Haziran ayı, pek çok teklinin yayınlandığı bir ay olarak hem bildiğimiz sanatçıların yeni teklilerini hem de müziğin içinde olan isimlerin ilk teklilerini beraberinde getirdi. Bu ilk teklilerden dikkat çekenlerden birisi de, uzun yıllardır müziğin içinde olan Beste Hürdoğan’ın Bahçekat Müzik etiketiyle yayınlanan ilk teklisi “Yok, Yok Olmaz”dı. Hürdoğan ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklisini ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Yok, Yok Olmaz’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda konservatuvar eğitiminiz size müziksel anlamda neler kattı?
-Kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum. Önce okul korolarında şarkı söyledim, sonra lise yıllarında gitar ve piyano çalmayı öğrendim. Üniversite yıllarında ilk şarkımı yaptım. “Yok, Yok Olmaz” benden çıkan ilk şarkıdır. 14 sene önce üniversitede okuduğum yıllarda bestelediğim şarkımdır. Fakat ben o yıllarda yaptığım bu şarkımın aslında çok da farkında değildim. Algılarım henüz açılmamıştı. Üniversiteden mezun olduktan sonra bu işi ciddi olarak öğrenmek, bilgilenmek ihtiyacıyla İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan kısa bir süre eğitim aldım. Bu bağlamda tam manasıyla bir konservatuvarlı değilim. O tedrisatın uzunca yıllar bir öğrencisi olmadım. Dışarıdan; ihtiyaca göre kendi kendimi yetiştirdim. Alanında uzman değerli öğretmenlerle çalıştım. Konservatuvar çatısında olduğum zamanın, müziğime kattığı en büyük özellik bu işin ciddi bir disiplin işi olduğu, süreklilik ve emek gerektirdiğini öğrenmek oldu. Müziğin bir okyanus olduğu algısı kafamda açılmış oldu ve böylece yarı profesyonel müzik yaşantım işte bu şekilde başladı. Çoksesli korolarda ve orkestralarda solist soprano olarak görev aldım, gruplarla konser performanslarım oldu. “Yok, Yok Olmaz”a gelene kadar hep şarkıcılık yönümü ve alt yapımı geliştirmek için uğraştım. Bu yolculukta asıl kendimi 2016’da keşfettim. Benim aslında içimde hikayeler, melodiler varmış… 2016’dan beri düzenli olarak şarkılar yazıyorum. “Yok, Yok Olmaz” da bu yolculukta çok bekledi, ilk sıra onun hakkıydı. Hatta kaderin cilvesi mi diyelim bu şarkıyı Bursa’da yazmıştım, ilk defa Bursa radyolarında çaldı ve onunla birlikte profesyonel müzik hayatım başlamış oldu.
Profesyonel bir tekli çıkartmaya nasıl karar verdiniz ve bu bağlamda Yok, Yok Olmaz’ın oluşum süreci nasıl gelişti?
-İnsanların karşına kendime güvenerek çıkmak istiyordum. Alt yapısı olan, kendi şarkılarını yazan, seslendiren, onları icra edebilen bir şarkıcı ve müzisyen olmak istiyordum. Yaptığım işin hakiki olmasını istiyordum. Gel zaman git zaman su yolunu buldu diyelim. Tam bir karardan çok artık olması gereken olacaktı ve oldu. “Yok, Yok Olmaz” yıllarca beklemesine rağmen stüdyo aşaması, pandeminin getirdiği zorlu süreci saymazsak, arzu ettiğim, tasarladığım gibi oldu. Oluşum sürecinden son derece memnun kaldım. Yansıtmak istediğim hikaye, sözüyle, müziğiyle, icrasıyla, kaydıyla, klibiyle, imajıyla birbirinden ayrılmaz bir bütün, mükemmel bir denklem oldu. Emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.
Düzenlemenizi ve prodüksiyonunuzu üstlenen Bahçekat Müzik (Oya Erkaya ve Serkan Ayman) ile yollarınız nasıl kesişti?
-Daha öncesinde sevgili Oya’nın (Oya Erkaya) kardeşi Mine Hanım’la (Mine Erkaya) bir çalışma yapmıştık. Bahçekat’tan Mine Hanım vasıtasıyla haberdar olmuştum. Müzik sektöründen tanıdığım arkadaşlarım da onlarla çalışmışlardı. Uzun bir süre yaptıkları işleri uzaktan gözlemliyordum. Şarkımı çıkarmaya karar verdiğimde kapılarını çaldım. Önce Serkan’la tanıştım (Serkan Ayman) sonra da Oya’yla. Zaten kapıdan girer girmez o pozitif rahatlatıcı enerjiyi almıştım. Orası güzel bir ailenin yuvası. Serkan ve Oya işlerinin profesyonelleri. Tüm bunların dışında eğitimli, entelektüel ve yetenekli insanlar. Ben arzu ettiğim, kafamdaki sesleri onlara anlattığımda ve gösterdiğimde kolaylıkla anladılar ve isteklerimi fazlasıyla cevap verebildiler. Aynı dili konuşabildiğimiz için gerçekten mutluyum. Birlikte çalıştığımız için de kendimi şanslı hissediyorum.
Yok, Yok Olmaz ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Bunca seneler katlandığım tüm sıkıntılarımı unutturan harika geri dönüşler aldım. Beni en çok mutlu eden “Güzel olmuş, başarılar dilerim.” minvalinde değil de yürekten içten gelen hakiki geri dönüşler almam oldu. İnsanlar gerçekten hissettiklerini, yüreklerinde duydukları içten, güzel duyguları söylediler bana. Ruhlarına dokunabildiğimi hissettim. Bu, tüm o mücadeleme değen bir şey oldu.
Bir müzisyen olarak sizi orkestrada esere eşlik etmek mi yoksa sahnede önde kendi eserlerinizi seslendirmek mi daha mutlu ediyor?
-Daha önceleri yani asıl kendimi keşfetmeden önce ünlü bir soprano olma hayalleri kurardım. İcra etmek keyifliydi, var olan bir esere gerçek bir yorum getirebilmek de kıymetli bir şey fakat hakiki bir eser yaratmanın verdiği çok başka bir duygu var. Eğer çizginin öbür yanındaysanız yani eşlikçiyseniz egonuzla baş başasınız. İçinizde sürekli sizi yargılayan, sizi beğenmeyen, sizi eleştiren bir ses var ve bir süre sonra bu çok yorucu oluyor ama çizginin öbür yanındaysanız yani yaratan kısımdaysanız o zaman ilahi bir şeyle sarmalandığınızı hissediyorsunuz. Sizi yargılayan hiçbir şey yok içinizde, çünkü zaten siz “o” sunuz. Sesinizle, sözünüzle ilahi kaynaktan damlayan bir su gibisiniz. Müziğin belki de en keyif aldığım en çok sevdiğim kısmı yaratmak. Odama geçip kapımı kapatıp o hayal dünyasına girmek beni çok mutlu ediyor. Sonrasını düşünmekten hoşlanmıyorum.
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Hafif Türk Müziği diyebiliriz. Biraz alaturka biraz alafranga biraz da benliğimden gelen karışımlı bir denklem, karakteristik melodileri olan zaman zaman sözleriyle zaman zaman da müziğiyle kendisini ortaya koyan şarkılar.
Yok, Yok Olmaz’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Kısmet olursa 2020 Ekim-Kasım gibi ikinci şarkımı çıkarmayı planlıyorum. Sonrası çok ömür çok sağlık, Allah kerim…
Beste Hürdoğan’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Yok, Yok Olmaz”ı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle