Röportajlar

İlk teklisi “Tarifsiz”i dinleyicilerle buluşturan Müjde Kızılkan ile bir röportaj…

Müjde Kızılkan… Müziğin eğitiminden gelen ve bu bağlamda sahne ve müzikal çalışmalarıyla Ankara’nın başarlı isimlerinden biri olan Kızılkan, 24 Ayar grubu ve Evrencan Gündüz ile Barış Manço klasiği “Alla Beni Pulla Beni”yi de yorumlayan Kızılkan, Locca Records etiketli kendi eseri ilk teklisi “Tarifsiz”i geçtiğimiz günlerde dinleyicilerle buluşturdu. Bozcaada ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Tarifsiz’e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bununla birlikte konservatuvar eğitiminiz size müziksel anlamda neler kattı?

-Tarifsiz’e kadar aslında hep müzik içindeydim ama yoğunluğu değişti hep. 2006-2009 yılları arasında Türk Armoni Yıldızları ile konser verdim. Ama o zamanlar profesyonel manada kendimi tamamen buna adamamıştım. Konservatuardan mezun olduktan sonra bir süre ticaret ve satışla uğraştım. Hatta Doğuş grubunda otomobil sattığım 3 senelik bir dönem var! (gülüyor) Güzel günlerdi sorumluluk almak vs. heyecanlıydı ama yine günün sonunda bana heyecan veren şeye yüzümü döndüm. 2013’den sonra gerçek anlamda sadece müzikten para kazanmaya başladım. Doğuş Grubu’ndan istifa ettiğim sene Ankara’nın efsane grubu Soul Project ile çalışmaya başladım. Yabancı cover yapan bir gruptu. Bir yandan Soul P ile çalışmaya devam ederken 2014 senesinde Erdal Beşikçioğlu ile tanıştım ve Ankara Tatbikat sahnesinde “Woyzeck Masalı” müzikalini yaptık. Beni en heyecanlandıran işlerden biriydi. Onur Yüce bestelerinin keyfini çıkardım diyebilirim müzisyen olarak. Müzikal söylemek bambaşka bir dünya. Okulda opera ve koro eğitimi aldım ben. Her ne kadar teknik olarak çoğu şeye hakim olsam da, müzikal söylemek bambaşka bir teknik ve deneyimdi benim için. Konservatuvar okumak aslında yeni bir dil öğrenmekten farksız. Diğer bölümlerden tek farkı sermayeniz sadece beyniniz değil, bedeniniz de aynı zamanda. Kendi bedeninizi bir şekilde disipline etmeyi öğreniyorsunuz zamanla. Bence farklı düşünmek kısmı, tamamen zamanla bedeninizin enstrümanına nasıl tepki verdiğini öğrenmememizden kaynaklanıyor. Hele ki benim gibi bedenini “enstrüman” olarak kullananlar için baya kafa açıcı olduğunu düşünüyorum. Teorik kısmı bambaşka bir dünya hiç oraya girmiyorum şu an! (gülüyor)

Bununla birlikte sizi Akustikhane ve Genç Müzik’te de izledik. Bu projelere konuk olma süreciniz nasıl gelişti? Sahne performanslarınızın yanı sıra bu iki oluşumdaki performanslarınız ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Akustikhane’nin yapımcısı Zafer Yılmaz ile tanışıklığımız bir süre öncesine dayanıyor. İstanbul’a taşınıp sahne almaya başladıktan sonra, “Haydi Müjde, seni Akustikhane’ye konuk alalım!” dedi. Ben de seve seve kabul ettim. Sevdiğim şarkıları söyledim hep. Sevdiğiniz işi yapınca geri dönüşleri de tatlı oluyor. Ufak tefek canlı söylemekten kaynaklanan kazalar yaşansa da bizim işimizin tadı tuzu da burda yatıyor. Genç Müzik ise yeni filizlenen müzisyenleri tanıtmak amacıyla düzenlenen bir programdı. Serkan Çağrı ile de tanışıklığımız vardı. O da beni programına konuk etti. Tatlı bir çalışmaydı.

Ayrıca 24 Ayar ve Evrencan Gündüz ile “Alla Beni Pulla Beni”yi kaydettiniz. 24 Ayar grubu ve Evrencan Gündüz ile yollarınız nasıl kesişti? Yorumunuz ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Hayal Kahvesi kapanmadan önce arkadaşımızın konserinde tanışmıştık Evrencan ile. O zamanlar parlamaya başladığı dönemlerdi. Dünyalar tatlısı olduğu için kendisi sonrasında hep iletişimde kaldık. Bu proje bana geldiğinde sanırım 2017 idi. Sevgili Pelin Özülkü beni tavsiye etmiş 24 Ayar grubuna. Mustafa Kos (gitarist) Bana parçayı ilk dinlettiğinde aklım uçtu! Düzenlemesine bayıldım! -Sevgili Eser Taşkıran’a da bir selam çakmak isterim buradan!- “Düet yapacak bir erkek partner lazım!” dediklerinde tabii ki aklıma ilk gelen Evrencan oldu. O da kırmadı ve böylece düeti gerçekleştirmiş olduk. Zevk dediğimiz şey oldukça göreceli. Eser’in düzenlemesi Türk halkının genel müzik beğenisinin haricinde bir düzenlemeydi. Belirli bir kitle tarafından kucaklandı. Geçenlerde gördüm başka birisi de yeni coverını yapmış aynı parçanın. Gönül isterdi ki 2/4’lük reggatone yapılmadan da 19M sevilsin yaptığımız iş ama oraya henüz yol gitmedi… Hep dağ, taş, toprak! (gülüyor)

Solo bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda Tarifsiz’in oluşum süreci nasıl gelişti? Düzenlemenizi üstlenen Çağlar Haznedaroğlu ve Fırat Deniz Haznedaroğlu ile yollarınız nasıl kesişti? 

-Fabrikaları teker teker kapatılmış bir ülkenin evladı olarak gönlüm her zaman üretimden yanadır. Üretenin her daim var olduğunu bildiğim andan beri hep üretim içinde oldum. Dolayısıyla Tarifsiz ilk yazdığım parçam değil. Ama sizlerin ilk duyduğu parçadır! (gülüyor) Fırat, en yakın arkadaşımın eski erkek arkadaşıydı. Dolayısıyla bir tanışıklığımız vardı. Çağlar’ın yaptığı düzenlemeyi Fırat gönderdikten sonra gelişti herşey. En yakın arkadaşımın yaşadığı ayrılık acısını yazmak da bu parçanın bir tesadüfü olmuş oldu.

Locca Records ile yollarınız nasıl kesişti?

-Fırat ve Çağlar Locca ile çalışıyor. Dolayısıyla Locca ile yollarımız böyle kesişti. 

Tarifsiz’in klibinin oluşum süreci nasıl gelişti? Bu arada klipte müzisyenliği ile tanıdığımız Ezgi Yelen de yönetmenlerinden biri, kendisinin (Gülşah Mutlu ile) klibi yönetmesi nasıl gelişti?

-Ezgi ve Gülşah benim arkadaşlarım. Sağ olsunlar bir sohbetimizde “İstersen klibini biz çekeriz!” dediler. Ezgi’nin önceki klibini de kendilerinin çektiğini bildiğim için kurgusuna ve gözüne de güveniyordum. Klip aşamasına geldiğimde hiç ikiletmeden onları aradım!

Tarifsiz ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Şu ana kadar gelen yorumlar tam dilediğim gibi oldu. Dinleyen herkes kendinden bir parça bulduğunu söyledi. 

Teklinizde size başarılı bir müzisyen kadrosu eşlik etti. Bu kadronun bir araya gelmesi nasıl gelişti?

-Çok şanslıyım! çünkü parça bana geldiğinde zaten herşeyi çalınmış bir aranjeydi. Her şeyiyle çok güzel bir parça gerçekten. Ne bir fazla ne bir eksik.   

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız? Bu bağlamda Tarifsiz sonrası yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Dertli soru! (gülüyor) Daha önce sahne performanslarımı izleyenler için “Tarifsiz” ters köşe bir parça oldu. Herkes benden daha gösterişli bir parça bekliyordu ama naif bir parçayla karşılaştılar. Rock ve Funk tarzında söylemeyi çok seviyorum ama sahnede hep başkalarının parçalarını yorumladığım için kulağıma çok farklı tarzda müzik oturmuş. Dolayısıyla benden çıkan besteler de, tarz olarak çeşit çeşit. Bu çeşitliliğimle alakalı, başkalarına çok savaş verdim. Çünkü, bana hep söylenen belirli bir tarzımın olması yönündeydi. Ama doğam böyle ve yapabileceğim birşey yok. Herkesin uygun gördüğü rol ben değilim. E ben “ben” olmazsam o zaman neden Müjde olarak var oluyorum ki? Bambaşka takma bir isimle devam ederdim. Mutsuzluğun lüzumu yok! İlerleyen zamanlarda diğer bestelerimi yayınladığımda tarz çeşitliliği konusunda bana hak vereceksiniz! (gülüyor)

Müjde Kızılkan’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Tarifsiz”i tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.