Röportajlar

Yeni teklisi “İki Küçük Balık”ı dinleyicilerle buluşturan Merve Durceylan ile bir röportaj…

Son haftalarda dinleyicilerle buluşan Alternatif tınılı başarılı teklilerden birisi de, mesleki kariyerini avukatlık üzerinden şekillendirse de içindeki müzik tutkusuyla müzikle olan bağını taze tutan, akustik kayıtlarıyla dinleyicilerin beğenisini kazanan Merve Durceylan’ın “ilk profesyonel çalışması” olarak tanımladığı, FadeOut Müzik etiketiyle dinleyicilerle buluşturduğu kendi eseri “İki Küçük Balık” teklisi oldu. Durceylan ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve yeni çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Kendi Cenazem’e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?

-Müzik yolculuğu, benim için çok küçük yaşlarda başladı diyebilirim. Müzik eğitimi olmamasına rağmen müziğin her türüne ilgi duyan, neredeyse eline aldığı her enstrümanı çalabilen ve sesi ile insanları kendine hayran bırakan bir babanın kızıyım. Müzikle tanışmam da yine babam sayesinde, 90’lı yıllarda eve Casio marka bir org alınmasıyla başladı. Tuşlara dokunmaya, notaları hissetmeye başlamamla müziğin hayatımda çok önemli bir yere sahip olacağı belli olmuştu. Ortaokulda iken yine babamın bir yurtdışı seyahatinden getirdiği klasik gitar ile kendi bestelerimi yapmaya başladım. 2006 yılının soğuk bir kış günü, kardeşim ile “Belkilerim Sonralarım Keşkelerim” adlı besteme evimizin bahçesinde çektiğimiz video viral oldu ve yerel ve ulusal birçok kanalda yayınlandı. Tabi o zamanlar dijital platformlar bugünkü kadar yaygın olmadığı için, bu video ve şarkı da iki küçük kız kardeşin tatlı bir macerası olarak tarihin tozlu sayfalarına karıştı. Üniversite eğitimim sırasında ise hem bireysel olarak hem de dahil olduğum gruplarla çeşitli mekanlarda sahne aldım. Bununla birlikte bazı ajanslarda reklam müzikleri ve seslendirmeler yaptım. Yine bu dönemde yolum Ada Müzik Akademisi ile kesişti ve çok değerli Bülent Ortaçgil ile beste yapımı üzerine çalışma fırsatı buldum.

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve Kendi Cenazem’in oluşum süreci nasıl gelişti? Kendi Cenazem ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-“Kendi Cenazem”i yeni yazdığım zamanlardı. Bir gün BalconyTv İstanbul ekibinden canlı performans için teklif geldi ve ben de orada bu şarkıyı seslendirdim. Şarkının hikayesi çok beğenildi ve BalconyTv İstanbul’un en çok beğenilenler listesinde ilk üçe girdi. Bu dönemde müzik platformları da yaygınlaşmaya ve müzisyenler sesini daha çok kişiye duyurabilmeye başlamıştı. Ben de bir süre sonra arkadaşlarımla evde kaydettiğimiz “Kendi Cenazem (Akustik)” performansını yayınladım. Aslında “Kendi Cenazem”i yayınlamak, performans kaygısından ziyade, “Dijital müzik platformlarında ben de varım!” demenin başka bir yolu idi benim için. 

Ayrıca 1990’ların iki klasiği “İstanbul’da” ve “Yaşanacaksa Yaşanacak”ı yorumlamaya nasıl karar verdiniz, yorumlarınız ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız? 

-Tam bir 90’lar hayranıyım. Ruhu, dili, hikayesi, insanların duygularını gösterme biçimi beni hala çok etkiliyor. O dönemin şarkılarında, nefret ve kaos yok. Sevgiyi gösterme biçimi saf ve doğal. Nasıl büyüklerimiz hala Yeşilçam filmlerini izleyip derin bir “Ah!” çekiyorsa, o pozitivitenin son demleri benim için doksanlardır.  “Yaşanacaksa Yaşanacak” bir Çıtır Kızlar grubu klasiği. Bestesi, Faruk K olarak tanınan ve aynı dönemde Birkaç İyi Adam grubu ile ünlenmiş Faruk Kurukaya’ya ait. Küçük bir kız çocuğuyken hayran olduğum, şarkılarını ezbere bildiğim, özdeşleştiğim bir gruptu Çıtır Kızlar. “Yaşanacaksa Yaşanacak”ı yeniden yorumlama fikri de buradan, çocukluğumdan geliyor diyebilirim. Şarkıyı yayınladıktan sonra çok güzel geri dönüşler aldım. Bu güzel yorumlardan biri de şarkının sahibi Faruk Bey’den geldi. Kendisi bir gün bana “Çok beğendim. Siz hep şarkı söylemelisiniz!” yazmış. Beni en çok mutlu eden de bu yorum oldu.  “İstanbul’da”, yine 90’ların özel şarkılarından. Beste elim bir trafik kazası ile aramızdan ayrılan kıymetli müzisyen Gökhan Semiz’e ait ve Grup Vitamin hayranları için de yeri apayrı. Şarkıyı söylemeye karar verdiğimde pandeminin ilk aylarıydı. Tam da evlere kapandığımız, tüm dünyada her şeyin belirsiz ve boğucu olduğu, sağlık çalışanlarımızın ve diğer tüm emekçilerin canları pahasına salgınla savaştığı zamanlar… Bu şarkı da bir nevi, rahmetli Gökhan Semiz’in evrene hediye ettiği ve aslında benzer duygulara kapıldığımız bir dönemde, kaybettiğimiz tüm insanlara ithaf ettiğim içsel bir haykırış olarak kayıtlara geçmiş oldu. 

İkinci çalışmanız “Eylül” oldu. Eylül’ün oluşum süreci nasıl gelişti? Eylül ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-İnsanın içindeki eksik parçaları,  yalnızlığını, korkularını bir çırpıda söyleyiveren bir hikaye “Eylül”. Bu şarkıyı da her genç gibi duygusal boşlukların, gelecek kaygılarının ve zamana eğilmeden bu evrende bir yer edinmeye çabalamanın verdiği hislerle yazmıştım. Bana özel sandığım tüm bu karmaşanın içinde kaybolmuşken, notalara döktüğüm bu sözlerin benim gibi birçok kişiye de tercüman olduğunu gördüm. İnsan, duyguları paylaşmanın kutsallığını birlikte şarkılar söylediğinde anlıyormuş. Eylül de hem benim için, hem de onda kendini bulanlar için böyle bir yolculuktu. 

En son, “İki Küçük Balık”ı yayınladınız. Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti? Düzenlemeyi üstlenen Kerem Çakıroğlu ve FadeOut Müzik ile yollarınız nasıl kesişti? İki Küçük Balık ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-“İki Küçük Balık” bireysel müzik kariyerimdeki ilk profesyonel çalışmam. Daha öncesinde coverlar ve düzenlemelerini kendi yaptığım akustik kayıtlar yayınlamaktaydım. Anlatacak hikayeler biriktikçe daha çok kalbe dokunmak, paylaşmak istiyor insan. Kerem Çakıroğlu ve FadeOut Müzik ile yollarımız tam da bu noktada kesişti. Bir müzisyen arkadaşımın yönlendirmesi ile FadeOut Stüdyoları’nda ilk görüşmemizi yaptık. O görüşmede müzikten, hayattan, şarkılarımdan, gelecek planlarımdan uzun uzun konuştuk. Kerem Çakıroğlu, birçok önemli müzisyenle çalışmış, deneyimli ve yetenekli bir prodüktör. Ne istediğimi anlaması ve hoş sohbetiyle keyifli bir kayıt süreci geçirdik. Birlikte on şarkı kaydettik ve bu süreç benim için güzel bir deneyim oldu. “İki Küçük Balık” yayınlandıktan sonra çevremden, tanıdığım, tanımadığım onlarca insandan çok güzel mesajlar aldım. Özellikle şarkıya ve hikayesine yapılan yorumlar beni çok duygulandırıyor. Bazen de güldürüyor. Bir dinleyici yorumunda “hiçbir sıkıntım yok ama bu şarkı yüzünden sürekli aşk acısı çekiyorum!” yazmış! (gülüyor) Bunlar benim için tarifsiz ve çok özel hisler. Hiç müziğin kolları olduğunu düşünür müsünüz? Evet, var; ve o kocaman kollarla dünyanın öbür ucunda da olsa hiç tanımadığınız birine sarılabilir, onunla tüm duygularınızı paylaşabilirsiniz… 

Ayrıca YouTube hesabınızda çeşitli yorumlarınızı dinleyicilerle buluşturuyorsunuz. Sizce YouTube, yorumlarınızı duyurmada etkili mi?

-Artık dijital bir çağda yaşıyoruz. Özellikle sanatla ve yaratıcı işlerle uğraşanların sesini, sanatını daha fazla insana ulaştırabilmesinin birçok yolu var. YouTube yıllar önce kurulmuş bir platform olmasına rağmen, hala bunun en etkili yollarından biri. Özellikle pandemi sürecinde dünyada birçok müzisyen YouTube sayesinde, gerek video klipleriyle gerekse canlı yayınlarla sesini duyurmaya devam edebildi ve ben de onlardan biriyim. Sadece müzisyenler de değil; hangimiz evlerimizde ekmek yapmak için YouTube’a şöyle bir göz atmadık ki!

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-İnsan değişken bir varlık. Birbiriyle, doğayla, çevresinde olup bitenlerle bu kadar etkileşim halinde olup da aynı kalabilen bir varlık düşünemiyorum. Sanırım bu yüzden  kendi müziğimi tanımlamak bana pek adil gelmiyor. Bugün neşeli veya aşığım, yarın kırılmış veya çekilmez biri olabilirim. Yaptığım müziği de insana ait tüm duyguları sarıp sarmalayan anlık, içsel bir gerçeklik olarak tanımlayabilirim ancak. İnsanoğlu için her gün yeni bir hikaye, her olay eşsiz bir tecrübe. Bunun hiçbir maddi karşılığı da yok üstelik. Ben sadece “Hikayemi anlatıyorum!” ve biliyorum ki dünyanın bir ucunda, birileri kendini bu hikayenin kahramanı hissediyor. Bu da benim için paha biçilemez bir duygu.

İki Küçük Balık’tan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Elbette. Temmuz ayı içerisinde yine FadeOut Stüdyolarında kaydettiğimiz, düzenlemesini Kerem Çakıroğlu’nun üstlendiği kıpır kıpır bir yaz şarkısı yayınlayacağım. Bunu da ilk kez buradan duyurmuş olayım. Yani şarkılarla sarılmaya devam edeceğiz. Her daim, sevgiyle… 

Merve Durceylan’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “İki Küçük Balık”ı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.