Sera Tübek… Müzik ve tiyatro ile iç içe başlayan hayatında, hem müzik alanında yarı zamanlı konservatuvar eğitimi hem de tiyatro alanında üniversite eğitimini tamamlayarak kendini zenginleştiren Tübek, Christina Aguilera yorumuyla bilinen “Beautiful” yorumuyla ve O Ses performansıyla da dikkat çekmişti. Şimdi ise kendi eseri yeni teklisi “Gezegen”i Müzikaryum etiketiyle dinleyicilerle buluşturdu. Eğitimi doğrultusunda çeşitli projelerde oyuncu olarak da yer almaya devam eden Tübek ile ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle Beautiful’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? bağlamda müziğe başlamanızı ve yarı zamanlı konservatuvar eğitiminizi nasıl özetlersiniz?
-Müzik yolculuğum çok küçük yaşlarımda sesimi keşfetmem ile başladı. İlköğretim yıllarımda çeşitli şan dersleri aldım. Lisede İstek Özel Semiha Şakir İlköğretim Okulu’nda okurken, İstanbul Devlet Konservatuvarı Gitar ve Solfej bölümünü Yarı Zamanlı olarak kazandım. Beste yapmaya ise konservatuvara devam ettiğim yıllarda başladım. Müzisyen bir ailenin çocuğu olduğum için sanat ile hep iç içeydim ve müzik konusunda ailem beni her zaman destekledi. Üniversitede Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Bir yandan müzik hayatım devam etmekteydi. Aktif olarak birçok yerde sahne alıyorken, aynı zamanda oyunculuk okuyordum. Aslında tam olarak hayalimdeki müzikal oluşumu eş zamanlı olarak yürütüyordum. Bana göre sanatçının kendini her zaman geliştirmesi gerekiyor. Ben bu yolculukta sahne yapmayı, üretmeyi, araştırmayı, kendime ait besteler yapmayı hiç bırakmadım. Kendi sahnelerimin yanı sıra back vokallik deneyimim de oldu. Bir dönem Mustafa Sandal’ın back vokalliğini yaptım. Çeşitli ses yarışmalarına katıldım. O Ses Türkiye de bunlardan biriydi. O Ses Türkiye’ye katılma fikri çok ani gelişti aslında. Hayatımda spontane kararların beni hep doğru yollara ittiğine inanan biriyim. Bir gece ansızın gelen hayal baloncuğu ile yarışmaya katılmak istedim ve harekete geçtim. Keyifli bir deneyim ve anıydı benim için. Güzel arkadaşlıklar ve güzel bir kitle edinmeme yardımcı oldu.
Bununla birlikte sizi çeşitli projelerde oyuncu olarak da tanıdık. Tiyatro alanında konservatuvar eğitiminiz, ilerleyen zamanda oyunculuğa başlamanız nasıl gelişti ve bu bağlamda edindiğiniz tecrübeler size sanatsal anlamda neler kattı?
-Küçüklüğümden beri müziğin, tiyatronun ve dansın birleşimi olan “müzikal” benim için en büyük tutkuydu. Hayalimdeki dünyada benim için en büyülü kelime ise “sahne” idi. Oyunculuğa İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda okurken karar verdim. Müzik eğitimimin yanı sıra oyunculuk eğitimi de almam gerektiğini düşündüm. O dönem tiyatro ile yakından tanışmak için bol bol oyun izlemeye giderdim. Alternatif tiyatrolar, bar tiyatroları, özel tiyatrolar, çocuk tiyatroları… Derken üniversite sınavıma sayılı günlerin kaldığı bir akşamda Haluk Bilginer ve Zerrin Tekindor’un “Antonius ile Kleopatra” adlı oyununa gittim. O gün o oyunu izledikten sonra tiyatro okumaya tam anlamıyla karar verdim. “Bu sahnede ben de olmalıyım!” diye geçirdim içimden ve Oyun Atölyesi’nde tanıştığım değerli Tiyatro sanatçısı ve yönetmen Muharrem Özcan’dan konservatuvara hazırlık için Oyunculuk dersleri almaya başladım. 2013 yılında Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. 2018’de mezun oldum. Mezun olduktan sonra Sanart Yapım’ın yapımını üstlendiği, Murat Kodallı’nın orkestra şefliğini yaptığı ve Bora Severcan’ın yönettiği “Sefiller Müzikali” adlı müzikalde yer aldım. Bu projenin anlamı benim için çok farklı. Çünkü küçüklüğümde kurduğum o hayalin adım adım hızla gerçekleştiğine şahit olmak beni çok mutlu ediyordu. Sefiller Müzikali bittikten sonra birçok kısa film de yer aldım. Son olarak Mustafa Miraç Kaya’nın yönettiği “Demon” adlı korku filminde ana cast olarak yer aldım. Çekimlerini bitirdik, seneye filmimiz yayınlanacak. Tiyatro ve kamera oyunculuğu teknik olarak farklılıklar barındırıyor. Fakat aslında oyunculuk bir bütün bana göre. Bu bağlamda oyunculuk deneyimlerimin, eğitimimin ve tiyatro kültürünün bana kattığı sanatsal etkilerin özellikle solist kimliğimde ve sahne aldığım platformlarda beni çok farklı bir konuma getirdiğini düşünüyorum.
Bir tekli yayınlamaya ve Beautiful’u yorumlamaya nasıl karar verdiniz? Düzenlemenizi ve (Bak Ne Söylicem olarak) prodüksiyonuzu üstlenen Fırat Çavaş ile yollarınız nasıl kesişti? Beautiful yorumunuz ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Fırat Çavaş ile müzik sektöründen tanışıyoruz. Çalışmalarını ve içerisinde bulunduğu projeleri takdir ettiğim bir sanatçıdır kendisi. “Bak Ne Söylicem” projesi de içerisinde bulunduğu o güzel projelerden biri. Her hafta yeni bir sanatçı ile kendi müzik stüdyolarında ya da değişik mekanlarda kayıt aldıkları şarkı düzenlemeleri ve çektikleri klipleri ile başarılı bir yükseliş yakaladılar. Bir haftanın konuğu da bendim. Şarkı seçimine geçersek… Beautiful, benim şarkı söyleyebilmeyi keşfettiğim o çocukluk dönemimde hayran olduğum ve sesini hiç sıkılmadan her an dinleyebileceğim Christina Aguilera’nın en sevdiğim şarkılarından biriydi. Belki defalarca bu şarkıyı dinledim ve aslında şarkı söylemeye Beautiful ile başladım diyebilirim. Bu nedenle eğer, “Var olan bir şarkıyı yorumlayacaksam kesinlikle bu şarkı Beautiful olmalı!” dedim. Dolayısıyla benim için değerli bir çalışma oldu ve güzel geri dönüşler aldım.
En son kendi eseriniz “Gezegen”i dinleyicilerle buluşturdunuz. Düzenlemeyi üstlenen Tolga Kılıç ve Müzikaryum ile yollarınız nasıl kesişti?
-Tolga Kılıç ile O Ses Türkiye döneminde tanıştık. Bilgisine, eğitimine, yeteneğine, aranjelerine hayran olduğum nadir insanlardan biri. Yıllar içerisinde çok sağlam bir dostluk kurduk ve ne zaman beste yapsam ilk dinlettiğim sayılı kişilerden biri oldu kendisi. Tolga Kılıç ve İpek İyier’in ortak şirketi olan Müzikaryum yapım şirketinde zaten çeşitli aranje çalışmaları yapıyorduk ve en sonunda da sözü ve müziği bana ait olan Gezegen’in yolculuğuna çıkmaya karar verdik ve Tolga Kılıç’ın imzasının Gezegen’i taçlandırdığını düşünüyorum.
Gezegen ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Gezegen ile ilgili geri dönüşler yüzümü gerçekten çok gülümsetiyor. Çünkü Gezegen’in bir hikayesi var ve bu hikayenin ana konusu aslında birkaç senedir içinde sıkışık kaldığımız o rutin ve suni hayattan kendimizi sıyırıp, dertsiz tasasız, yalnızca eğlence, mutluluk ve dans ütopyası üzerine kurulu olan bu Gezegen’i insanlara aktarmaktı. Günün sonunda aldığım tüm mesajlarda, yorumlarda ve diyaloglarda insanların “Şarkıyı dinleyince içim kıpır kıpır oluyor!” ya da “Dilime takıldı sürekli söylüyorum!” gibi yorumlar yapmaları ve bir mekanda şarkımı duyduğumda insanların yerinden kalkıp mutlu bir yüz ifadesi ile dans etmelerini görmek gerçekten çok hoşuma gidiyor.
Ayrıca Gezegen’in klibini yöneten Cem Bilgiç ile yollarınız nasıl kesişti? Klibin oluşumu nasıl gelişti ve klip ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Cem senelerdir tanıdığım bir arkadaşım aslında. Hem yönetmen hem de müzikle iç içe, çok da yetenekli bir arkadaşım. Ona Gezegen’i dinlettiğimde kurduğu hayaller çok hoşuma gitti ve klip yolculuğunda birlikte çalışmaya karar verdik. Klip ile ilgili güzel geri dönüşler alıyoruz. Gezegen’in ruhunu yansıtması ve eğlence temasının insanlara geçtiğini görmek güzel. Bir de “Kim bu gizemli kız?” yorumları hoşuma gidiyor doğrusu! (gülüyor)
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Sınırları olmayan, özgür, cesur, kendine özgü ve çekici!
Gezegen’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Gezegen sadece bir başlangıç aslında. Sözü ve müziği bana ait birçok bestem var. Farklı tarzlarda da yazdığım şarkılar var. Bunlar doğru zamanda doğru yerde sizlerle buluşacak. Müziğin yanı sıra tabii ki oyunculuk kariyerim de her zaman devam edecek. Özellikle müzikal oyunlarda ve beyaz perdede yer almayı çok istiyorum. Ben ürettiğim sürece hayallerimin ve hedeflerimin beni götürdüğü ve inandığım tüm yollar uçsuz bucaksız!
Sera Tübek’e bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Gezegen”i tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle