Röportajlar

Bağımsız Sahne #44 : İlk teklisi “Kırılır Aynalar”ı dinleyicilerle buluşturan Zümrüt Şahin ile bir röportaj…

Bağımsız Sahne köşesinin kırk dördüncü konuğu, mesleki anlamda (yine bir önceki konuğumuz Tilbe Gündüz gibi) Mimarlık alanında ilerlese de müziğe olan tutkusuyla müzik gruplarında yer alan, kendi şarkılarını yazan Ütopya Project proje albümünde “Keçiler” ile yer alan ve ilk teklisi “Kırılır Aynalar”ı dinleyicilerle buluşturan Zümrüt Şahin… Şahin ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Keçiler’e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?

-Çocukluğundan beri yazmak, şarkı söylemek ve şarkı üretmek konusunda büyük bir tutkusu olan ama bu tutkusunu ne yazık ki büyürken bağır çağır yaşayamamış biriyim. Müziğe aktif olarak 23 yaşında başlayabildim. Bence olması gerekenden çok geç bir başlangıçtı, hal böyle olunca müzik yapabilme özgürlüğüme kavuştuğumda, içimde yıllarca müzik yapmaya acıkmış o canavarı beslemek için tür ayırmaksızın şarkıcılık ve söz yazarlığı yaptım. (gülüyor) Mimarlık fakültesindeyken, arkadaşlarımın kurduğu cover grubuna solist olarak dâhil olmaya karar vermekle, yıllarca içimde uyuyan o rüyanın peşine de düşmüş oldum. Sonrasında dâhil olduğum müzikal birlikteliklerse 2015 yılına kadar hep beste odaklıydı. 2015 yılına kadar olan süreçte, ilk olarak Gotik Metal yapan bir beste grubunda İngilizce söz yazıp, solistlik yaptım; sonrasında yine solisti, söz yazarı olduğum üç kişilik bir trip hop grubuyla yayınlanmamış 11 şarkılık Türkçe bir albüm kaydettim. Yine üç kişilik alternatif pop grubunda, dört kişilik bir Indie Rock grubunda, yine üç kişilik bir Alternatif Rock grubunda söz yazarlığı ve vokallik yaptım. Her deneyim kendi içinde eşsiz ve öğreticiydi. Bu süreçte Son Zenne, Önemsiz Bir Ölüm, Üç Kuruşluk Opera, Kırmızı Dükkan gibi oyunlar için tiyatro şarkıları yazdım ve seslendirdim. 2015 yılında Metehan Erdoğan’la (Karma Whiff) birlikte Akuspakus isimli cover grubunu kurdum. Akuspakus’la beş yıl boyunca İzmir’de birçok mekân ve etkinlikte sahne aldım. 2018 yılında piyanist Can Özkan’la birlikte bir yıl boyunca düzenli program yapan, akustik bir duo kurdum. Yine 2015 yılında Türkçe sözlü metal müzik yapmak için Caner Uslan’la birlikte Meta’yı kurdum Meta ile bir tekli ve dört şarkılık bir EP yayınladık. Yayınlamadıklarımızla birlikte yirmiye yakın şarkımız oldu. Ama mimarlık ofisinde tam zamanlı çalışırken, Akuspakus’la sahne almaya devam etmek Meta’ya olan yönelimimi zaman ve enerji olarak felç etti. Meta’yla olan birlikteliğime de son verme kararı aldım. Keçiler de aslında Meta için yazdığım bir şarkıydı, neyse ki Caner, Ütopya Project’i kurdu ve Keçiler’in ölmesine izin vermedi. (gülüyor) Ben sonra mimarlığa da enerjimin yetmediğine karar verip tamamen müziğe odaklanmayı seçtim. Yıllar boyu yaptığım şarkıları sunulabilir hale getirmekle uğraşmaya başladım. Şarkı üretmeye de devam ettim. Piyano dersleri aldım, küçük bir home stüdyo kurdum ve harıl harıl çalışıyorum.

Ütopya Project albümünde yer almanız nasıl gelişti ve sözlerini yazdığınız Keçiler’in bestecisi Caner Uslan ve düzenlemesini üstlenen Can Uzunallı ile yollarınız nasıl kesişti? Şarkı ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Meta’nın son buluşu aslında Caner’in zihninde yıllardan beri kurduğu bir rüyanın gerçekleşmesine zemin hazırladı. Öyle ki projenin adı bile Meta için yazdığım bir şarkının ismidir. Ütopya Project albümündeki Ütopya şarkısının sözlerini ben Meta için yazmıştım. İzmir küçük bir yer, söz konusu müzik olunca daha küçük, metal müzik olunca da küçücük bir yer. (gülüyor) Herkes birbirini tanıyor. Caner çok üretken bir müzisyen, evinde yığınla bestesi var. Bu bestelerini değerlendirmek için, son derece eşsiz bir proje üretti. Bestelerinin kendisine ait olduğu, çok vokalli metal projesi için, İzmir’de metal müziğin cefasını çekmiş birçok vokale teklif götürdü. Bu vokallerden biri de bendim. Albümde, bir şarkı söylemesi için Can’a da teklif götürdü, Can bir şarkı söyleyecekken projeyi sevip, projenin prodüktörlüğünü üstlendi ve hepimiz için mutluluk verici bir süreci müthiş bir disiplinle yönetti. Can Uzunallı, benim çok takdir ettiğim, çok yetenekli bulduğum müthiş bir müzisyen. Muhteşem bir bariton olduğunun altını da özellikle çizmek isterim. Türkiye’de metal müzik deyince akla ilk gelen isimlerden biri, Ütopya Project için daha iyi bir prodüktör olamazdı. Can’ı zaten Makine’den ve Murder King’ten biliyordum, Ütopya Project sayesinde tanıdığım, birlikte çalışmak şansını yakaladığım için çok mutluyum. Şarkıyla ilgili geri dönüşler de çok güzeldi… 2019’da yayınlanmasına rağmen, hala güzel mesajlar alıyorum. Ütopya Project’in albüm lansman konseri kesinlikle İzmir’de unutulmayacak metal konserlerinden biriydi. Hınca hınç dolu bir mekânın benimle birlikte Keçiler’i söylediğini görmek muhteşemdi. Meta’da yediğim linçlerin üzerine ilaç gibi geldi. (gülüyor)

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve Kırılır Aynalar’ın oluşum süreci nasıl gelişti?

-Bugüne kadar Alternatif Pop’tan Trip Hop’a, Rock’tan Metal’e, Experimental’dan Arabesk’e, Halk Müziği’nden Sanat Müziği’ne kadar birçok türde ve konuda epeyce şarkı yazdım. Bunların çoğu kişisel, diğer kısmıysa dâhil olduğum veya kurucusu olduğum müzikal birlikteliklerin üretimleri olan şarkılar ve bu şarkıların neredeyse hepsiyle yıllardır baş başayım. Bu durum ne yazık ki müzik üreten kişinin bünyesinde çok ağır içsel, zihinsel bir yük yaratıyor ve bu yük de insanın ruhunu boğan bir buhrana dönüşüyor. Pandemiyle birlikte değişen algım, çöken rüya sistemim, güncellenen üretim-sunum anlayışım ve adeta tımar edilen öz görüşümün beni getirdiği yerde; mükemmeliyetçi bakış açısı sebebiyle beni durma noktasına getirdiğini fark ettiğim ertelemelerimin neredeyse sonsuzlaşmış döngüsünü kırma kararı aldım. Bu kararın ışığında da son yaptığım şarkılardan birini ilk önce paylaşmaya karar verdim. (gülüyor) Şarkıyı karantinadan çok kısa bir süre önce yazmaya başlamıştım, hatta o akşam bar programımız vardı, şarkının başından kalkıp programa gitmek bana inanılmaz zor gelmişti. (gülüyor) Ama o akşam pandemi sebebiyle program iptal oldu, ben de koşa koşa eve döndüm. Kırılır Aynalar’ın sözlerini, armonik kurgusunu ve tasarımının büyük bir kısmını sabaha doğru bitirdim. Metehan Erdoğan (Karma Whiff) gitarlarını çaldı. Sözleri tamamen aşka bakışımdan oluşan, kendimi de anlattığım bir şarkıdır. İçimdeki yükü hafifletmek yolunda attığım ilk adım olduğu için de benim için hep özel olacaktır. Artık durmak istemiyorum. Bu kadar yıl boyunca üretmeye ısrarla devam eden bir müzisyen olarak hafiflemenin hakkım olduğunu düşünüyorum. (gülüyor) Sonuç olarak sadece aynaları değil zincirlerimi de kırmış oldum sanırım. (gülüyor)

Kırılır Aynalar ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Kırılır Aynalar’la ilgili hiç ummadığım kişilerden çok güzel mesajlar aldım. Mesajlar geldikçe de tüm ilhamı bana ait olan bir şarkıyı paylaşmanın tedirginliğini artık geride bıraktım. Şarkının, aşkın nesnesine ihtiyaç duymayan bir şey olduğunu kavramış ruhlara çok daha fazla değdiğini gördüm. Kırılır Aynalar, bir nevi “Sevmek gibi yar, yalnızlık gibi diyar olmaz.” diyenlerin şarkısıdır. (gülüyor) Özellikle kadınlardan beni acayip mutlu eden geri dönüşler aldım. Bana, Kırılır Aynalar’ın onlara güç veren bir şarkı olduğunu hissettirdiler. Duygu durumlarını benimle paylaşan, mesaj atan ve desteklerini esirgemeyen herkese sizin aracılığınızla da buradan tekrar teşekkür etmek isterim.

Bununla birlikte müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturuyorsunuz. Bu bağlamda bu durum size özgür bir alan sağlıyor mu?

-Müzikal birikimimi insanlarla paylaşma kararımı tetikleyen şeyin son derece içsel faktörler olduğundan az önce de bahsetmiştim. Yani önce zincirlerimi kırmak gibi bir hedefim olduğundan; kendi kendime yarattığım esaretin sonunu getirdiğim için mutluyum. (gülüyor)  Hiçbir firma beni, benim esir ettiğim kadar esir edemez. Bu nedenle odamda yıllardır esir ettiğim müziğimi bağımsız olarak paylaşmak da pek manidar oldu… Yani kapağından teaser görsellerine kadar son derece tek kişilik bir üretim kanalı kurdum kendime. Tabi, seslendiğimde benden ve şarkımdan desteğini esirgemeyen müzisyen arkadaşlarımın hakkını ödeyemem. Özellikle tanıdığım en yetenekli ve disiplinli müzisyen arkadaşlarımdan biri olan Metehan Erdoğan’ın ve kulaklarına, donanımına sonuna kadar güvendiğim ses mühendisi Erdinç Öztan’ın yeri bende çok ayrıdır. Buradan da onlara tekrar teşekkür etmek isterim. Şimdilik bu şekilde devam etmeyi düşünüyorum. Yaşasın tam bağımsızlık! (gülüyor)

Müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturmanın sizce bir müzik firması aracılığıyla buluşturmak arasındaki fark nedir? Artıları, eksileri nelerdir?

-Müzik endüstrisi için şarkı yapmadığımı söyleyebilirim. Önce kendimi sonra da müzik dinleyicisini mutlu etmek için şarkı yapıyorum. Ama bu ileride bir müzik firmasıyla çalışmayacağım anlamına gelmiyor elbette. Kendimin, kendi iç sesimin ve o sesin bana üflediklerini samimi bir şekilde insanlara aktarmanın derdindeyim. Kendim olmama izin vermeyen hiçbir aracıya, hiçbir müzikal birlikteliğe razı olmayacağımı biliyorum. Yani elbette şarkılarınızın kitleler tarafından daha kısa sürede daha çok dinlenmesinin, sevilmesinin hayalini kuruyorsunuz ama reel düzlemde aldığım hazzın da şu an bana yettiğini görüyorum. Belki az ama kesinlikle öz olduğunu hissettiğim kişilerden aldığım samimi geri dönüş mesajları motivasyonumu çok olumlu yönde etkiliyor. Mutlu olduğunuz sürece ve daha mutlu olmak için dertlenmediğiniz sürece sorun yok. İleride bir müzik firmasıyla çalışırsam, daha sağlıklı bir artı eksi kıyaslaması yapabileceğimi düşünüyorum, kıyas konusunu yaşamadan dillendirmek şu an samimi olmayacak. (gülüyor)

Bununla birlikte çeşitli şarkıları yorumlayıp YouTube hesabınızda paylaşıyorsunuz. Bu tarz çalışmaları yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve sizce YouTube, yorumlarınızı duyurmada etkili mi?

-Benim YouTube macerama ilham olan kişi kesinlikle Emre Yücelen’dir. Bar müziğinin karanlık dehlizlerinde kaybolduğum ve yaşam kaynağım dediğim müziğin benim için bir tümöre dönüştüğü zamanlarda; ki o sıralar mimarlık ofisinde de tam zamanlı olarak çalışıyordum; ofiste boş bir zamanımda Emre Yücelen’in kanalına denk geldim. YouTube maceram da Emre Yücelen sesimi analiz etsin diye çektiğim Only An Ocean cover videosuyla başlamış oldu. Video, sesimi birçok farklı renkte ve teknikte kullandığım bir çalışmayı içeriyordu. Ben videoyu Emre Yücelen’e bir türlü gönderemedim ama videoyla ilgili geri dönüşler çok tatlı olunca kafamdaki cover projeleri hayata geçirmek için motive oldum. Kaderin cilvesidir ki; iki yıl sonra o videoyu Emre Yücelen’in kanalında başlattığı bir yarışmanın cover kategorisine yolladım ve birinci oldum. Emre Yücelen’le tanışma, sohbet etme şansı da yakaladım. Evrene gönderdim bir mesaj, evren bana gönderdi bin mesaj…  (gülüyor) YouTube’ta cover yayınlarken de içine üretim katmayı tercih ediyorum. Bu sebeple uyarlama yazmak biçilmiş kaftan benim için. Zaten uyarlama yazmayı da çok sevdiğim için, farklı bir dilde olmasına rağmen çok içselleştirdiğim şarkıları; onların bana nasıl geçtiklerine dair cover çalışmalara dönüştürmek, bana müthiş bir haz veriyor. Bir nevi o şarkıya saygı duruşumu, teşekkürümü sunmuş oluyorum. Şarkılarla kurduğum bu öznel bağı insanlarla paylaştığımda da, çoğu zaman olumlu geri dönüşler alıyorum. Uyarlamalar söz konusu olduğunda, olumsuz görüş almak bile hoşuma giden bir şey. Çünkü şarkısına dokunulmasını istemeyen bir dinleyiciyi görüyorum orada, o kurmuş olduğu katı bağa acayip saygı duyduğumu söylemem gerek. Yine de ben şarkılarla hep özgürlükçü bir bağ kurmaktan yanayım. Bağımsız müzik icra etmek yolundaki bir müzisyen olarak da YouTube’un çok güzel bir platform olduğunu düşünüyorum. Çünkü insanlar dinlerken seyretmeyi sever bir hale geldiler. O yüzden, icranızı görsel olarak da paylaşmanın samimiyetinizi arttıran bir tarafı olduğunu düşünüyorum. Hazırladığım cover çalışmaya, video çekerken görselin üzerine düşünmek, kamera karşısına geçip icramı çekmek de bana çok keyifli geliyor. YouTube için hazırladığım videolar bana çok şey öğrettiler. Kitleler dolusu bir etki yaratmamış olsalar da ruhuma son derece etkisi olduğunu söyleyebilirim. (gülüyor)

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Aslına bakarsınız, benim kendi müziğimi tanımlamak gibi bir derdim yok, hiç de olmadı. Yaptığım şarkılar, içimdekilerin şartlarım elverdiği kadarıyla duyurabildiğim halidir. Bu sebeple müziğimin yani yaptığım şarkıların beni ya da benim bir parçamı tanımladığını söylemek daha doğru olacaktır. Ama yine de sorunuzun bağlamından ayrılmadan söyleyeyim ki; müzikte söz konusu türler olduğunda, bir icracı olarak da şarkı üreten bir müzisyen olarak da karmakarışık bir yerdeyim. (gülüyor) Bu kimisine maymun iştahlılık gibi görünebilir, istikrarsız görünebilir, yelpazesi çok geniş bir yaratıcılık olarak da görünebilir. Bunun nasıl göründüğünü umursadığımı söyleyemem. İçimdeki ses bana “Bir gün Black Metal yap!” derse, yapmayı denerim. Beni mutlu etmezse de “Mutlu etmedi!” der yoluma devam ederim. Söz konusu şarkı icra etmek olduğunda da bu böyle, Chet Baker’den My Funny Valentine söylemekle, Orhan Gencebay’dan Benim Dünyam söylemek arasında benim için hiçbir fark yok; çünkü ikisinden de aynı hazzı aldığımı dinlerken de söylerken de net bir şekilde görebiliyorum. Hislerin kategorize edilmesinden, hele o kategorilerin sosyolojik olgulara dönüşmesinden son derece rahatsızım. O kategorilere sadece teknik anlamda ihtiyacımız var. Bu yüzden benim müziğim, sadece benim hislerimle alakalı bir sesler bütünüdür. Sanırım en net tanımı da budur.

Kırılır Aynalar’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Kırılır Aynalar’la kırdığım zincir sayesinde, umarım her ay en az bir tekli yayınlama hedefimi gerçekleştirmek istiyorum. Bu hedef doğrultusunda, 2 Nisan 2021 tarihinde 12 yıl önce yazdığım “Düşüyorum” isimli bir şarkı yayınlayacağımın haberini de buradan vereyim. Üçüncü ay hedefim de Mayıs ayında, Yazmak ve Sevmek isimli şarkımı yayınlamak. Bir aksilik çıkmazsa, Haziran, Temmuz, Ağustos şeklinde devam edeceğim… Bunun yanında, bugüne kadar yayınladığım gerek cover gerek beste çalışmalarına tür olarak epeyce ters köşe sayılabilecek, söz ve müziği bana ait olan 14 şarkılık konsept bir albüm hazırlığındayım. Bu albümü 2019 yılında yazdım. Albümümün tamamen bu topraklardan beslendiğini, içinde THM, TSM, Arabesk, Tasavvuf Müzikleri ve Etnik Müziklerin etkisinin net bir şekilde hissedildiğini söyleyebilirim. Bu albümün içimdeki sesin peşine en çok düştüğüm, ilhamına en çok vurulduğum, son derece yaşanmış bir hisler bütünü olduğunu da söylemek isterim. Dinleyicilerle buluşacağı zamanlar için gün sayıyorum…

Zümrüt Şahin’e bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Kırılır Aynalar”ı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.