Röportajlar

Bağımsız Sahne #58 : Yeni teklisi “Absolute Nobody”yi dinleyicilerle buluşturan Tendertwin ile bir röportaj…

Bağımsız Sahne köşesinin elli sekizinci konuğu, çocuk yaştan beri müzikle ilgilenen ve bu bağlamda Londra’da hem Siyasal Bilimler hem de Müzik üzerine çift anadal yaparak müzikle bağına devam eden, hem Roundhouse Music Collective’de yer alan hem de kendi şarkılarını yaparak İstanbul-Philadelphia-Londra arasında gelişen solo projesi kapsamında Alternatif tınıların izinde ilerleyen yeni teklisi “Absolute Nobody”yi dinleyicilerle buluşturan Tendertwin… Tendertwin (Bilge Nur Yılmaz) ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, EP çalışmasını, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Triangles’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda halen devam eden müzik bağlamındaki akademik eğitiminiz size müziksel anlamda neler kattı?

-Triangles’ın arkasında kendimi bildim bileli devam eden bir şarkı yazım süreci var — ama daha somut olarak, üniversite için Amerika’ya gelişimi takip eden Tendertwin filizlerinin arkasında lise boyu hem yeri çok başka olan yatılı okulum TEVİTÖL’de kardeş gibi büyüdüğüm insanlarla çaldığımız gruplar, etüt sonrası yaptığımız koridor müzikleri; hem hafta sonu iznine çıktığımızda parçası oluverdiğimiz İstanbul’un kürasyonu; hem bana sonsuz şey öğreten Boğaziçi Gençlik Korosu ve Boğaziçi Caz Korosu; hem de bulduğum her araya sıkıştırdığım minik seyahatlerimde yaptığım sokak müziği ve yolda tanıştığım insanlar var. Burada çift ana dalımdan biri olarak diploma alacağım müzik bölümü kapsamlı bir konservatuvardan biraz daha farklı. Bir “liberal arts” üniversitesinin altında olduğundan daha butik, müzikoloji ve teori üstüne yoğunlaşan, enstrümanına göre okul dışından eğitmenlerle çalıştığın, interdisiplinerliğin de oldukça mümkün olduğu bir departman. Konservatuvar çok daha özelleşmiş ve odaklı kalıyor yanında gibi. Yani aslında temeller aynı, ama okul bir konservatuvar değil. Siyasal Bilimler ile birlikte okuyorum, ama aslında birbirleriyle kesiştikleri çok nokta yok müfredat konusunda. Ben Siyasal Bilimler tezimi biraz o yöne çekmeyi başardım ama! Müzik diplomam için de bir şan resitali hazırlıyorum, klasik ve avant-garde karışık bir programım var. O açıdan buradaki eğitimim teori, kompozisyon, tarih, etnomüzikoloji, ve klasik müzik konusunda çok yönlü bir gelişim sağladı sanırım. Popüler müzik üstüne yaptıklarımı kendi kendime katmam gerekti, ama yine de minnettarım burada öğrendiklerime. 

Tendertwin solo projenizin oluşumu nasıl gelişti ve bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda Triangles’ın oluşum süreci nasıl gelişti? Triangles ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Bir noktada biriken oluşumların benden çıkıp birileriyle buluşmasını istedim. Sanki paylaştıkça daha çok buluşacak, daha çok insanla yolum kesişecekmiş gibi. Zaten yaptığımı da bundan yapıyorum sanırım? Triangles’ı Philadephia’da, üniversitenin ikinci yılında, aklım ve kalbimin çıkmazda hissettiği bir dönemde yazmıştım. Her sabah altıda uyanıp dümdüz balkonda oturduğum bir dönem. Her şey sadece o zaman sessizdi. Philadelphia’da parçayı tam bir kayda dökmeme yardım etmeyi kabul eden sevgili arkadaşlarımın ilhamıyla demoyu alıp iki gün bir stüdyoya girdik. İlk defa böyle bir şey yaptığımdan çok verimli değildim — günün sonunda gece yarısı kabinde kırkıncı vokal katmanını kaydedip yedinci ballı çayı içtiğimi hatırlıyorum. Triangles her yere gitti sonra. O stüdyo demosu çok içime sinmediğinden, takip eden sene İstanbul’da ve Londra’da pek çok evrim geçirdi parça. İsmi de ayrı bir anlam kazandı bu üçlülükten ötürü. İskelet aynıydı ama yeni enstrümanlar ekleyip vokalleri baştan kaydettim. Yeni tanıştığım güzel insanlarla da iş birliği yapınca kendini tamamladı süreç. Kişisel bir serüvenin herkesin kendi düzlemindeki kendi sorularına konuşmasına tanık olmak çok özel bir süreçti, yazımından çıkışına şarkı benim için bile anlam değiştirdi — metaforları herkesin nasıl yorumladığını duymak devasa bir his.

Ayrıca Triangles’a geçen ay Max Ward yönetiminde bir animasyon klip hazırlandı. Kendisiyle yollarınız nasıl kesişti? Klibin oluşum süreci nasıl gelişti ve klip ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Max’le Tendertwin’in fotoğraflarını çeken Carmen (Fortea) aracılığıyla tanıştık — aşağı yukarı pandeminin başında, Londra tam kaosa dönmeden biraz önce. Carmen’le de benim orada gönüllü olarak asistanlık yaptığım bir canlı prodüksiyon kolektifinin etkinliğinde tanışmıştık. Kendisi görüntü yönetmeni aslında, ama ben çektiği analog fotoğrafların büyüsüne kapılıp onla bir şeyler yapmak istedim. O Valencialı, ben de Bodrum’da büyüdüğümden anında bir deniz anlaşmamız oldu zaten. Böyle bilirsiniz bazen, aynı frekansta ve aynı sevdada olduğunuzu sizi su bağlıyorsa. Kıyı kilidi. Max ve Carmen birlikte harika şeyler yapıyorlardı o ara — Max daha çok animasyonla uğraşıyor, ikisi (ve birkaç arkadaş) kafa kafaya verip “Call of Corona” diye bir bilgisayar oyunu dizayn etmişlerdi örneğin, “Call of Duty”den ilham alan. O birsürü yeni beceriyi keşfe daldığımız, virüsün çok baymadığı ve bize bir süre güzel şeyler verdiği zamanda Carmen ve Max “Triangles”ı epey dinleyip, kafalarında bu uzaylının hikayesini canlandırmaya başlamışlar. Yavaş yavaş bir senaryo oluşmuş, bana söylediklerinde tabii ki uçtum. Akabinde bu dünyaya düşmüş ve “out-of-context” hisseden arkadaşın gününü hayal ettik, hikayeyi ona uyarladık, ve böyle böyle video oluştu. Çok yetenekli bir ekibin işi tabii ki — hepsi Max’in internet aracılığıyla yolunun kesiştiği ve projeye dahil olmak istemiş insanlar. Dünyanın farklı yerlerindenler, ve bu aslında benim için videoyu ve temsil ettiği hikayeyi de çok özel yapıyor. Hepimiz biraz eksiğiz aslında, uzaylı Albo gibi — melankolik bir aidiyetsizlik. “Bu uzayli bize çok dokundu…” gibi muhteşem dönüşler aldım, ki insan bile olmayan animatif bir figürün bizi böyle kıpır kıpır etmesi çok inanılmaz bir durum.

En son “Absolute Nobody”yi yayınladınız. “Absolute Nobody”nin oluşum süreci nasıl gelişti?

-Absolute Nobody ismini muhtemelen ilk 15 yaşımda okuduğum J.D. Salinger romanı “Franny & Zooey”nin bir pasajından alıyor, bu cümle her not defterimde birkaç kere karşıma çıkar: Tam bir hiç kimse olma cesaretimin olmamasından usandım. Franny Glass karakterinin bu sürekli rekabet ve çaba gölgesinde ‘biri’ olmayı dikte eden hayatta önemsizleşmek istemesi, tüm çabalardan bıkkınlığı, belki aslında biraz Budist gelenekten de esinlenen kendinden vazgeçme yönelimi bana hep konuşan bir konsept. Şarkının iskeleti ise Londra’da atıldı. Hani yapraklar çok dökülünce sonbaharda, onları kaldırımlardan çöpmüş gibi süpürürler ya? Garipsediğimi hatırlıyorum bunu bir sabah okula yürürken. Biri olmaya çalışmak zor.

Absolute Nobody ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Pek sevgili Ömer Madra’ya yazmıştım şarkı çıkmadan önce, J.D. Salinger’ın “Franny and Zooey”sini (ve nice eserini) YKY’den Türkçe’ye çeviren o olduğu için, hikayemin esin aldığı karakterle yolumu kesiştirdiği için teşekkür etmek istedim! Glass ailesiyle tanışıklığı üstüne biraz konuştuk, Absolute Nobody’nin “içselleşmiş hüznüne” dikkat çektiği cevabı en çok aklımda. Aldığım diğer dönüşlere göre o hüzün başkalarının (birilerinin, hiç kimselerin?) da bahar melankolisine konuk olmuş. İnce bir his. Amerika ve Avrupa’da severek takip ettiğim küçük blogların yer vermesi de tatlı bir gurur oldu. 

Tendertwin projeniz haricinde yer aldığınız çalışmalar da var. Onları nasıl özetlersiniz?

-Siyasal Bilimler ve Müzik gibi iki bağımsız alanda çift ana dalından mezun olma sürecinde bir üniversite öğrencisiyim en başta. Onun dışında Roundhouse Music Collective devam eden bir proje: Londra’dan seçilen yedi genç multiinstrumentalist olarak beraber şarkı yazdığımız, düzenlediğimiz, kaydettiğimiz ve muhteşem bir enerjisi olan bir grup. Çok güzel festivaller, kayıtlar yoldaydı — ama tabii program bölük pörçük oldu pandemiden ötürü. Şimdi her şeye yeni sanal düzlemde devam ediyoruz ama, benim de işime geliyor, zira bu sene Londra’da olamayacaktım. Mayıs’ta yazdığımız bazı şarkıların canlı kolaj perfomanslarını yayınlayacağız. Onun dışında kampüste performans sanatı, multimedya, ve multidisipliner bağlamlarda işler yapıyoruz etrafımdaki insanlarla. Yine Mayıs’ta “gözetlenmek” temalı bir deneysel performans yapacağım kampüste, odamdan. Şimdilik biraz gizli! Mesafe ve yaratım temalarını minik video kolajlar ve fotoğraflar üstünden işlediğimiz bir sergimiz olmuştu buradaki arkadaşım Jixin Jia ile, Correspondences adlı. Jixin’le müzik videoları denemeleri de yapıyoruz. Bu yaz film ve performans üzerine yönetmen, sanatçı, dansçı, ve müzisyenlerden oluşturduğumuz beş kişilik bir atölyenin parçası olacağım Philadelphia’da. Hepsi birbirini besliyor umuyorum! 

Bununla birlikte düzenlemelerinizi kendiniz yapıyor ve müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturuyorsunuz. Bu bağlamda bu durum size özgür bir alan sağlıyor mu? Müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturmanın sizce bir müzik firması aracılığıyla buluşturmak arasındaki fark nedir? Artıları, eksileri nelerdir?

-Uzun vadede nerede olacağımı çok kestiremediğimden imkanlarım kısıtlı, yollar dağlar denizler hep bazı şeylerin arasına giriyor. O yüzden ortak çalışmak için doğru zamanı yakaladığımda elden kaçırmamak çok önemli benim için. Bağımsız olmak bu konuda bir esneklik veriyordur sanırım, ama bazsızlık çok kolay bir şey değil. Bağımsız olmanın eksilerinden biri biraz her şeyi kendin yapmak zorunda olmak, o yük yaratmayı kolaylaştıracak kafa rahatlığından yiyebiliyor çünkü. Bu çok fazla iş demek. Yaratıcı özgürlük konusunda — bugünlerde bağımsız olmasanız dahi sosyal medya sanatçıların kendilerini rahat ifade ettikleri bir kitleye erişebilmeleri ve özgür bir müzik yapabilmeleri için ciddi bir alan sağlıyor. Dolayısıyla devran dönüyor gibi, günümüzde çok endüstri merkezciliğinin kısıtlayıcılığına izin veren daha az senaryo var. Bağımsız-ama-değil gibi etiketler var. Hangimiz spektrumun neresindeyiz? Bizi kısıtlayan asıl şey ne? 

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Aralık bir istiridye? Alis Harikalar Diyarı’ndan gibi üstünde “AÇ BENİ” etiketi var. 

Absolute Nobody’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Olmaz mı! Önce mezun olacağım önümüzdeki ay, sonrasında yine Londra’da temeli atılmış bir parça ve eskilerden biraz cilalayacağım bir parça takip edecek umuyorum. Sonraki aylarda ise, hareket kabiliyetimiz arttıkça, sandıktaki bir grup haline gelecek parçaları tamamlamak var. Bu süre zarfında çalmak ve çalmak ve çalmak çok istiyorum tabii ki, özellikle yazın, Atlantik’in bu tarafında — aşılar bizi nereye getirirse. 

Tindertwin’e bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Absolute Nobody”yi tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.