Ayşe Köksal… Müzik ve tiyatro alanında zaman içinde konservatuvar eğitimlerinin de katkısıyla pek çok başarıya imza atmaya devam eden Köksal, müzik ve tiyatro ile olan yolculuğunu sürdürüyor. En son Hamam Records etiketli kendi eseri yeni teklisi “Aksim”i dinleyicilerle buluşturan Köksal ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle “En Kötü İhtimaller”e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda konservatuvar eğitiminiz size müziksel anlamda neler kattı?
-Kendimi bildim bileli hep müzikle uğraştım. Çok küçük yaşlarda bale ve gitar eğitimleri aldım. Daha ufacıkken mahallede gösteriler organize edip arkadaşlarımla şarkı söyler, dans ederdik. Müzikal sevdam o yıllarda başlamış olmalı. 13 yaşımda piyano dersleri almaya başladım, vakit geçirmekten en keyif aldığım enstrümanı böylece bulmuş oldum. Hiç aksatmadan üniversite yıllarıma kadar sürdürdüğüm bu eğitime Kemal Akdoğan ile şan çalışmalarım eklendi. Piyano hocamın ve şan hocamın da yönlendirmesiyle konservatuvara yolumu düşürmeye karar verdim. 21 yaşımda İtalyan Dili ve Edebiyatı bölümünde lisansımı yaparken bu kararı aldım, bölümü de bırakmak istemediğimden devlet konservatuvarının yarı zamanlı müzikal tiyatro sınavlarına girdim ve 23 yaşımda kazandığım bu bölümden 26 yaşımda mezun oldum. Bu yıllarda bir yandan da kadın orkestradan oluşan grubumuz “3oda1salon” ile aktif olarak sahne almaktaydım, lead vokal olarak. Daha konservatuvar 2.sınıfı okurken seçmelerine katıldığım Talimhane Tiyatrosu ile “Damdaki Kemancı” müzikalinde oyuncu olarak çalışmaya başladım. İşte o yıllardan beridir müzikallerde yer almaya devam etmekteyim. Bu süreçte müzik çalışmalarımı bağımsız bir solo kariyerle yoğunlaştırmaya çabaladım. Fakat tahmin edersiniz ki tüm bu alanlarda profesyonel olarak çalışmak ciddi bir disiplin ve bölünebilme becerisi gerektiriyor. Hayatımı kazanmak için bir yandan da dublaj, jingle seslendirmenliği, müzik eğitmenliği gibi alanlarda da çalışmam gerektiğinden, elektronik düzenlemelerle duyurduğum bestelerimi aslında çok seyrek denecek aralıklarla yayınlayabildim. Esasında her zaman kendi evimde piyanomla yoğun bir üretim sürecindeyim fakat bu şarkıları benim dinleyiciye sunmak istediğim atmosfere getirip hazır etmek maddi/manevi bir fedakarlık gerektiriyor. Tüm bu alanlarda aktif olabilmemi, mental ve donanımsal olarak yeterli olabilmemi sağlayan en büyük etkenlerden biri de konservatuvar eğitimim. Konservatuvar dışındaki tüm değerli eğitmenlerimden aldığım ve sonsuz minnet duyduğum donanımı, beni sektör koşullarına hazırlayan konservatuvarda pekiştirmiş oldum. Yürüdüğüm yolu inşa eden hocalarıma, özellikle beni büyük bir sabırla müzikal sınavlarına hazırlayan şan hocam Kemal Akdoğan ve müzikle ilgili profesyonelleşme fikrini ilk aklıma sokan piyano hocam Sezi Özbek’e saygım ve sevgim sonsuzdur. Bu kadar az imkan içinde bu kadar değerli insanlarla karşılaştığım için çok şanslı hissediyorum. Müzikal tiyatroyla ilgili yoğunlaştığım bu eğitimin diğer bir kazanımı da şarkı yazım şeklimin bütünsel bir anlatı formuna yakınlığı diyebilirim. Şu anda da Müzik ve Sahne Sanatları alanında yüksek lisans eğitimime devam etmekteyim. Batı müziği, tiyatro, dans derslerinin yanında ilk kez makam bilgisi ve türk müziği ile de yolum kesişmiş oldu. Müzikal vizyonumun genişlediğini hissediyorum, umuyorum prodüksiyonlarıma da yansıyacaktır değişmekte olan müzikal paletim.
Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve En Kötü İhtimaller’in oluşum süreci nasıl gelişti? Hamam Records / Suat Armağan Koçak ile yollarınız nasıl kesişti? En Kötü İhtimaller ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-İtiraf edeyim ilk aşamada negatif bir motivasyonum vardı. Genç yaşlarda, diğer insanların yürüdüğü yolları bilmediğinizden herkese saygı duymuyor ve yapılan işleri küçümseme eğiliminde olabiliyorsunuz. Veya siz kendinizi bir türlü gerçekleştiremediğinizden gerçekleştirmeyi deneyenlere karşı hınç hissedebiliyorsunuz. Üzülerek belirtebilirim ki ilk ateşleyici motivasyonum “Yahu sırf müzik programı kullanabilenler müzisyen olmuş, ben yıllardır işin içindeyim, ben de üreteceğim!” oldu. Fakat bu motivasyonun yıkıcılığı ve sürdürülemezliğini kısa sürede fark edip, bir hit yaratmaya çabalamaktansa defterlerimi karıştırma kararı aldım. Çocukluğumdan beri düzenli defter tutarım. Kitaplığımın bir bölümü bu defterlerle dolu. Çok küçük yaşlarda tuttuğum bir tanesinin adı şöyle hatta “şarkı yazma defterim.” Onları karıştırdığımda gördüm ki ben zaten şarkı yazıyormuşum, bende olmayan bir şeyi hit olsun diye imite etmeme gerek yokmuş. Sözleri müzikle birleştirmek zaten benim için bir oyun haline geliverdi, en kötü ihtimaller de bu şekilde doğdu. Tüm şarkılarımın demo kayıtları piyano/ vokal şeklindedir. Bir gün bunlara yönelik bir çalışma yapmak gibi de bir hayalim var. “En kötü ihtimaller.” benim kendimi insanlara ilk açışım, o yüzden yeri ayrı fakat şarkı yazımımın gittikçe derinleştiğini de hissedebiliyorum. “En kötü ihtimaller”i çıkaracağım vakitlerde kendime bir yayıncı label ararken, uzun yıllar birllikte sahne aldığım canım arkadaşım değerli müzisyen Gonca Feride Varol beni Suat Armağan Koçak ile tanıştırmıştı ve birbirimizi sevmiştik, müzikal anlayışlarımız da kesişmişti, kendisi şarkıyı da beğenmişti. İlk tekliyi böylece Suat Armağan Koçak’a ait hamamrecords label’ından böyle yayınlamıştık. İlk duyuşta, birinin peşinden gizlice yürüyormuşsunuz hissini veren bu şarkıyı şimdi dinlediğimde “kendimin peşinde gizlice yürüyorum.” şeklinde yorumlamak bana haz veriyor. İnsanın yıllar içinde değişimi gibi eserin de yıllar içinde değişebileceğine bir kanıt oldu benim için. Aldığım tepkiler özellikle şarkıyı kliplendirdikten sonra çok umut verici oldu. Saygı duyduğum müzisyenler ve hocalarımdan da destek gördüm ve devam etmem gerektiğini anladım. Kendinize inancınız ilk aşamada tepkilere göre oluşuyor tabii, bu açıdan gördüğüm desteğe minnettarım.
İkinci tekliniz Koçak düzenlemesi “Ellerimdeki Kan”ın oluşum süreci nasıl gelişti? Ellerimdeki Kan ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Bu şarkı aslında bir sabah yatağımda uyanıp, ellerimdeki kanı gördüğüm anda yazıldı. Küçüklüğümden beri stresli zamanlarda ellerimi yerdim, o gece de belli ki kanatacak kadar kemirecek bir derdim olmuş. Hemen telefonu kapıp mırıldandım, kaydettim ilk taslağı. İlk önce şarkının en sevdiğim bölümü olan verse’ler ortaya çıktı, daha o sabah biliyordum bu şarkıyı çok seveceğimi. Çok yumuşak ve aynı zamanda çok sert gelmişti bana. Tüm ikiyüzlülüklerin birbirine geçtiği bu kaosu düzenlemelerle de hissettirmek gerekliydi tabii. Şarkının duygusuna ve içeriğine en uygun prodüksiyonu yapacak kişiyi zaten tanıyordum. Bu yüzden şarkı için düzenlemeyi emanet edeceğim kişi de prodüksiyon anlamında en güvendiğim kişi, yani Suat oldu. Sonuçta ikimiz için de oldukça özel bir iş ortaya çıktı. Şarkının diğerlerinden ayrılan bir çıplaklığı ve vuruculuğu olduğunu düşünüyorum. Aldığım görüşler yine oldukça destekleyiciydi tabii ama “içimizi sıktın, yok mu neşeli bir şeyler?” diyen eş dost/akraba da mevcuttu. Fakat Suat’ın elinden çıkan her işte ayrı bir lezzet ayrı bir doku oluyor, yazılan hikayeyi düzenleme ve prodüksiyonla anlatmayı başarıyor. Kendisiyle aynı label altında çalışmaya devam ediyoruz zaten. Yollarımız hala bir. Sevgilerimi gönderiyorum.
Üçüncü tekliniz ise “Ellerimdeki Kan”ın Wodashin remixi oldu. Bir remix fikri nasıl gelişti? Wodashin ile yollarınız nasıl kesişti? Remix ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Wodashin mahlaslı Murat, zaten birlikte çalıştığımız bir kafede tanıştıktan sonra en yakın arkadaşlarımdan biri olmuştu. İlk başlarda pek sevmedik birbirimizi hatta beni ağlatmışlığı bile vardır. Benim ağlamışlığım diyeyim ya da, zor zamanlardı. Ama sonra sağlam bir arkadaşlık doğdu. Kendisinin işlerine hayrandım. Ben içimden “keşke bana bişeyler yapsa” diye geçirirken kendisi bana böyle bir teklifte bulundu, havalara uçtum. Şarkının sakin atmosferini yerle bir edip agresif bir koşuya dönüştürdü adeta. Kendi Spotify artist sayfamda en çok tıklayıp, dinlediğim şarkı bu oldu nihayetinde. Ara ara yeni şarkılar için de Wodashin’i sıkıştırmaya devam ediyorum, kendisi Ankara’da yaşıyor çok sık bir araya gelemiyoruz ama benim gibi bu remixi çok sevenler için belki ilerde bir ortak çalışma yayınlarız. Murat duy sesimi! (gülüyor) Remixle ilgili oldukça olumlu geri dönüşler aldım, benim genel tarzımdan biraz farklı olduğu için sanırım bu övgülerin çoğu Wodashin’e yazılmalı. Bir de tabi remixin artworkünü üstlenen çok değerli sanatçı Furkan Nuka Birgün’e sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
Dördüncü tekliniz “Zeminden Tavana”nın oluşum süreci nasıl gelişti? Düzenlemeyi üstlenen Ilgar Gökhan ile yollarınız nasıl kesişti? Zeminden Tavana ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-İlk soruda da bahsettiğim üzere bir yandan da profesyonel olarak oyunculuk yapmaktayım yıllardır. İşte Ilgar ile de yollar bir dizinin pilot çekimlerinde kesişti. Kendisini zaten diziyi çektiğimiz süre boyunca tanıma fırsatım oldu, dizinin yönetmenlerinden biriydi ve MIAM’da Ses Mühendisliği bölümünde yüksek lisans yaptığını öğrendim. Zaten birbirimizi çok sevmiş ve arkadaş olmuştuk, bolca vakit geçiriyorduk. Bir gün yayınlamadığım ama kenarda duran iki bestemi dinlettim, “ne dersin?” dedim ve düzenlemeleri yapmayı kabul etti. O süreçte Ilgar’ın ev stüdyosunda, ekranın başına oturur saatlerce büyük bir keyifle ve hızla çalışırdık bu şarkılar üzerinde. Şarkı yazımı konusunda en farklı dönemimde olduğumu fark ettiğim bir süreçti. Ilgar’ın düzenlemeleri, karanlık melodileri aslında bu şarkıya içerik olarak yakın bulduğum diğer şarkım “Aksim” ile bir araya gelince tam da kafamdaki gibi benzer hikayeli iki ayrı şarkıya dönüşmüşlerdi. “Zeminden Tavana” benim için oldukça özel bir şarkı, çok kayıp hissettiğim bir dönemde dökülüvermiş ve resmen bana evin yolunu göstermişti. Müzikal yolculukların içinde böyle ödüllerin olmasına bayılıyorum. Üretim sürecimin, hit olsun diye şarkı yapmayı deneyeyim hıncından kendimi iyileştiren şarkılar yapmaya evrilmesinden çok hoşlanıyorum. İşte bu şarkı da tam bir dost benim için. Çıkış yollarını sıralıyor, çıkmak istemezsem de nerede kalacağımı hatırlatıyor. Temposunu ve modunu en karanlık bulduğum şarkı olmasına rağmen birçok arkadaşımın favorisidir. Geri dönüşler de bu yönde oldu aslında.
En son tekliniz Ilgar Gökhan düzenlemesi “Aksim”in oluşum süreci nasıl gelişti?
-Bu şarkıyı yazdığım anı da “ellerimdeki kan” gibi çok net hatırlıyorum. Bir ayrılık, taşınma sürecindeydim, kişisel olarak çok dağılmıştım, çok içki içtiğim ve sağlıksız yaşadığım bir dönemdi üstelik. Modum oldukça kötüydü ve bir de duygusal olarak çok ağır bir performans sergilediğim bir serginin son günlerindeydik. “Kalbim ayna gibi boş” ismiyle iki ay boyunca Tarlabaşı’nda eski bir evde her gün gelen farklı ziyaretçilere aynı performansı sergiliyordum. Sergiyi merak edenler için bir tanıtım linki de bırakabiliriz hatta. https://www.youtube.com/watch?v=JYTYofOgOmI
Serginin en önemli sembollerinden biri de aynaydı, adından da anlaşılacağı üzere. Serginin son günlerindeki performansım esnasında dahi ağlamaktan çekinmiyordum, çünkü işin içeriği de bu duygu durumunu kaldırıyordu, ziyaretçiler daha dolu ayrılıyordu hatta. Yanımda bu iş için özel olarak tuttuğum günlüğüm vardı ve birden kelimeler melodiyle birlikte belirmeye başladı. “Aynalar var” diye başlar şarkı zaten, yeri de hikayesi de çok ayrıdır bende. Ilgar’a demosunu dinlettiğim şarkılardan biriydi ve çok sevmişti. Belirgin bir chorus bölümü olmayan bu şarkının düzenlemelerinde chorus yerine geçebilecek melodiler yazdık. Şarkının ruhu tam olarak yazıldığı dönem gibi bir kırılma anını taşıyor. Aynadaki yalanları tek tek söktüğümü, bir önceki şarkımdaki şüpheleri bazı hakikatlere ulaştırdığımı hissedebiliyoruz. Aslında şarkılar arasında kurgulamadığım ama var olan bu görünmez bağlantı da kendi müziğimle ilgili en hoşuma giden şey.
Aksim ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Yakın çevremden aldığım tepkilerin dışında tanımadığım insanlardan da tepkiler almaya başladım. Devam etmem konusunda ciddi motivasyon sağladı bu durum. Şarkıyı kliplemedik ama İtalyan dili lisansımdan çok sevgili arkadaşım Tolga Sertkaya bir lyric video hazırladı. Sözlerinin biraz daha öne çıkmasını istediğim şarkı bu yönde olumlu dönüşler getirdi dolayısıyla.
Bununla birlikte Tiyatro alanından da geliyorsunuz. Bu alandaki çalışmalarınız nasıl özetlersiniz ve özellikle müzikal tiyatro çalışmalarınız size müziksel ve sanatsal anlamda neler kattı?
-Tiyatro alanındaki çalışmalarım aslında yine çocukluğuma kadar uzanan ama benim sonralardan hatırladığım bir süreç. Çocukken anneme “bu çocuk tiyatro okusun.” der dururlardı. Çok oyunbaz, komik bir çocuktum ve seyirci severdim. Yolum bu doğrultuda tiyatro lisansı okumaya dönmese de müzikal tiyatro eğitimim ile beni nihayetinde oralara çıkardı. Aslında daha çok tecrübe kazandıkça anladım bu alanda derinleşmenin ne kadar uzun bir yolculuk olduğunu. Talimhane Tiyatrosu ile birlikte profesyonel oyuncu olarak çalışmaya başladıktan sonra bu alanda kendimi hem oyun tecrübelerimle hem de kamera deneyimlerimle besledim. Hiç durmadan eğitimlere ve workshoplara katıldım. Bunların detaylı bilgileri kendi web sitemde mevcut. www.aysekoksal.com Şu anda da halen Cihangir Atölye Sahnesi’nde çok değerli hocalarımla birlikte tiyatro eğitimime devam etmekteyim. Çünkü ne kadar müzikal tiyatro okumuş olsam da oyunculuk bağlamında daha çok şey araştırmak istedim hep. Çok severek yaptığım bir iş olduğundan sezondaki oyunlarım yeterli gelmemeye başladı ve bu Oyun Atölyeleri’ne iki senedir devam ederken kendimi doyurarak gelişim sürecime katkıda bulunmak niyetimde ısrarcı oldum. Aslında sanatın bir çok alanında var olmaya çalışmanın özünde hepsini beslediğini fark etmemi sağladı bu süreçler. Oyunculuk çalıştıkça şarkıcığılığım beslendi. Şan çalıştıkça oyunculuğum. Herhangi bir sahnede dikiliyorsanız ne yaparsanız yapın bir hikaye anlatıyorsunuzdur. Bu açıdan ikisini birbirinden ayıramıyorum bile artık. Şarkı söylemeyi 3 dakikalık melodili tiratlar olarak gördüğünüzde, okuduğunuz şarkı gerçek bir öyküye ait oluyor. Eğitmenlik sayesinde ise her ikisinde de kuramsal anlamlarda derinleşme imkanım oldu tabi. Öğretirken öğrenmek diye bir gerçek var. İçinde bulunduğum alanları bir bütün olarak görmemi sağladı tüm bu karmaşa ve bölünmüşlük. İtalyan dili lisansımın dahi müzik ve oyunculuk becerilerime katkısı büyüktür diyebilirim.
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Kendi müziğimi tanımlamak beni zorluyor. Çünkü çocukluğumdan beri hayatımın her anına dinleyici/ icracı olarak müzik eşlik etse de genre’lara pek hakim değilim. Özellikle son dönem çıkan yeni isimlere tamamen yabancıyım. Fakat bir gün “gerilim pop” diye bir isim uydurdum birine anlatırken ve o günden beri kullanıyorum. Sözlerin anlatısı; içsel kaos, büyüme evreleri, yetişkinlik tatsızlığı, kötülük problemi gibi konuları içeriyorken melodiler çok daha tatlı bir mevzuya işaret ediyor bazen. İşte bu sebeple bence aynı anda gergin ve iyi hissettiriyor şarkılarım. Görüyorsunuz anlatırken bile şüpheciyim. Tam olarak bu hali yansıtmaya çalışmayı seviyorum. Emin olmamanın iyi bir şey olduğu, emin olduğum tek şey. Psikoloji ve felsefe alanlarına da çok ilgili olduğumdan anlatırken soru sormayı seviyorum. Sanatçıların en çok beslendiği zıtlıklar, çelişkiler müziğimde mevcut. Bazen yazdığım bir şarkının başındaki fikir sonunda değişmiş oluyor. Diğer sorularda da bahsettiğim gibi şarkıların birbirleriyle ilişkilenmesi de hoşuma gidiyor. Bu sonradan olan bir şey, kurgulamıyorum. Ben değiştikçe onlar da değişiyor ama sonuçta hammadde aynı; ben, biz. Değişimden korkmamayı öğütlüyorum bence, kibirden uzak çaresiz bir noktada. Elimden gelen, faydalı olabileceğim tek şey zorluklar yaşarken öğrendiklerimi paylaşmak ve herkesten de öğrenebileceğimi kendime hatırlatmak.
Aksim’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Evet var tabii. Çok yakın bir tarihte, Suat Armağan Koçak ile birlikte muzip bir düet yayınlayacağız. Sanıyorum temposu en yüksek şarkım oldu. Keyfiniz kaçıkken bile dans edebileceğinizi hatırlatan bir dokusu var. İki-üç sene önce yazdığım bu şarkının adı “Boşluktan İyi.” Kliplendirdik de bu kez, çok heyecanlıyım. Şarkının çıkış tarihi 18 Ekim olarak belirlendi. Bu kez düzenlemesine de büyük katkım oldu, çok yakında sadece benim düzenlemelerini yapacağım işler de paylaşmak isteğindeyim, bunun da müziğimle ilgili dinleyiciye sunulan bir yenilik olacağını düşünüyorum. Duyurmak için sabırsızlanıyorum. Bir diğer şarkımın yayın tarihi de sanıyorum Ekim sonu/Kasım başı olacak. Prodüksiyonu neredeyse bitti. Bahsettiğim gibi bu kez düzenlemesini de büyük ölçüde ben üstlendim. Şarkı adı vermeyeyim henüz fakat bu kez ilk defa bir arkadaşımın sözlerini besteledim. Benim çok heyecanlandığım bir şarkı oldu. Sözleri Özgün Berk’e ait, mahlası ise Özgüni. Hemen ardından düzenlemesini beklettiğim iki yeni şarkım var, yine söz müzik bana ait, ve belki tüm bu yeni solo parçalardan önce bir de sürpriz düet çalışması olacak, hamamrecords label’ı altında tanıştığım sevgili Çetin Akif ile, kendisinin yazdığı bir şarkıda ona eşlik edeceğim. Geçtiğimiz sene hiç şarkı yayınlayamadım fakat 2024’ü son derece üretken kapatacağım gibi duruyor bir vukuat olmazsa.
Ayşe Köksal’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Aksim”i tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle