Röportajlar

İlk teklisi “Ötesini Bulamazsın”ı dinleyicilerle buluşturan Orçun Utlu ile bir röportaj…

Orçun Utlu… Müziğin eğitiminden gelen ve Adana’nın sevilen orkestralarından Grup Mega ile dinleyicilerin tanıdığı, Eylül ayında ilk teklisi “Ötesini Bulamazsın”ı Arpej Yapım etiketiyle dinleyicilerle buluşturan Utlu ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Ötesini Bulamazsın’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda konservatuvar eğitiminiz size müziksel anlamda neler kattı?

-1998 yılında Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Şan bölümünü kazanarak başladı serüvenim. Liseyi bitirmiş olmama rağmen Konservatuvar ve Opera-Şan eğitimi o yıllar lise ve lisans olarak 7 yıllık bir programdı. Buradaki 3 yıllık eğitimimde ilk iki yıl Clavdia Atanassova ile sonraki bir yıl Prof. Tschavdar Hadjiev ile çalıştım. Lisans eğitimine Mersin üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Pedagog Emil Lurascu ile devam ettim. Üniversite ikinci sınıfta Almanya’nın Lübeck şehrinde Musikhochschule Lübeck (Lübeck Müzik Üniversitesi) sınavlarında başarı göstererek Prof Anke Eggers’in şan sınıfına girdim. Almanya’daki 3 senelik eğitim sürecimde bir yıl Mersin’deki okulumu dondurdum. Sonrasında hocalarımın da önerisi ile yılda dört defa sınavlara gelmek ve online ödev göndermek kaydı ile hem Türkiye’de hem de Almanya’da eğitimime devam ettim. Bu süreçte Taschen Oper Lübeck ve Musik Teather Lübeck de bazı eserlerde küçük rollerde ve koroda söyledim. 2005 yılında Türkiye’ye döndüm ve Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan birincilikle mezun oldum. Nevit Kodallı ile müzikoloji masterına ve Opera-Şan bölümünde sahne, opera analizi, opera tarihi dersleri vermeye başladım. Aynı zamanda Mersin Devlet Opera ve Balesi’nde de sözleşmeli misafir sanatçı olarak çalışma başladım. 2009 yılı sonunda askerlik görevim nedeniyle görevlerimden ayrıldım. Konservatuvar eğitimi beni müzikal konuda daha vizyoner bir hale getirdi. Yaptığım müzik türü ne olursa olsun bunu değerinde ve olması gibi yapabilmek adına aslında biraz obsesife kazandırdı bana. Bunu bir olumlama olarak söylüyorum. 2010 yılına kadar müzikal anlamda çok idealist biriydim. Askerlik sonrası süreç benim için bir kırılma noktası oldu.

Ayrıca Grup Mega isimli bir orkestranız var. Grup Mega’ya dahil oluşunuz nasıl gelişti ve performanslarınızla dinleyicilerden nasıl geri dönüşler aldınız?

-Grup Mega 1980’lerin başlarında Muhittin Şengönül tarafından kurulmuş dönemin ünlü solistlerine eşlik etmiş bir orkestra. (Kayahan, Nilüfer, Ajda Pekkan, Kurtuluş, Berkant, Müslüm Gürses, Emel Sayın) 2010 yılında Muhittin Şengönül ile Grup Mega’yı yeniden yapılandırdık ve ben Grup Mega nın 2000’li jenerasyonundan oldum. Grup Mega’nın kurulduğu ilk günden bu yana repertuvar olarak seslendirdiği İspanyolca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Türkçe repertuvar kültürünü 2000’li yıllarda da devam ettirdik. Gerçekleştirdiğimiz konser, etkinlik, düğün, davet, kongre vs. tüm etkinliklerde dinleyicilerimizden gelen geri dönüşlere göre evrildik ve bu sayede unutulmaz gecelerde beraber anılar yazdık. Bu anılar bize büyük manevi kazanımlar da sağladı. Ticari bağlamda da iş işi getirdi ve zamanla Türkiye’nin her yerinde sahne almaya başladık. Hatta yurt dışında, Azerbaycan ve Kıbrıs’ta da sahne almaya başladık.

Profesyonel bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve bu bağlamda Zaman’ın oluşum süreci nasıl gelişti? Eser sahibi Teoman Nazif Bağ düzenlemenizi üstlenen İlker Yeter ile yollarınız nasıl kesişti?

-Yıllardır profesyonel sahne ve müzik sektörünün içindeyim. 2015 yılında Adana’da vereceğimiz bir yeni yıl konserinin afişleri tüm şehirde afişlerle ve büyük ilan panolarında resimlerimizle duyuruluyordu. O zamanlar dört yaşında olan oğlum sokakta yürürken bu afişleri görüp “Baba sen ünlü biri misin?” diye sorduğunda durup düşündüm… “Yıllar sonra babam bana böyle bir anı bırakmış olsa nasıl hissederdim?” diye? İşte o zaman profesyonel olarak bir müzikal çalışma yapmaya karar verdim. Teoman Nazif ile tanışmamız Adana’da konservatuvara girdiğim yıllara dayanır. Birbirimizi ilk defa okulun bahçesinde görmüştük. Ortak arkadaşlarımız sayesinde arkadaş olmuştuk. Ben henüz okulun kabul sınavlarına giren biriyken o okulun son sınıfında okuyan ağabeyimizdi. Teoman’ın inanılmaz güzel besteleri vardı. Hatta o dönemde “Ötesini Bulamazsın”ın stüdyoda demo kayıtlarını yapıyordu Teoman ve ben de o kayıtlarda vokal yapmıştım. Yıllar sonra 2016 Haziran ayında bir İstanbul buluşmasında Teoman’dan “Ötesini Bulamazsın”ı istedim. Sanki kendime bir gelin ister gibi oldu, ama Teoman ve İlker ile beraber bir kutlama yemeği yedik ve tekli çalışmalarına başladık. Taa ki 15 Temmuz 2016’ya kadar. Sonrasında belirsizlik vs. olaylardan dolayı projeyi rafa kaldırdık. İlker Yeter ile tanışmamız 2009 yılı sonunda askerlik günlerimde İzmir’de başladı. Her zaman söylerim belki biyolojik olarak değil ama İlker Yeter benim askerde kazandığım kardeşim ve hayatım boyunca da öyle olacak. Tezkerelerimizi aldığımız günden bu yana İlker ile her zaman sırt sırta, omuz omuza olduk. Çünkü artık gerçekten kardeş olmuştuk. Pandemi ile müzik endüstrisinde çalışan tüm arkadaşlarımızla beraber bizim de işlerimiz sekteye uğradı. Dolayısıyla fazlasıyla boş zamana sahiptik. İstanbul’da İlker ile beraber 20 stüdyoya kapandık ve ‘Ötesini Bulamazsın’ ortaya çıktı. Hızlıca stüdyo kayıtlarını ve canlı çalımlarını gerçekleştirdik. Çok keyifli kayıtlar aldık çok kıymetli dostlarla ve müzisyenlerle…

Arpej Yapım ile yollarınız nasıl kesişti?

-Herşeyi hazırladıktan sonra Arpej Yapım’da Bekir Bey ile kesişti yollarımız. Umut Kuzey ve Özlem Özbakan çalışmamı dinledikten sonra “Ötesini Bulamazsın” Arpej Yapım etiketi ile yayınlandı.

Ötesini Bulamazsın ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Ötesini Bulamazsın bir sonbahar şarkısı. Her dinleyici kendine dair bir aidiyet bulur diye düşünüyorum. Nakarat teması ile akılda kalıcı bir yanı var. Müzikal tema ile sözler üstü üste oturduğunda dinleyici de olumlu geri dönüşler sağladı bize. 

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Bu zor bir soru aslında benim için. Çünkü yaşadığımız hayat içerisinde hissettiklerim ister istemez müziğime yansıyor. Mesela idealist konservatuvar yıllarımda opera formunda aryalar besteliyordum. Piyano partisi ile beraber şan partileri yazıyordum. Zamanla bu biraz daha popüler müziğe doğru evrildi. Şu an yaşadığımız pandemi sürecinde bazen dinlediğim ya da icra ettiğim müzikler anlık ruh halim ile değişkenlik gösteriyor. Mesela bir sabah Frank Sinatra’dan “New York New York” ile uyanıyorken başka bir sabah ”Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun” diyebiliyorum! (gülüyor)

Ötesini Bulamazsın’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Ötesini Bulamazsın bir başlangıç oldu benim için. Bir ayak izi lazımdı geleceğe dair arkamda bırakacağım. Ara ara stüdyoda yeni/farklı çalışmalar yapıyorum aranjör arkadaşlarımla. “İşte bu!” dediğimiz şarkı ile ikinci tekliyi hayata geçirmeyi planlıyorum. Muhtemellerde henüz bitmemiş olmakla beraber farklı formda yeni bir beste yaptım. Onu olgunlaştırmaya çalışıyorum. Şayet, müzikal fikirlerine güvendiğim arkadaşlarımdan da olur notu alırsa 2-3 ay içerisinde tamamlarız diye düşünüyorum yeni şarkıyı…

Orçun Utlu’ya bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Ötesini Bulamazsın”ı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.