Röportajlar

Bağımsız Sahne #47 : Yeni teklisi “Medusa”yı dinleyicilerle buluşturan Semender ile bir röportaj…

Bağımsız Sahne köşesinin kırk yedinci konuğu, içindeki müzik tutkusu ve kapsamlı müzik beğenisiyle pek çok türü barındıran alternatif bir müzik üslubu oluşturup kendi şarkılarını yazan ve ilk teklisi “Leyre”nin ardından yeni teklisi “Medusa”yı inleyicilerle buluşturan Semender (Zeynep Sıla Alkanat)… Semender ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Leyre’e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda Semender ismini kullanmaya nasıl karar verdiniz?

 -İlkokul 2. sınıfta müzikle birlikte güzel bir dostluğumuz başladı, daha sonra bu sevgiyi yine ilkokuldayken sahnelere taşımaya başladık. Yalnızca gitar eğitimi aldım fakat bununla birlikte alaylı olduğumu öğrenerek kendimi başka enstrümanlara da yönelttim. Bu yaşlarda rock müzik yapmayı çok seviyordum lakin zamanla bu sevgimin yanına bambaşka tarzlar da eklendi. Etnik müziklerden tutun caz müziğe oradan başka türlere ilgimi gösterdim hala devam eden güzel bir öğrenim süreci benim için. Tabi bununla birlikte erken yaşlarda ufak ufak yazmaya başladım ama kendimi bir türlü tatmin edemediğimi benim içime sinen o müzik ve söz yapısının ne olduğu konusunda ciddi bir keşfe çıkmam gerektiğini ve bunun da ancak üreterek bulunabileceğini farkettim. Bir süre sonra önüme beni oluşturan birkaç yapı taşı çıktı. Aslında beni memnun etmeyen şeyin sadece aşktan bahsedilmesi ve geri kalan spiritüel yolculuğun o cümleler arasında yer almamasıydı. Şarkılarda başkasından bahsettiğim kadar kendimden bahsetmiyor oluşumdu ve müzikal yapıda da kendime bu sayede güzel olduğunu düşündüğüm bir yön seçtim çünkü müzik benim sözlere giydirdiğim bir hırkaydı ve hepsine aynı hırkayı yakıştıramayacağımı net bir şekilde gördüm. Kısa bir süre sonra aslında tam da beni gösteren bir sahne ismi Semender’i keşfettim mitolojik yönden çok güzel bir anlamı olan ve benimle güzel bir bağ oluşturan bu ismi kullanmaya başladım. Semender ile ilk tanışmam Goethe’nin Faust kitabında oldu. Çocukluğumdan beri ateş ile güzel bir bağlantım vardır. Semenderler ise mitolojiye göre ateşte yanmayan iki ruhlu varlıklar olarak anılırlar. Aynı zamanda Semender isminin sam (ateş) ve der (içinde) olarak ikiye ayrıldığı, “Ateşi içinde” anlamına da geldiği söyleniyor. Semender ismi ne kadar sadece sahne adı gibi gözükse de kendisi benim iç sesimdir. Burada yine ateşi içinde tarafına bir dönüş sağlanılabilir. Şimdi ise bu işin profesyonelliğine adım atmaya hazırlanıyorum. Çok değerli Deniz Sargut ile birlikte konservatuvar hazırlık çalışmalarım devam ediyor.

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve Leyre’nin oluşum süreci nasıl gelişti? Leyre ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Leyre’de bu yolculuk sonucunda oluşan aslında bambaşka hikayesi olan şarkılarımdan biri. Ne kadar ayna niteliği taşıyan bir şarkı olsa da aslında kemik ve benim için asla değişemeyecek bir anlama sahiptir. Elimde var olan küçük imkanlar ile bu şarkının kaydını aldım. Bildiğiniz gibi telefon artık bu bağlamda güzel yardım sağlıyor. Daha sonra “Bu imkanlarla ben bir şeyler yapabiliyorsam diğer arkadaşlarıma da bir umut ışığı olmalıyım.” gözüyle şarkımı paylaştım. Aynı zamanda da kendi ilerleyişimi görmek açısından elimdeki en küçük imkanla bunları paylaşıp gelecekte tekrar hatırlamak benim için çok değerli. Leyre’nin her açıdaki yapısı benim için bambaşka bir anlama ve geçmişimdeki birçok anıya sahiptir. Tabi bu şarkının hikayesini bilen arkadaşlarım bambaşka bir his ile karşı karşıya kaldılar, diğer yandan kendi düşünceleri ile dinleyen arkadaşlarımdan da onlarda açığa çıkaran duyguları öğrendim bu da çok değerliydi benim için.

En son “Medusa”yı yayınladınız. Medusa’nın oluşum süreci nasıl gelişti?

-Medusa kendimi farklı bir karaktere soktuğum ve spiritüel yolculuğumda tecrübe edindiğim bazı anahtarları kelimelere sakladığım bir şarkıdır. Hep böyle etnik bir yapıya sahip şarkı yaratmak hayalimdi. Fakat asıl mevzu bunu zor sınırlarım varken yapmaktaydı. “Bu duvarlara rağmen ne çıkarabilirim?”, “Bu sözler bende nasıl bir müzikal his yaratıyor?” Bu soruları sorduktan sonra Medusa’nın temellerini attım, yaratıcılığımın kapandığını düşündüğüm noktada çok değerli arkadaşım Deniz Yıldız bana yardımcı oldu. O gece bir kafede bunu konuşuyorduk, o kadar tatlı o kadar samimi hal ve hareketlerimiz vardı ki inanamazsınız. Bir yandan da bu heyecanımız bizi çok güldürüyor. O günün sonunda “Gerçekten oldu.” dedik ama çok iyi biliyorum o gün Deniz bana bir ilham vermeseydi Medusa şu an olmayabilirdi. Ona çok teşekkür ediyorum ve sevgilerimi iletiyorum. 

Medusa ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Medusa her insanın açıp keyifle dinleyebileceği, ruhunu dinlendirebileceği bir yapıya sahip değil. Hatta çok az insan bu hissi seviyor. Bazı insanlar dinlerken hissettiği o duygudan korktuğunu söylüyor fakat bu benim için çok güzel bir yorum çünkü yaptığım şarkı o kişide hiç hissetmediği bir duyguyu açığa çıkarmış oldu. Açıp bir daha dinlememiş olması benim için kötü bir şey değil bana zaten çok güzel bir yorum kattı. Bazı insanlar da şarkıyı açıp gözlerini kapattığında onu başka yerlere götürdüğünü ve dinlerken ruhsal benliğini hissettiğini söyledi. Aslında bu açıyı da görünce çok daha mutlu oldum şarkının iki tarafı da pozitif negatif farketmeksizin etkiliyor olması beni çok iyi hissettirdi. Şarkının müzikal yapısına gelecek olursak etnik müzik yapısı gereği yüksek reverb ile donatılmış bir tarz ve söylediğim gibi bu şarkı güzel bir stüdyo ortamında yaratılmadı. Bir telefon, kulaklık ve gitar ile bu şarkıyı yarattım. Bu işin profesyonel tarafında olduğunu düşündüğüm birkaç prodüktöre bir platform aracılığı ile dinletme fırsatım oldu. Bunlardan birkaçı asla müziğimin tarzına odaklanmadan elimdeki imkanları göz önünde bulundurmadan gurur kıran sözler ile beni karşıladılar. Fakat bu yorumları da ekleyerek başka bir prodüktöre daha dinlettim, o da tam tersi şekilde objektifliğini bozmadan beni çok destekledi. Bu olaylar da tabi bazı şeyleri öğrenmeme vesile oldu.

Bununla birlikte düzenlemelerinizi kendiniz yapıyor ve müziğinizi isminizle bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturuyorsunuz. Bu bağlamda bu durum size özgür bir alan sağlıyor mu?

-Evet kesinlikle daha özgür bir alana sahibim ürettiğim müzik herhangi bir düzenlemeye maruz kalmadan tek yönden çıkıyor. 

Müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturmanın sizce bir müzik firması aracılığıyla buluşturmak arasındaki fark nedir? Artıları, eksileri nelerdir?

-Öncelikle bu konu hakkında herhangi bir tecrübeye sahip değilim; herhangi bir müzik şirketiyle daha önce çalışmadım fakat bu işin müziğimi az ya da çok oranda değiştirebileceğine inanıyorum. Evet belki bağımsız çalışırken eriştiğim kitleden daha fazla bir kitleye erişmemi sağlayabilir ama ürettiğim eserlere müdahale konusu beni hep bir adım geri attırdı. Kesinlikle belirli olan yapı taşlarımın dışına çıkmamayı tercih ediyorum tabi bu ve diğer konularda da sanatçının görüşlerini göz önünde bulunduran herhangi bir şirketle çalışmayı göz önünde bulundurabilirim kesinlikle “Asla!” demiyorum, düşünülebilir. 

Bununla birlikte çeşitli şarkıları yorumlayıp YouTube hesabınızda paylaşıyorsunuz. Bu tarz çalışmaları yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve sizce YouTube, yorumlarınızı duyurmada etkili mi?

 -Evet karantina sürecinde birkaç şarkı paylaştım, benim için çok keyifli bir süreçti. Özellikle geçtiğimiz sene YKS sınavına hazırlanan öğrencilerden biriydim ve bu arkadaşlarımız için çok güzel eğlenceli bir cover yaptım. O süreç çok keyifliydi, gerçekten çok eğlendim hazırlarken. Yorumları duyurma konusuna gelecek olursak YouTube ve diğer mecralar eğer içerik üreticisiyseniz süreklilik isteyen platformlardır eğer gerçekten büyük kitlelere erişmek istiyorsanız sürekliliğiniz olmalıdır yani bu düzenli içerik paylaşmak demek oluyor. Fakat ne yazık ki algoritmasının çok yavaş ilerlediğini düşünüyorum bu yüzden insanlar algoritması yüksek olan platformlardan destek alarak oradaki kitleyi YouTube’a yönlendirmeye çalışıyor, tabi bunu yaparken de aslında o kitlenin büyük bir kısmını yolda kaybediyoruz çok küçük bir kısım kanalınıza dönüş yapıyor. 

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Aslında ben tek bir yapıya sahip olan biri değilim. Yani sevdiğim birkaç türü harmanlamayı seviyorum bu o an yazdığım şarkıda hissettiğim şeye göre değişiyor. Beni oluşturan bazı türler var: Rock, caz ve etnik müzik gibi. Bazen bunları harmanlıyorum, bazen ise tek kullanıyorum, kesinlikle hissiyata göre değişiyor. 

Medusa’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Evet şu an seslendirilmeyi bekleyen birçok “arkadaş” var elimde. Tabi çeşitli duygusal ilhamlar aldığım insan sayesinde de öncelik verdiğim birkaç şarkı daha oluştu. Artık müzikal açıdan daha temiz kayıtlar aldığım bir döneme geçiyorum. Ayna, Büyü ve Havadan Sudan yakında kulaklarınızda olacak şarkılarımdan birkaçı.

Semender’e bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyorum. “Medusa”yı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.