Gökhan Gürdeyiş… Çocukluğundan beri müzik ve tiyatro tutkusuyla deneyimler kazanan ve lisans eğitiminini konservatuvarın Tiyatro bölümünde tamamlayan Gürdeyiş, çocukluk arkadaşı Bahadır Gökalp’in desteğiyle pandemi döneminde kendi şarkılarını yazmaya ve kaydetmeye başladı. Bağımsız olarak yayınlanan iki tekliden sonra Universal Music Türkiye etiketli teklileriyle pek çok dinleyicinin dikkatini çeken Gürdeyiş, en son kendi eseri “Kayboluyorum”u dinleyicilerle buluşturdu. Son dönemde “Teşkilat” dizisinde Barış rolüyle de bilinir olan Gürdeyiş ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Beyaz Duvarlar’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?
-Doğduğum günden bugüne kadar müzik hayatımda hep vardı. Annemin anlattığına göre henüz 1 aylıkken televizyonda çıkan şarkılara küçücük halimle tepkiler verip kendi kendime eğlenirmişim. Yaşım ilerledikçe “Gökhan, hadi amcaya-teyzeye şarkı söyle” klişelerini de bütün çocukluğum boyunca yaşadım. Keyifliydi açıkçası! (gülüyor). Okul hayatımın başlamasıyla müzik ve tiyatro faaliyetlerine katılmaya başladım ve bundan büyük haz duyuyordum. Müziği ya da oyunculuğu bir meslek haline getirmek o zamanlar aklımın ucundan geçmiyordu çünkü etraftan duyduğum “Müzik karın doyurmaz, tiyatrocu olursan aç kalırsın, puanı düşük olanlar konservatuvara gider!” söylentilerine inanmıştım. Lise 3. sınıfta konservatuvar okumaya karar verdim çünkü artık ne istediğimi biliyor ve buna kendim karar vermek istiyordum. Şarkı söylemek, tiyatro yapmak beni mutlu ediyordu; ve ben hayatımı mutlu olmak üzerine kurmayı amaçladım o günden itibaren. Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünü kazandım ve 2017 yılında Ankara’ya taşındım. Adana’dan ailemin yanından ilk defa ayrılıyordum ve yalnız hayatımın, kendimi bulma yolculuğumun en büyük fidanını o zaman diktim. Ankara gerçekten diğer şehirlerden çok ayrıymış bunu tecrübe ettim… İnsanı o kadar büyütüyor, o kadar kendine döndürüyor ki… Müzik sektörüne atılmak gibi bir düşüncem hiç yoktu pandemiye kadar. Çünkü şarkı sözü yazmak, onu bestelemek daha önce hiç tecrübe etmediğim ve yapabileceğime de inanmadığım şeylerdi. Şarkıları kendime yoldaş, sırdaş olarak görürdüm en fazla. Her zaman şarkı söylerdim. Ancak kendi eserimi ortaya koymak… Hiç yoktu böyle bir şey… Pandeminin başlamasıyla sosyalleşememek, tek başına kalmak, duygularının içinde bir balona dönüşüp sönüşünü izlemek çok ağırdı. Çocukluk arkadaşım Bahadır Gökalp’le sürekli bir şeyler çalar söylerdik. Bir gün bana “Neden şarkı yazmıyorsun?” dediğinde farkında olmadan beni cesaretlendirmiş olacak ki birkaç hafta sonra Beyaz Duvarlar’ı yazmış bulundum. Düzenlemesine ve tecrübelerine güvendiğim dostumla beraber şarkımızı kaydettik ve bağımsız olarak yayınladık. Gelen tepkiler çok çok çok güzeldi ve ondan sonra olanlar oldu… Bir anda kendimizi müzik sektörünün içinde var olmaya çalışırken bulduk! (gülüyor)


Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve Beyaz Duvarlar’ın oluşum süreci nasıl gelişti? Bütün teklilerinizde düzenlemeyi ve prodüksiyonu üstlenen Bahadır Gökalp ile yollarınız nasıl kesişti? Beyaz Duvarlar ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Anlatmaktan en keyif aldığım hikaye bu olabilir! (gülüyor) Pandeminin 3. haftasında “Artık yeter!” deyip bana 20 dk uzaklıkta oturan çocukluk arkadaşım Bahadır Gökalp’e gittim. Her zamanki gibi sohbet muhabbet ederken evdeki ekipmanları gösterip “Haydii bir şeyler kaydedelim!” dedim şakasına. O da bunu aşırı ciddiye alıp “Haydi!” dedi. Küçük bir ikna çalışmasından sonra ben mikrofona o gitara geçti ve Ankara’daki hayatımızda bizi en çok etkileyen şarkılardan biri olan Can Kazaz’ın “Biraz” şarkısını kaydettik. Ne yalan söyleyeyim güzel kayıt olmuştu vallahi! (gülüyor) Kaydımızı dinledikten sonra Bahadır ikinci bombayı patlatıp bunu Youtube’a koymamız gerektiğini söyledi. Neden olduğunu bilmediğim bir şekilde karşı çıktım fakat 3 saniyelik bir ikna çalışmasından sonra “Tamam” dedim! (gülüyor) Şarkıyı o kadar fazla kişi paylaştı ve o kadar çok yorum geldi ki… Hayatımın en unutulmaz anlarından biriydi bu. Pandeminin sıkışmışlığında bir üretimde bulunmuş olmak gerçekten mutluluk vericiydi. Şarkıyı Can Kazaz’ın da paylaşmasıyla mutluluğumuz ikiye katlanmıştı o dönem. Bahadır’ın bana bir şeyler yazmayı denemem gerektiğini söylemesiyle Beyaz Duvarlar çıktı ortaya. Yazdığım ilk şarkı yayınladığımız ilk şarkı oldu. Bu cover yayınlamaya benzemiyordu. İlk defa içimi, yaşadıklarımı bu kadar net ve filtresiz anlatıyordum insanlara. Üstüne üstlük bunu müzik yoluyla yapıyordum. Ya sevilmezse, ya bir şeyleri yanlış yaptıysak, sonuçta ben oyunculuk okuyorum. Müzik konusunda bu iddia nerden geliyor? Ancak hiç öyle olmadı. Elbette amatörlüğümüz buram buram kendini belli ediyordu ancak işin samimiyeti de buradan geliyordu hiç şüphesiz. Şarkıyı platformlara yüklememizle artık yalnızca arkadaşlarımız değil tanımadığımız insanlar da şarkımızı dinliyor ve bize mesajlar atıyordu. Benzer depresyonları yaşayan insanlar birbirini bulmuştu adeta…

İkinci tekliniz, sonradan Universal Music Türkiye etiketiyle yeniden dinleyicilerle buluşturacağınız “Yapamadıklarım” oldu. Teklinin o dönemki oluşum süreci nasıl gelişti ve nasıl geri dönüşler aldınız?
-“Yapamadıklarım” Beyaz Duvarlar’ın kayıt sürecinde ortaya çıkan bir şarkı. Evde kayıt aldığımız için sürekli arabalar geçiyor, kornalar çalınıyor ve biz Beyaz Duvarlar’ı sürekli baştan kaydetmeye çalışıyorduk. Kayıt bitip eve döndüğümde tatminden ziyade hoşnutsuzluk yaşıyordum. Aniden gelen düşme hissi, cesaret edemediğim atılımlar, hayatımda kimsenin olmayışı bir araya gelip sırtımı sıvazladı ve “Haydi, Yapamadıklarım’ı yaz!” dedi sanki. Şarkıyı yazıp Bahadır’a attığımda çok beğendi ve hemen düzenlemesine oturduk beraber. Beyaz Duvarlar’ın çıkışından sonra da çok zaman kaybetmeden kayda başladık. Ancak bu sefer evde değil daha sessiz stüdyovari bir yer bulmamız gerekiyordu. Maddi olarak stüdyoyu karşılayamayacağımız için sessiz bir mekan bulduk. Ancak bulduğumuz yer radyo istasyonun yanındaymış meğer… Kaydı alıp eve döndüğümüzde şarkıyı monitörden dinleyince frekans çakışmalarına şahit olduk… Kaydın içinden yıldızlar kayıyordu sanki! (gülüyor) Sonuç olarak kaydımız çöp oldu… Evde kayıt çalışmalarına geri döndük ve elimizden geldiğince temiz bir kayıt elde ettik. Beyaz Duvarlar’da mix masterımızı yapan ve aynı zamanda müzisyen olan arkadaşımız Kaan Malkoç bu şarkıda da bize yardımcı oldu ve şarkıyı yayınladık. Şarkıyı seven çok sevdi, sevmeyen de hiç sevmedi. Bu şarkının kısmeti de buymuş demek! (gülüyor)


Üçüncü tekliniz “Düşünme Yarını” ile Universal Music Türkiye’ye geçtiniz. Universal Music Türkiye ile yollarınız nasıl kesişti? Düşünme Yarını’nın oluşum süreci nasıl gelişti ve Düşünme Yarını ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Açıkçası bizim için büyük bir sürprizdi bu. Kendi şarkılarımızı yayınlayalı daha 6 ay olmuştu ki bir gün Instagram DM’mde bio’sunda Universal Music yazan birinden -Özgür selam!- (gülüyor) bir mesaj gördüm, ve iletişime geçtik. İlk iki şarkımızı dinleyip çok beğendiklerini ve bizimle çalışmak istediklerini söylediler. Birkaç kez toplantı aldık ve sonunda imzalarımızı attık. Düşünme Yarını’nın ortaya çıkışı en enteresan tecrübelerimdendir. Bir gün yine keyifsiz bir şekilde balkonda kahvemi içerken bir melodi mırıldandığımı fark ettim. O melodinin üstüne hemen bir şeyler mırıldandım ve kahvemi bırakıp bilgisayarın başına koştum. Dakikalar içinde şarkı çıkmıştı. Ve üretimimi genelde gece yapmama rağmen “Düşünme Yarını” gündüz ortaya çıkmış bir şarkı. Bahadır’la düzenlemesine oturup bu şarkıyı da tamamlamış olduk. İlk stüdyo deneyimimiz de bu şarkıyla oldu. Ankara ÇSM Stüdyo’da aldık kaydımızı ve çok güzel dostluklar edindik orda. ÇSM’nin sahibi Mert Samur çok yardımcı oldu süreçte. Düşünme Yarını’yla beraber canlı davul, bas gitar ve yaylı eklemiş bulunduk ilk defa şarkımıza. İşini çok iyi yapan üç arkadaşımızla (Barışcan Şimşek, Yusun Göksun, Arın Aykut) daha çok iş yapacağız hiç şüphesiz. Şu ana kadar çalıştığımız insanlarla hiçbir zaman sadece iş ilişkisi içinde kalmadık. Dost olduk hepsiyle. Hayat karşımıza hep iyi insanlar çıkardı. Şarkının geri dönüşlerine gelirsek yine çok olumlu yorumlar aldık. İnsanlar şarkıda kendini bulmuştu. Aşksızlık, yalnızlık, bıkkınlık temasını barındıran bu şarkıda her dinleyen kendine bir pay çıkarmış sanıyorum.
Düşünme Yarını teklinize sanatbişeyiçindir ekibiyle bir klip çektiniz. Ekiple yollarınız nasıl kesişti? Klibin oluşum süreci nasıl gelişti ve klip ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Sanatbişeyiçindir (Kartal Can Ermiş) benim konservatuvardan sınıf arkadaşım. Radyo Televizyon Sinema bölümünden mezun olduktan sonra ikinci üniversite olarak konservatuvarı kazanıp gelmiş tutkulu biri kendisi. İlk klibimizi ona emanet etmekten daha iyi bir karar olamazdı. Klipte 3 yıl boyunca dert ortağım, yoldaşım olan sınıf arkadaşlarımla beraber oynadık. Bu klip hem yıllar sonrasına bir tebessüm oldu. Hem de şarkının derdinin en az benim kadar farkında olan dostlarımla klip çok samimi bir hale büründü. İnsanlar da klipteki melankoliyi ve samimiyeti çok sevmiş olacak ki geri dönüşler bizi mutlu edecek cinstendi.

En son “Kayboluyorum”u dinleyicilerle buluşturdunuz. Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti ve nasıl geri dönüşler aldınız?
-Kayboluyorum’da daha önce denemediğimiz şeyleri denemiş bulunduk. Sanırım bu iş yaratıcılığımızın zirvesiydi. Bahadır’ın bulduğu gitar melodileri, bas ve davul arasındaki uyum, klavyenin tonu, her şey şarkının temasına hizmet etti. Stüdyodan ilk defa her şeyiyle mutlu ayrıldım bu şarkıyla. Mix konusunda da kafamızdaki şeye bizi ulaştıran Mehmet Cem Ünal’a sevgilerimi yolluyorum buradan. Şarkının çıkışının üstünden sadece günler geçmesine rağmen amaçladığımız şeyleri başardığımıza yönelik yorumlar alıyoruz bir çok kişiden. Bu da geliştiğimizi ve üstüne koyarak gittiğimizi bize hissettiriyor. Gidişattan mutluyuz!

Ayrıca “Kayboluyorum”nın klibini çeken Batuhan Kucam ile yollarınız nasıl kesişti? Klibin oluşum süreci nasıl gelişti? Klip ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-“Kayboluyorum”un klibi için bu sefer şirketle ortak çalıştık. Yönetmenimiz şirket tarafından sağlandı ve tanıştırıldık. Toplantılarımız çok verimli ve samimi geçti. Batuhan’ın vizyonu ve işleri gerçekten etkileyiciydi. Sonuç olarak klibimizi Batuhan Kucam’a emanet ettik. Çekim günü inanılmaz keyifli ve çok rahattı. Gerçekten içimize sinen, göze hitap eden, profesyonel bir iş ortaya çıkardığımıza inanıyoruz. Geri dönüşlerle beraber yaptığımız işle bir kez daha gurur duyuyoruz.

Bu arada lisans eğitiminizi tiyatro üzerine yaptınız ve çeşitli projelerde yer aldınız. Sizce tiyatro ve müzik, hayatınızdaki iki sanat dalı olarak yer yer birbirini destekliyor mu?
-Kesinlike destekliyor! Tiyatro ve müzik bambaşka dışavurumlar. İkisini de tecrübe ediyor olmak benim için büyük şans ve tecrübe. İki sanat dalıyla da iç içe olmak duygusal olarak çok besleyici ve cesaret verici.
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Açıkçası bir şeyleri tanımlamak çok fazla tercih ettiğim bir şey değil. Bir şeyi tanımlayınca onu kalıplara sıkıştırıyoruz bana kalırsa. Hayatta hiçbir şeyin stabil olduğuna inanmıyorum. Şu an bir tanım yaparsam gelecekte ortaya çıkacak ürünlerimi de kısıtlamış olacak gibi hissediyorum. Ama illa bir şey söylemem gerekiyorsa “samimi” diyebilirim.

Kayboluyorum’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Elbette. Birkaç gün önce konservatuvardan mezun oldum. Hem oyunculuk alanında hem de müzik alanında yapmak istediğim çok şey var. Şarkı yazmaya devam ediyorum, ve nefes aldığım sürece de üretimim devam edecek hiç şüphesiz.
Gökhan Gürdeyiş’e bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Kayboluyorum”u tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle