Kez”i tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle