Röportajlar

Yeni teklisi “Yolda ve Panda”yı dinleyicilerle buluşturan Jaxuzistan ile bir röportaj…

Jaxuzistan… Çocukluğundan beri içinde olan müzik tutkusunu eğitim anlamında tıp alanında ilerlese bile taze tutarak alternatif alanda kendi şarkılarını yapıp art arda tekliler yayınlayarak destekleyen Jaxuzistan, kendi eseri yeni teklisi “Yolda ve Panda”yı Avrupa Müzik etiketiyle dinleyicilerle buluşturdu. Jaxuzistan (Buğra Öner) ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle 4 Biralı Konuşma’ya kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?

-Selamlar! Müziksel etkilenmelerim ve ilk olarak gitara olan ilgim çocukluğumu ve ilk gençliğimin büyük kısmını geçirdiğim Bursa’da evimizdeki radyodan çektiğim karışık kasetler ile başladı. Annem –ki müziğe olan ilgimin oluşmasında beni etkileyen insanların belki de başında gelir- gençliğinde bir dönem TRT’nin korolarında yer aldığı ve müzikle yaşayan biri olduğu için evimizde 80’ler ve 90’ların yerli/yabancı birçok sanatçısına ait kasetler vardı. Ben de onlarla birlikte söylüyordum, korkunç derecede klişe olsa da ayna karşısında şarkı söylemek hoşuma gidiyordu. Sonrasında ailem de bu ilgiyi fark etmiş olacak ki beni ilkokula başladığım yıllarda birkaç sene boyunca gitar ve keman kurslarına gönderdiler. Bir süre enstrümanla birlikte şarkı söylemekten utandığımı hatırlıyorum. Bunu aşıp aynı zamanda mix-mastering ve dolayısıyla müziğin mutfağıyla tanıştığım 12-13 yaşlarında ise EDM, dubstep gibi stiller ilgimi çekiyordu ve duyduğum parçaların birebir aynılarını remake yapmak için gayret ediyordum. Hatırlıyorum da o yıllarda hepsinin küçük birer adım olduğunu şu anda ancak görebildiğim ve sahiden hiçbir şeye benzemeyen çokça projem olmuştu. Liseye geçtikten sonra da yaptığım ilk şey okul orkestrasına katılmak ve liselerarası yarışmalarla ilgilenmek oldu. Lokal çapta elde ettiğimiz birkaç başarıdan sonra Türkiye çapındaki yarışmalara da katıldık. Bununla birlikte uzunca bir süre kendi kendime bir terapi gibi uyguladığım düz yazı ve şiirlerden oluşan bir blogum vardı, hatta parçalarımdaki birçok söz oradan çıkmıştır ve hala bazen bir şeyler karalıyorum. Devamında üniversite sınavı sürecinde dahi müzikle ilgilenmeye devam ettim. Eğitimim için İzmir’e geldikten sonra da bir grubum vardı, fakültenin müzik topluluğunda rol alıyordum ve birinci sınıftayken sık sık Alsancak’ta, aslında bulabildiğimiz her yerde arkadaşlarımla sokak müziği yapıyorduk.

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda 4 Biralı Konuşma’nın oluşum süreci nasıl gelişti? 4 Biralı Konuşma ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-İnsanın tıpkı “kendini gerçekleştirmek” gibi, “bilinmeye” olan arzusunu ve ihtiyacını asla hafife almamak gerektiğini düşünüyorum. Benim için bunun uyanışı çimlerde oturup birkaç kişiye gitar çalarken insanların bundan hoşlandığını gördüğümde “Bunu neden daha fazla insana duyurmak için çaba harcamıyorum?” diye düşünmekle oldu ki aslında yaptığı –cover dahi olsa- müzik beğenilen her müzisyen arkadaşım bu hissi anlayacaktır. Çevrenizdeki insanlar size çok tatlı bir baskı ve dolayısıyla motivasyon sağlıyor; en nihayetinde “Neden bu yeteneğini değerlendirmek için daha büyük oynamıyorsun?” gibi bir yerde duran bu bakış açısı zaten içimde olan düşünceleri körüklemiş oldu. “4 Biralı Konuşma”yı yarattığım dönemde synthwave akımın etkisinde ama bir o kadar da insanların bu türün saf örneklerine yeterince ilgi göstermediğinin bilincindeydim ki herhangi bir türün herkesçe kanıksanmış örneklerine bir yenisini eklemenin ne kadar “özgün” olabileceğini düşündüğümde şu ana kadar heybemde duran her şeyi bir araya getirmem gerektiğini hissettim ve ilk teklimi yayınladığımda çevremdeki hemen herkesten kesinlikle buna devam etmemi temenni eden çok hoş geri dönüşler aldım.

İkinci tekliniz “Kaç Dakika Geçti?” oldu. Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti? Kaç Dakika Geçti? ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Esasında “zaman algısının kaybı” zemininde dolaşan ve hayatımdaki birkaç başka pasif agresyonu anlatmaya çalıştığım, dinleyiciye tam o esnada nerede ve hangi zamanda olduğunu ya da gördüklerinin sahiden “tuhaf şekilli” olup olmadığını düşündürmek istediğim “Kaç Dakika Geçti?”; “4 Biralı Konuşma” ile eşzamanlı yürüttüğüm bir projeydi. Dürüst olmak gerekirse başlangıçta bu iki parçada birbirine benzer soundlar tasarlamayı hayal ediyordum ancak zaman içinde yansıtmaya çalıştığım deneyimin iki farklı tezahürü olacağını hissettim, bu sebepten parçayı ikiye böldüm. Daha bir “fark ediş” olan ikinci kısımda R&B perküsyonlarını kullanmak da bu aşamada aklıma düşmüştü. Parçanın sözlerinin birçok farklı mekan ve zamanda yazıldığını düşündüğümde bu süreçte sahiden kaç dakika geçtiğini tahayyül edemiyorum.

Üçüncü tekliniz “İkizler Paradoksu” oldu. Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti? İkizler Paradoksu ile ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Düzenlemesini, elektronik müziğe kapılıp gitmiş olsam da içimdeki sahil gitaristine engel olamadığım bir dönem yaptığım bu parçada bilhassa bas gitar ve elektrik gitar gibi nispeten organik sesleri kullanmak istiyordum, ne var ki elimdeki kayıt imkanlarıyla mix-mastering aşamasında dengeyi kurmakta epeyce zorlandığımı hatırlıyorum. Belki biraz komik olacak ama parçanın hikayesi şöyle; dediğim gibi üniversite sınavına hazırlandığım dönemde müzikten kopmak asla istemiyordum, bununla birlikte sahip olduğum yoğunlukta yapabildiğim tek şey bulduğum küçük boşluklarda yeni melodiler ve sözler kovalamaktı. Hatırlıyorum da o dönem fizik müfredatımızda modern fizik ve rölativite ile ilgili bir bölüm vardı, çevremde herkesin basit bir formülle kolaylıkla çözebildiği fakat benim bir türlü aklıma yatmayan “İkizler Paradoksu” ile de orada karşılaşmıştım. Bir saniyeliğine hayal edin; gecenin bir yarısı ders kitaplarının arasındayken aklınıza gelen terk edildiğiniz bir senaryoda “ya o sabitse ve aslında ben uzaklaşıyorsam” tadında düşüncelerle boğuşuyorsunuz, sonucu sanırım böyle oluyor! (gülüyor) 

Dördüncü tekliniz “Oteller” oldu. Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti? Oteller ile ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Şehrin nispeten tatsız bir semtinde hayatımı, haftanın belki dört günü polis baskını yiyen bir otelde geçirdiğim bir dönem; İzmir’e taşındığımdan beri zihnimde asla büyümemiş “ev” ve “aidiyet” kavramlarını düşünmek bende muazzam bir sonbahar kasveti oluşturmuştu. İlginçtir ki sözlerin ortaya çıktığı vakitler; hafızamda benim için hem neşe ve yeniliklerle dolu olan hem de kontrolsüzce savrulduğumu anımsatan bir dizi karmaşa gibi. Bu yüzden de benim için parçada en mühim olan teknik ya da sounddan ziyade, bu karanlığı tecrübe etmekti. Parçanın çok özel biri ile ilgili gizli bir hikayesi de var ancak onu ilk Wembley konserimde paylaşacağım! (gülüyor)

En son “Yolda ve Panda”yı yayınladınız. Yolda ve Panda’nın oluşumu nasıl gelişti? Sözleri birlikte yazdığınız Hazar Çelik ile yollarınız nasıl kesişti?

-Dürüst olmak gerekirse son 4-5 yıldır yolda olmak, hayatımdan istesem de çıkaramadığım bir gerçeklikken nereye gidersem gideyim açıkçası kendimi yarıştaki bir kaplumbağa gibi hissediyorum; üstelik yanımda benimle mücadele eden bir tavşan da yok. Aslında görüyorum ki hayat çizgimde, hep elimde valizlerle bir sonraki durağa ilerliyor ve mola vermek için durduğum herhangi bir evde aklımdaki bir melodiyi ya da sözü kayda geçirmeye çalışıyorum. Alışık olduğum retro seslerle birlikte hip-hop hatta belki trap olarak niteleyebileceğiniz güçlü perküsyonlar ve bol adlibler’i kullandığım “Yolda ve Panda” da bu hisleri farklı bir sound ile aktarma isteğimden doğdu diyebilirim. Çok yakın bir dostum olan Hazar ise bahsettiğim duraklardan birinde duruyorken bu hislerime ortak olup sözlere katkı sağladı.

Avrupa Müzik ile yollarınız nasıl kesişti?

-Avrupa Müzik’ten Erdinç Tanrıverdi, yaptığım müziğin daha farklı insanlarla buluşabilmesi için bana destek veren ilk kişi oldu. Üretim ve sonraki süreçler boyunca şirketin ve Erdinç abinin bana karşı şeffaf oluşları, ayrıca inisiyatif alabilmem için bana alan sağlamaları açısından birlikte çalışmaktan oldukça memnunum.

“Yolda ve Panda” ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Takip etmesi ve dinlemesi nispeten kolay bir parça olduğundan çevremden “Temizlik yaparken ya da araba sürerken çok gidiyor.” gibi tatlı yorumlar alıyorum. Ancak daha bugün pilotaj okuyan bir arkadaşım planör uçuşlarında dinlediğini söyleyerek çıtayı oldukça yükseltti!

Bununla birlikte bütün düzenlemelerinizi kendiniz üstleniyorsunuz. Bu durum size yapmak istedikleriniz anlamında özgür bir alan sağlıyor mu?

-Tabii ki. Son dönemde prodüksiyon desteği almayı her zamankinden daha fazla düşünsem de her elementin benim elimden çıktığını bilip hissetmek, lise yıllarımdaki blogun yarattığı terapinin çok daha güçlü bir hali. Yalnızca daha sık üretmek istiyorum zira bazen işleri aksattığımda kendime epeyce kızdığım oluyor. Bu yüzden küçük bir dilemma içindeyim ama çözülecektir.

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Zaman içinde nerede duracağını kestiremesem de R&B, synthwave ve elektronik ögelerden beslenen; sakin bir vokalin eşlik ettiği müziğimi şimdilik “farklı ve eğlenceli bir tür atmosferik deneyim” olarak nitelemeyi seviyorum. Belli bir teoriye veya stratejiye bağlı değilim. Dolayısıyla gece yarısı bir ev partisinden bunalıp tuvalete gittiğinizde belki benim “Oteller”de hissettiğim kasveti ya da aklınızın almadığı bir gönül işi durumuyla başbaşa kaldığınızda “İkizler Paradoksu”nu kavramaya çalışma tecrübemin bir benzerini yaşayabilirsiniz. Her şey mümkün. İki kişinin bile aynı deneyimde buluşmadığı bir yerde her duruma farklı yüzlerce kaleidoskoptan bakmak gibi, ya da belki değildir.

Yolda ve Panda’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Evet, ufukta yakın gelecekte çıkacak için iki parça var. Yine Avrupa Müzik etiketiyle dağıtılacak. Onların dışında da önümde tamamlanmayı bekleyen hatrı sayılır sayıda proje duruyor, elimden geldiği kadar hızlı bir şekilde onları da paylaşmak istiyorum.

Jaxuzistan’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Yolda ve Panda”yı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.