Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan tekliler içerisinde dikkat çeken bir çalışma da, Fransız müzisyen Ayla Millepied-Şen’in Fransızca sözlerle bestelediği ve Hangar Yapım etiketiyle yayınlanan “İstanbul” oldu. Şen ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, “İstanbul”u ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle “İstanbul”a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?
-Daha önce de çeşitli vasıflarla müzik endüstrisinde çalışıyordum. Müzisyen olarak kariyerime ise April Shower isimli grubumla başladım. Ayrıca farklı Fransız sanatçılar için şarkı söyledim. Sonra eğitim asistanı olarak İstanbul’da çalışıyordum; bu şehir dünya algımı ve hayatımı birçok yönden değiştirdi, çünkü eşimle tanıştığım yer burası. Ben Fransız müzisyen bir aileden geliyorum. “İstanbul”un yazdığım en romantik şarkı olduğunu itiraf etmeliyim. “İstanbul” genellikle yazdığım türden bir şarkı değil, ama bu çok içten bir şey. Hatta “İstanbul”u benim Fransızca’ya aşık olduğumun bir beyanı olarak düşünüyorum, çünkü kelimeler bana çok doğal geldi. Sanırım bu şehir benim gerçekten nostaljik ve melankolik birisi olduğumu ortaya çıkardı.
Bir şarkı yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve “İstanbul”un oluşum süreci nasıl gelişti?
-Bu parçayı İstanbul’a geldiğimde bir arkadaşımın evindeki piyanoda hızlıca besteledim. Bir gün yayınlanıp yayınlanmayacağını bile o günlerde bilmiyordum. Eşim ile birlikte Fransa’ya taşıdıktan sonra bilgisayarda bir demo yaptık. Daha sonra yoğunluktan dolayı parçayı tamamlamamız 3 sene sürdü. Parçanın bir kısmı İstanbul’da bir kısmı ise Bordeaux’da kaydedildi.
Prodüktörlüğünüzü üstlenen Emre Aydın (Hangar Yapım) ile yollarınız nasıl kesişti?
-Emre Aydın çok saygı duyduğum bir sanatçı. Aynı zamanda Çağatay’ın da arkadaşı. Parça Fransızca olsa da bütün köklerinin Türkiye’ye dayanmasından dolayı parçanın oradaki bir şirketten yayınlanması bana çok mantıklı geldi. ileride Fransız yapım şirketleriyle de çalışmayı düşünüyorum fakat Türkiye ile olan bağlarımın da devam edeceğine inanıyorum.
Bununla birlikte “İstanbul”, eşiniz Çağatay Şen’in bir düzenlemesi. Eşinizle birlikte çalışmak ortak kararlarda size özgür bir müziksel alan sağlıyor mu?
-Çağatay ve ben müzikte farklı geçmişlere sahibiz fakat pop müzik ikimizin ortak ilgi alanı. Farklılıklarımız ve bağımız en büyük gücümüz. Genellikle ben parçaları yazmaya başlıyorum. Çağatay yazım aşamasında bazen bir şeyler ekliyor. Daha sonra aranjman kısmında bayrağı o devralıyor. İtiraf etmeliyim ki müzik hakkındaki muhabbetlerimiz ve farklı geçmişimiz benim kreatif sürecimi besliyor.
“İstanbul” ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Hem Fransa hem de Türkiye’den çok duygusal geri dönüşler alıyorum. Bu şehire gitmiş ve yaşamış olan herkesin İstanbul ile özel bir bağı var. Bütün bu farklı deneyimleri duymak çok ilgi çekici. İstanbul’u daha çok özlüyorum bu aralar.
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Deneysel pop!
“İstanbul” sonrasında yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
–Evet. Eylül ayında Çağatay ile halen üzerinde çalıştığımız yeni bir tekli yayınlamayı düşünüyorum. Gelecek EP’de Baba Zula ile yaptığım bir düet de olacak. Neden olduğunu bilemiyorum ama üzgün veya kızgın olduğumda Baba Zula dinlemek çok iyi geliyor. İlaç gibi! Yayınlanacak olan düeti Paris’deki bazı politik olaylar sebebiyle çok üzgün olduğum bir gün yazmaya başladım. Parçaya Baba Zula’nın da birşeyler kaydetmesinin çok yakışacağını düşundüm. Bu fikri Çağatay’a söylediğimde iyi bir fikir olduğunu ve gruba sorabileceğimizi söyledi. Grubun da kabul etmesi ile ortaya böyle bir parça çıktı. Dürüst olmak gerekirse bu parçayı yayınlamak için sabırsızlanıyorum. Benim için bu şarkılar yeni bir maceranın başlangıcı. Önümüzdeki ay Güney Fransa’da yeni bir stüdyo açıyoruz. Hayatlarımız rayına oturuyor; bu bana daha fazla üretmek ve iki ülke arasındaki bağlarımızı güçlendirmek için umut veriyor.
Ayla Millepied-Şen’e bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “İstanbul”u tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle