Röportajlar

Yeni teklisi “Odamda”yı dinleyicilerle buluşturan Vincent Baykal Ada ile bir röportaj…

Vincent Baykal Ada’yı çoğu dinleyici, Sapan grubu ile tanıdı. 2020 ile birikte kendi eserleriyle solo kariyerine yönelen Ada, ilk solo teklisi “Il Etait Une Fois” ile birlikte 5 tekliyi geride bıraktı. Ocak 2021’in ortasında GTR Müzik etiketli yeni teklisi “Odamda”yı dinleyicilerle buluşturan Utlu ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklilerini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Sapan grubuna kadar olan müzik yolcuğunuzda neler yaptınız? Grup olarak yollarınız nasıl kesişti ve grup deneyimi size müziksel anlamda neler kattı?

-Ailemin müzisyen olması sebebiyle çok küçük yaşta müzikle içli dışlı oldum. Küçük çocukken ailemden kısa bir süreliğine piyano dersi aldım. Ancak kendi ebeveynlerinizden ders aldığınızda, hele küçük yaşta, bu durum her zaman sürdürülebilir olamayabiliyor. 12 yaşlarında grup müziğine ilgi duydum. İlerleyen dönemlerde gitar dersi almaya başladım. Lise dahil olmak üzere Sapan’a kadar birkaç grupta yer aldım. Kiminde vokal yaptım, kiminde yalnızca gitar aldım. 2000’li yılların ortasında cover grupları çok revaçtaydı. Özellikle Beyoğlu’nda çalınabilecek çok mekân ve sahne bulunuyordu. Sapan esasında lisede Yağız (ebedi -varsa bir ebediyet- dostum) ile birlikte kurduğum beste grubuydu. 2010 yılında gitarist olarak sonradan katıldığım bir grup (davulda Hikmet’in -Sapan/Davul-bulunduğu) zamanla Sapan’a evrildi. Eski cover grubumdan tanıdığım Cihan (Sapan/bas) gruba ve son olarak da Tahsin’in katılımıyla grup son halini aldı. Sapan, içinde bulunduğum projeler arasında en uzun süreni oldu. Böyle uzun bir süre birlikte üretip, hayatı paylaşınca müzikal etkileşimden evvel sevgiye dayanan bir bağ oluşuyor. Her şey her zaman iyi gitmese de, bir karşılıklı anlayış oturuyor. Bu sayede grup dağılmış olsa da bugün halen yakın dostuz. Her grubun müzik üretim süreçleri birbirinden ayrı olur. Sapan’da genelde şarkının temelini ben hazırlardım, hep beraber de sona haline gelene kadar yontardık. Cihan ve Hikmet’in de söz yazdığı olurdu. Ancak hiçbir zaman stüdyo doğaçlamalarıyla şarkı yazan bir grup olmadık. Ancak her halükarda birlikte bir üretim sürecine girmek, diğerinin de fikrini dikkate almak demek oluyor. Bu da ister istemez kendi kalıplarınızdan çıkmanızı gerektiriyor.

Solo bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda “Il Etait Une Fois”nin oluşum süreci nasıl gelişti? Bu bağlamda Sapan döneminde de çalıştığınız Helikon ile yeniden yollarınız nasıl kesişti? 

-Sapan’ın dağılmasının ardından bir süre müzikten uzak durdum. Ancak zaman geçtikçe müzik yapma isteği ve arzusu ağır basmaya başladı. Il Etait Une Fois’nın ana fikrini Sapan döneminde ortaya atmıştım. Ancak hiç çalma ya da prova yapma imkânımız olmamıştı. Ben de ilk adımı atmak için uygun bir şarkı olabileceğini düşündüm. Şarkıyı yeniden aranje edip evde kaydettim. Helikon, Kutsal Kaan Bilgin’in kurmuş olduğu bir plak şirketi. Kendisiyle uzun zamandır tanışıyorduk. Yayınlanması konusunda desteğini rica ettim. Sağ olsun, beni kırmadı o da.

İkinci olarak For You’yu yayınladınız. Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti?

-For You da Sapan döneminde yazdığım hatta Sapan ile birlikte kaydettiğimiz bir şarkıydı. Şarkının müzik ve sözleri bana ait olduğu için, arkadaşlarımın da olurunu almak kaydıyla şarkının VBA kapsamında yayınlanmasının kenarda bırakılıp çürümesinden daha faydalı olacağını düşündüm.

Üçüncü tekliniz “Kids Again”i bu sefer bağımsız olarak yayınladınız. Bağımsız olarak yayınlama fikri nasıl gelişti? Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti?

-Helikon ile de esasında bağımsızdım. Kutsal sayesinde dağıtım şirketi süreciyle ilgilenmem gerekmedi. Yoksa uzun vadeli bir sanatçı/plak şirketi anlaşmasına girmedik. Bu bakımdan süreçte herhangi bir değişiklik yaşanmadı “Kids Again” ile de. “Kids Again” yayınlanma süreci en keyifli olan şarkım olabilir. Pandemi nedeniyle evlere ilk kapandığımız döneme tekabül ediyordu. Birçok arkadaşımın evinde çektiği görüntülerden oluşan bir ev yapımı video hazırladık. Gayet keyifli bir süreçti.

Your Name ile birlikte GTR Müzik’e geçtiniz. GTR Müzik ile yollarınız nasıl kesişti? Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti?

-GTR ile beni tanıştıran Sapan döneminde menajerliğimizi yapan iki kişiden biri olan Fatih’tir (tam adını vermemi istemez belki bilemedim). Bir arayıştaydım zaten. GTR de daha butik, daha insancıl görünüyordu. “Your Name” isimli uzun metrajlı bir animeden yola çıkarak yazdığım bir şarkı. Anime beni çok etkilemişti. 

Ardından Türkçe bir şarkı olan Gölgeler’i yayınladınız. Bu sefer Türkçe bir şarkı yayınlama fikri nasıl gelişti ve önceki çalışmalarınızda Fransızca ve İngilizce ilerlemek bilinçli bir tercih miydi?

-Sapan’dan ötürü zaten Türkçe yazmaya alışıktım. Türkçe zaten ana dilim. Türkiye’de yaşıyorum. Sanırım neden İngilizce ve Fransızca söz yazdığımdan söz etmem daha mantıklı olacak. Yaptığım müzik anglo-sakson kökenli bir müzik. Çocukluğumdan bu yana bu müziği üreten ve icra eden yabancı gruplar dinledim. Ana dilim olmasa da İngilizce’nin bu müziğe en çok yakışan dil olduğu bence tartışılmaz. Tabii her dilde rock ve türevlerini dinlediğimi iddia edemem. Ama global pazarda yeri olan ve bizlere ulaşanlar arasında en iyi tınlayan dil. Telaffuzum müthiş olmasa da, İngilizce söz yazmak zaman zaman bana Türkçe’ye nazaran daha kolay gelebiliyor Bazı ifadelerin Türkçe çağrışımları farklı bir hissiyat doğurabiliyor.  İngilizce de  anlatmak istediğimi daha iyi betimleyebiliyor. Sapan’da iken biraz kafama göre yazıyordum. Ancak VBA döneminde yazdığım İngilizce sözleri aile dostu bir İngiliz’in onayını alarak yayınladığımı belirtmek isterim. Fransızca dilinde söz yazıyor olmamın da yanıtı basit. Annem dolayısıyla yarı Fransızım. Çocukluğumun bir bölümünde Fransa’da yaşadım. Türkçe ve İngilizce’den daha çok, Fransız edebiyatı ve Fransızca edebi eser okumuşumdur. 

Son olarak Odamda’yı yayınladınız. Teklinin oluşum süreci nasıl geçti?

-Odamda, piyano üzerine kurulmuş olan ilk şarkım. Yazın zaman zaman yalnız kalma fırsatım oldu. Bu süreçte piyano başındaki bazı denemeler sonucunda ortaya bir şarkı çıkıverdi. Gölgeler’in devam niteliğinde benim için. Aynı dönemde yazılmış iki şarkı. Pandemi döneminde yazılmış, onun etkilerini taşıyan ama diğer yandan da, doğrudan pandemiyle de bir ilgisi bulunmayan, herkesin kendini içinde bulabileceği bir ruh halini anlatan bir şarkı.

Teklilerinizle ilgili genel olarak nasıl geri dönüşler aldınız?

-Açık olmak gerekirse, bu bilinirlikte olduğunuzda olumsuz dönüş genelde almazsınız. Yani, büyük kitlelerce dinlenmiyorsanız… Beni dinleyen sayısı yükseldikçe – yükselirse veya – olumsuz geri dönüşler de almaya başlarım muhtemelen. Şu an yakın/uzak çevrem ve görüş belirtme gereği bir kesim dışında çok da dinlendiğimi sanmıyorum. Gölgeler ile birlikte ilk defa playlistlere giriş yapmış oldum. Biliyorsunuz, yeni dönemde her müzisyenin hayali ve neredeyse müzik yapma sebebi bu oldu.  Mutlu olmadım da diyemem. Çünkü birilerine ulaşmanızın yolu artık buradan geçiyor. Bu satırlardan sonra playlist yüzü görür müyüm yine, orası belirsiz ama bunlar da birer olgu. Bir araca erişimde eşitlik mümkün olmakla birlikte, o aracı kullanırken haksız rekabet ile karşılaşıldığında, baştaki eşitliğin pek bir önem kalmıyor. Eşitlik kavram olarak safsata malzemesi yapılmamalı derim. Beni üzen esasında müzik yapmanın başlıca bir mutluluk kaynağı ve kendi varlığının gerekçesi olmasından uzaklaşması. Her dönemde dinlenilebilir veya dinleniyor olmanın şartları vardı. Fakat bu mekanizmanın bir yapay zekâ tarafından yönetiliyor hale gelmesi… Eski kafalıyım herhalde.

Bununla birlikte düzenlemelerinizi de kendiniz üstleniyorsunuz. Bu durum size yapmak istedikleriniz konusunda özgür bir alan sağlıyor mu?

-Elbette. Karar vermeyi zorlaştırdığı anlar yaşatsa da mutlak karar mercii olmak harika. Elbette yakın çevreme danıştığım oluyor ve geri dönüşler yönlendirici de olabiliyor bazen. Fakat son karar benim. Bu süreç haftalarımı almıyor tabii. Şarkı formu öyle ya da böyle basit bir form. Günümüzde hele, 3 dakikadan uzun şarkı rağbet dahi görmemeye başlamış. Kimin bir kitap okumaya, bir senfoni dinlemeye, hiçbir şey yapmadan oturmaya zamanı var ki zaten, 5 dakikalık bir şarkı dinlesin. Değişim önemli ve gerekli şüphesiz. Ancak içinde bir tutam farkındalığı barındırdığında gelişime dönüşmesi daha da mümkün… 

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Tanımlayamıyorum sanırım. Tanımlanamaz olduğundan değil pek tabii. Ancak üretenin kendi müziğini tanımlamasının çok da isabetli olduğunu düşünmüyorum. Üretim bilinci müziğin tanımlanmasında vücut bulmuyor bence. Bununla birlikte, müzik üretim sürecinde dikkat ettiğim, hassas olmaya çalıştığım unsurlar var. Belki onlardan bahsetmem daha doğru olur. Sanırım en dikkat ettiğim konu şarkının armonik yapısı ve yer yer küçük sürprizler barındırması. Şarkının bir dinleyişte dinleyicide mutlak bir doygunluk yaratmamasını önemli bulunuyorum. Tekrar dinleme isteği, merakı uyandırmalı. Dinleyici olarak benim beklentim bu oluyor. Tabii kaygılarınıza ne kadar yanıt aldığınız başka bir nokta. Siz söyleyin! (gülüyor)

Odamda’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Kaydını tamamlamış olduğum şarkılar var evet. Şimdilik aynı tempoda şarkı yayınlamayı düşünüyorum. Bakalım zaman ne gösterecek?

Vincent Baykal Ada’ya bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Odamda”yı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.