Bağımsız sahne köşesinin onuncu konuğu, çoğumuzun oyunculuk ve hazırladığı videolarla tanıdığı, bunun yanı sıra müzikle de iç içe olan; pandemi döneminde ilk iki teklisini “Vapur” ve “Öz”ü dinleyicilerle buluşturan Irmak İşci. İşci ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklilerini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle oyunculuğunuz ve hazırlayıp sunduğunuz videolarla tanıdık sizi, Vapur’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?
-Aslında oyunculuktan önce müzik vardı. Müzik zaten hep var. Caz vokal sertifika programıyla yıllardır istediğim eğitimin ucundan almış oldum. Caz dinleyen, kendi kendine söyleyen biriyken bu şekilde performansa geçmiş oldum. Bir süre sonra farklı bir şey istediğimi hissettim. Lise yıllarından beri yazıyorum. “Melodiyle birleşebilirse harika olur!” dedim. Uzun zaman önce telefona kaydettiğim bir nakaratı bu süreçte aldığım eğitimlerle ve deneyimle bir parça haline getirebildim. Buna en büyük katkı karantina dönemi ve Mertcan’dır… (Buktel) Eve kapandık ve şarkı çıktı. Dedeme yetişsin diye biraz hızlandırdık süreci. Ancak olamadı. Ruhu şad olsun.
Profesyonel bir tekli çıkartmaya nasıl karar verdiniz ve bu bağlamda Vapur’un oluşum süreci nasıl gelişti?
-İlk soruda biraz anlatmıştım. Başkalarının şarkılarını söylemek de güzel tabi. Ama benim de söyleyeceklerim var, hatta söylüyorum da… Arkadaşıma, anneme, kendime bir sürü şey söylüyorum ama bazı şeyleri tekrarlıyorum. Bu benim derdim, bu benim bakış açım. Bunları anlatmak istiyorum. Olumsuz sözlerden arabesk bir dünya kurulmasından da çok hoşlanmıyorum. Çıkmaz yoktur, her zaman başka bir yol vardır… Buna dikkat etmeye çalışıyorum. Vapur hariç! (gülüyor) Vapur’u daha küçükken yazmıştım, onda karanlıklar mevcut.
Vapur ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Vapur ile ilgili güzel geri dönüşler aldım. Herkes beğendiğini söyleyerek paylaştı. Ya ayıp olmasın diye paylaştılar ya da gerçekten beğendiler! (gülüyor) Aslında Vapur, içimde kalmasın dediğim bir şarkı. İnsanların beğenmesini de çok beklemedim açıkçası. Ama beğenilince tabi ki seviniyorum.
En son Öz’ü yayınladınız. Öz’ün oluşum süreci nasıl gelişti ve nasıl geri dönüşler aldı?
-Öz, tam olarak ifade ettiğim, kendime söylenmesini istediğim cümleler… Müziğini daha çok sevdim. Bu karantinada öğrendik her şeyi. Hepsi evde olan aletlerle yaptığımız ve birçok şeyi deneyerek öğrendiğimiz şarkılar… Bazen benim aklıma bir melodi geliyor, sözler de geliyor ancak eksik bir şekilde. Oturup onu tamamlıyorum, sonra Mertcan’a söylüyorum ve o şarkıyı duyulur hale getiriyoruz. Aranjesini ve diğer her şeyini Mertcan yapsa da o sırada da aklıma gelenleri söylüyorum, değiştiriyoruz, deniyoruz… Bazen Mertcan gitar ya da piyano çalarken benim aklıma bir şeyler geliyor, formu oluşturuyoruz, sözlerini o sırada yazıyorum ve içimize sinen haliyle kalarak tamamlanıyor.
Her iki teklinizde de düzenlemenizi yapan Mertcan Buktel ile yollarınız nasıl kesişti?
-Mertcan ile yolumuzun kesişmesi biraz uzun ama dolaylı olarak “müzik” diyebilirim. Bir yıla yakın bir süredir sevgiliyiz…
Her iki teklinizi de bağımsız olarak yayınladınız. Bu bağlamda bu durum size özgür bir alan sağlıyor mu?
-Bağımsız olmak özgürlük gibi geldi. Ben çok yanaşmıyorum şirketlere. Bu düzende zaten çoğu şey YouTube gibi mecralarda daha kolay oluyor. “Şirketle çalışmak bana ekstra ne katabilir ki?” diye düşündüm. Festivallerde çalmayı çok isteriz ancak öyle bir ortam yok ve uzun zaman da olmayacak gibi duruyor. Bunun dışında yapabileceklerimi zaten bağımsız da yapabilirim gibi geliyor. Yanılıyorsam da buyursunlar, konuşuruz!
Müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturmanın sizce bir müzik firması aracılığıyla buluşturmak arasındaki farkı nedir?
-Reklam için evet etkili olabilirler. Ama biz şunu da görmek istedik; “Gerçekten organik olarak kaç kişi dinleyecek? Manipülasyon olmadan insanlar gerçekten beğenir mi?” gibi. Öbür türlü zorla dinletiliyor gibi geliyor çünkü. Konser için tabi reklam da etkili oluyor, arada bir yerde gibiyiz ama daha çok bağımsıza yakınız gibi! Bu arada Mertcan’ın müzik zekasına ve yeteceğine çok güveniyorum. İkimiz bir olursak gerisi hallolur noktasındayız. Bu konuları belki düşünmemiz gerekiyor da olabilir. Samanlık seyran olabilir de, olmayabilir de! (gülüyor)
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
–Kendi müziğimi tanımlayamam, kendimi de tanımlayamam. Dışarıdan bir şeyler yapan bir Irmak var. Aslında psikolojik danışman olan, ama oyunculuk da yapan, şarkı söyleyen, şarkı sözü yazan, beste yapan, hikaye yazan, içerik yazan, yoga yapan… diye gider. Ama “öz”ümü sorarsanız, beyaz olmak isteyen, neşeli kalmak isteyen, insanları çiçek türleri gibi gören çocuğa yakın bir rüzgar. O gün bunu istiyor bu gün bunu. Değişiyor, gidiyor, dönüyor, duruyor… Ama ben hafifliği seçiyorum. Nerede ağırlık var, basıklık var kaçıyorum oradan.
Öz’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Öz’den sonra yeni bir tekli yayınlayacağım; adı “Yol”, yakında yayında olacak. Yazın zaman yaratabildikçe birkaç şarkının kaydını daha bitireceğiz gibi gözüküyor. İstediğimiz şey ise Ekim’e kadar 5 şarkının bitmiş olması ve konserlere hazır olmak. Ah, ah! Gelecek umarım kalabalık konser ortamları ve festivaller… düşünmesi bile umut veriyor! Bu röportaj vesilesiyle teşekkür etmek istediğim arkadaşlarım var. Bu süreçte bize evlerinden enstrümanlarıyla destek veren Candeğer Dülgeroğlu ve Burakcan Yiğit’e, ayrıca Caner Anar’a teşekkür ediyorum.
İşci’ye bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Öz”ü tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle