Röportajlar

Yeni teklisi “Akşam Üstü Hüznü”nü dinleyicilerle buluşturan Paptircem ile bir röportaj…

Sosyal medya vesilesiyle pek çok başarılı sesi tanıyor ve bu bağlamda her birinin yeni çalışmalarını merakla takip ediyoruz. Bu isimlerden birisi olan Paptircem, zaman içinde pek çok sevilen yoruma imza attığı gibi kendi şarkılarını da tekli olarak dinleyicilerle buluşturmaya başladı. En son kendi prodüksiyonu olarak yeni teklisi “Akşam Üstü Hüznü”nü dinleyicilerle buluşturan Paptircem (Sena Nur Gül) ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Olanla Olunmaz’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda sosyal medya için içerikler üretmeye nasıl karar verdiniz ve bu çalışmalarınız hakkında nasıl geri dönüşler aldınız?

Geçen yıl, pandemiyle birlikte herkesin yaşadığı gibi ben de ciddi mental problemler yaşadım. Beslendiğim en büyük kaynaklardan biri arkadaşlarımla ve yeni insanlarla sohbet etmekti. Ancak maalesef o dönem tek başıma yaşadığım için, uzun bir süre bu kaynağım kapanmak zorunda kaldı. Bu süreçte akut depresyon atakları yaşamaya başladım. Yaptıklarıma, kendime olan inancım ciddi şekilde sarsılmıştı, mutlu olmak için yapılması gereken şeyler oldukça zor ve efor isteyen şeylerdi, bunlara hiç enerji bulamıyordum ve tek yaptığım oturup bir şeyler izlemekti saatlerce. İşte tam bu dönem karşıma, Bo Burnham’ın Netflix platformuna yaptığı “Inside” adlı işi geldi. İzlediğim an o kadar fazla yerden empati kurabildim ki; bir anda izlemek çok zor geldi. O kadar ağır ve tetikleyiciydi ki benim için, yarısına kadar ancak gelebildim, başka bir gün tekrar cesaret edebildim ancak devamını izlemeye. Komik biri olarak tanınmanın, aslında ne kadar “görev” haline geldikçe, seni keyifsizliğe sürükleyen, kendine yabancılaştıran bir süreç olduğu, çok yalın ve çarpıcı şekilde yüzüme vurdu. “Olanla Olunmaz” da, hüzünlendiğimde dinlediğim, sanki çözüm sunmak yerine oturup beni dinleyen yakın bir dostla muhabbet etmek gibiydi. Bu dönemde nadir enerji bulup piyano başına geçtiğimde mırıldandığım ve gözümü dolduran bir şarkıydı. Ben de “Inside”ın çok sevdiğim bir kadrajını alıp, bu şarkının görseli haline getirdim. Yalnızca komik videolar yapan biri olmak istemediğimi ilan edebilmişim gibi hissettim. Dolayısıyla, bu depresyon sürecini üreterek iyileştirmeye çalışan bir niyetin ürünüdür bu cover. 

Bir tekli yayınlamaya, bu bağlamda sayfanızda paylaştığınız “Olanla Olunmaz”ın ilk tekliniz olması nasıl gelişti? Bu doğrultuda Bartu Küçükçağlayan ile iletişiminiz nasıl gelişti ve yorumunuz tekli olarak da yerini alınca nasıl geri dönüşler aldınız?

-Aslında ilk soruyla paralel şekilde, içimde hep müzik yapmak isteyen ancak hep bahanelerle, zamansızlıkla, yorgunlukla ve yoğunlukla bu süreci erteleyen biri vardı. Bu şarkı ve dağınık fikirlerle bilgisayarın ve piyanomun başına oturup düzenlememi yapmaya başladım. Yayınlayıp yayınlamamak benim için o kadar da kritik değildi aslında, Bartu’yla da sosyal medya aracılığıyla ufak da olsa bir tanışıklığımız olduğundan, başta şarkılarını cover’lamak için izin aldım, ardından da yayınlama şansımın olup olmadığını sordum. Bu konuda fazlasıyla yardımcı olup şarkımın yayınlanması için gerekli tüm prosedürü Olmadı Kaçarız ekibiyle birlikte yürüttüler. Bu sayede de ilk kez Spotify artist sayfam açılmış oldu. Onlar için belki küçük, ama benim için, hele ki böyle bir dönemdeyken, çok şey ifade ediyor bu cover’ın yayınlanabilmesi. Geri dönüşlerde çok sık duyduğum da; aslında tam da benim hissettiğim gibi, herkesi biraz huzurlu ve bir arkadaşıyla dertleşir gibi hissettirdi. Ne mutlu bana. 

İkinci tekliniz, Kaan Arslan ile “Son Bir Defa” oldu. Kaan Arslan ile yollarınız nasıl kesişti? Birlikte yazdığınız-düzenlediğiniz “Son Bir Defa”nın oluşum süreci nasıl gelişti ve “Son Bir Defa” ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Kaan’la bir arkadaş ortamında tanıştık, ve ortak noktalarımızın sayıca anlamsız fazla olması bizi çok şaşırtmıştı. Müzikal olarak birbirimizi çok iyi tamamlıyoruz, ikimiz de hayata dair belli konularda birbirimizi çok daha iyi anlayabiliyoruz, ikimizin de farklı korolarda geçmişi ve deneyimi var, çok sesli müziği çok seviyoruz ve ikimiz de aynı bilgisayar oyunlarından hoşlanıyoruz! (gülüyor) Zamanla birbirimizden de hoşlanmaya başladık tabii, ve sevgili olduk. Aralık ayından beri de birlikte yaşıyoruz. Evimizi kocaman bir yapım evine, bir stüdyoya çevirme hayalimizi hayata geçirmek için uğraşıyoruz. Bu süreçte de Kaan’ın yıllar önce yazıp bir kenara koyduğu sözlerle birlikte, bir anda şarkımız bir düete dönüştü. İkimizin kararlarıyla aranjman ve tüm sound şekillendi. Kaan’ın harika bir müzik insanı ve prodüktör olması sayesinde de sizin şu an dinlediğiniz final haline geldi. Bunun yanında, klip fikrini de Kaan’la birlikte geliştirdik ve Mavi Film yapımla anlaştık bu klibin çekimi için. Canozan, Evdeki Saat, Nova Norda gibi bir sürü arkadaşımız da klibimizde oynadılar. Bağımsız müzisyenlerin kendi yağında kavrulduklarını ve birbirlerine pek çok konuda destek olduklarını görmek çok güçlü hissettiriyor. Şarkıya gelen harika tepkiler, yayınlandıktan çok kısa süre sonra gelen bir sürü cover, insanların hiç unutamadıkları eski sevgililerine mesaj atmaları… Hepsi o kadar tatlı ki! 

Üçüncü tekli olarak Arslan ile düzenlediğiniz “Olsa Bi’ Yolu”nu dinleyicilerle buluşturdunuz. “Olsa Bi’ Yolu”nun oluşum süreci nasıl gelişti? “Olsa Bi’ Yolu” ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Ben büyük bir “The Office” fanıyım. Spoiler olmasın ama dizinin son bölümünde, Andy Bernard’ın “I wish there was a way to know you’re in “the good old days”, before you’ve actually left them. Someone should write a song about that” dediği bir sahne var. Duyduğum gibi gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Hayattaki en büyük korkum, eski güzel günlerin geçip gittikten sonra güzel olduğunu anlamak; o an bunun farkına varamamak ve bunu anlamak için çok geç olmasıydı. Andy’nin “biri bunun hakkında şarkı yazmalı” dediği an, bölümü durdurup odama geçtim, ve bu şarkının sözlerini ve melodisini buldum. Galiba 1 saat gibi kısacık bir sürede tüm şarkı bitmişti bile. Belki çok daha fazla dinlenecek şarkılar yaparım ilerde, ama bu şarkının bende uyandırdığı hisleri asla unutmayacağımdan eminim. Şarkının çıkacağı gün, tam bu ruhla, hayatıma dokunan en yakın arkadaşlarımla minik bir lansman yaptık, ve hepimiz birbirimize sahip olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu unutmamamız gerektiğine dair uzun uzun konuştuk. Aslında mutlu olmak için daha fazlasına ihtiyaç duymadığımızı, elimizdeki her şeyin bunun için yeterli olduğunu ve yaşarken tam o an bunların farkında olarak, dolu dolu yaşamayı unuttuğumda, bu şarkıyı açıp dinliyorum. Bu adı konmamış garip hissin şarkısı yayınlandığında, dinleyen herkesten aynı korkuya sahip olduklarını, bu problemi yaşadıklarını duydum. En güzeli de, şarkının onlara bir umut olması, ve tıpkı bana hatırlattığı gibi onlara da hatırlatıyor olduğunu duymak. Sevdiğini kaybeden, onunla olan anılarının, çocukluğunun ne kadar değerli olduğunu hatırlayan bir sürü insanın içine su serpmiş bu şarkı. Tarifsiz bir duygu bu. 

”Olsa Bi’ Yolu”nun kolaj videosunun oluşum süreci nasıl gelişti ve video ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Annem, çocukluğumdan beri küçük el kameramızla çektiğimiz tüm kasetleri CD’lere aktarmış. İzlerken hep içimi burkan bu videoları, bu şarkıyla birleştirmek galiba en doğrusu oldu. Eski günlerin güzel günler olduğunu göstermenin tek yolu, eski günlerimi dinleyiciyle buluşturmaktı. Ben de tüm bu CD’lerin arasından, herkesin kendi ailesiyle de yaşadığı minik ve mütevazi anları topladım; akşam sofraları, doğum günleri, geziler, tatiller… Abim Nezih Onur Gül ve ilkokul arkadaşım Yağmur Güçlü’yle birlikte klibin tamamını biz yaptık. Yaparken sık sık durdurup ağlarken bulduk kendimizi. O zaman doğru yolda olduğumuzu anladık! (gülüyor)

En son yine Arslan ile ortak prodüksiyonunuz “Akşam Üstü Hüznü”nü dinleyicilerle buluşturdunuz. Akşam Üstü Hüznü‘nün oluşum süreci nasıl gelişti ve Akşam Üstü Hüznü ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Herkesin hayatında bir tanıdığı vardır. Tanıdık olmasına da gerek yok; Bazen bu karşıdan karşıya geçen, bazen otobüste camdan dışarı bakan, akbil basan, hiç tanımadığın birinde de görebileceğin bir histir. İçten içe onun diğerlerinden daha düşünceli olduğunu, bir ağırlık taşır gibi yürüdüğünü hissedersin. İçine kapanıktır, bakışları hep bu anlatamadıkları hikayeleri taşır. Kimsenin dinlemeye vakti olmamış gibi, onlar da içine atıp yollarına devam etmeye çalışır gibilerdir. Başka şartlarda olsaydı belki çok daha başka olurdu onlar için, ama böyle olamamasının sorumlusu hiç onlar değil gibi hissedersin. Onu kıranlara o güzel cümleleri hep eve döndükten sonra, yatağa yattıktan sonra düşünürler, ve bu hep kalır içinde. Bu insanlar Orhan Pamuk’un tabiriyle, hikayesini anlatamayan insanlar. Kara Kitap’ta geçtiği kadarıyla Orhan Pamuk okuyucuya da sorar, “Sanki anlatamadıkları hikayelerin harfleriyle kaynaşıyor bu yüzler. Kendi yüzlerini de düşünmüştünüz değil mi bu yüzlerin içinde?” diye. Herkesin anlatamadığı, bakışına, yüzüne kalıcı yer eden, iz bırakan bir hikayesi var diye düşünüp çok etkilenmiştim bundan. Birinin bir diğerini dinlemesi, anlayabilmesi; çözüm önermeden sadece dinleyebilecek sabırda olması o kadar önemli ki bu yükü hafifletmek için. Bu şarkı, hikayesini anlatamayan insanın hikayelerini her zaman dinlemeye hazır olduğumun, yaslanacak bir omuz aradığında hep orda olacağımın teminatı aslında. Bir nebze olsa da birilerini rahatlatmak için. Şarkı ile ilgili çok güzel tepkiler aldım, insanların genelde arkadaşlarıyla paylaştığı bir şarkı olmuş bu sefer. Zaten amacım da buydu. Şarkıların doğru amaca hizmet edebildiğini görmek beni çok mutlu ediyor ve heyecanlandırıyor. 

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Çocukluğumdan beri dünyada olup biten hemen her şeyi dinlemeye ve içlerinden bana iyi gelen öğeleri çekip bir potada eritmeye çalışıyorum. Bunun dışında, koroda yıllarca şarkı söylemenin verdiği, çok sesli müziğe duyduğum büyük bir hayranlık var. Şarkılarımda bu öğeyi mutlaka kullanıyorum. Tam olarak bu pota hangi müzik türüne uyar ben de bilmiyorum. Ama bir yerlere konumlandırmak gerekirse; dream pop, R&B, soul, funk gibi janrlardan ilham almaya ve bunları daha elektronik hale getirmeye gayret ediyorum.

Akşam Üstü Hüznü’nden sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Tabii ki var, bu yola girdikten sonra zehri alıyorsunuz bir kere! (gülüyor) Derdini 3 dakika gibi kısacık bir sürede anlatabilmek o kadar kıymetli ki. Dolayısıyla elimden geldiğince, belli aralıklarla farklı tarzlarda biriktirdiğim bestelerimi yayınlamaya girişeceğim. Yazın gelişiyle birlikte biraz daha eğlenceli, funky, hızlı tempo şarkılar da repertuvara dahil olacak. Farklı müzik türlerinde release’lerime hazırlanıyorum bir yandan. Yakında bu diğer dört şarkıdan farklı şeyler duyacaksınız bizden. 

Paptircem’e  bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Akşam Üstü Hüznü”nü tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.