Röportajlar

Bağımsız Sahne #62 : Yeni teklisi “Seninle”yi dinleyicilerle buluşturan Nilay Özkara ile bir röportaj…

Bağımsız Sahne köşesinin altmış ikinci konuğu, hem dans hem de müziğe lan tutkusunu her zaman koruyan, müzik bağlamında Derin Sarıyer e de eşlik eden ve zaman içinde kendi şarkılarını yaparak zamanla üç tekliye imza atan ve en son yeni teklisi “Seninle”yi dinleyicilerle buluşturan Nilay Özkara… Özkara ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle “Uzaklara”ya kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?

-Biraz yakın (!) bir tarihten başlayayım! (gülüyor) Ege Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Türk Halk Oyunları bölümünde öğrenciyken, babam bir gün Sultans of the Dance dans topluluğunun seçmelerini haber veren bir gazete kupürü göstermiş ve “Burada olmak ister misin?” demişti. Böylece, 2000 yılında bu dans topluluğunun seçmelerine katılmak için İzmir’den İstanbul’a geldim ve seçmeleri kazanınca, “Anadolu Ateşi” projesinde birkaç yıl boyunca profesyonel olarak dans ettim. “Sultans of the Dance” topluluğundan ayrıldıktan sonra birçok farklı dans projesinde uzun yıllar dans etmeye devam ettiysem de kendimi dansta bir daha özgür ve mutlu hissedemedim. Buna rağmen dans etmeye devam etmemin sebebi ise o dönemde dans dışında bildiğim, kendimle ilişkilendirdiğim hiçbir şey olmamasıydı. Olduğumdan ve yaptığımdan daha fazlasına ulaşmaya dair istek içimde büyüdükçe büyüyordu fakat ve ben kendimi hiçbir yerde aktaramadığımı hissediyordum. Müziğe gelecek olursak; iyi ve seçici bir dinleyici olarak kaldım çok uzunca bir süre. Evde kendimce şarkılar mırıldanırdım herkes gibi ancak hiçbir zaman ailemin, arkadaşlarımın karşısında şarkı söylemedim – bu isteğimi dile getirdiğimi bile hatırlamıyorum. Müzikle ilgili olarak “dinleyici olma” dışında sohbetlerim bile olmadı hiç kimseyle. Küçüklüğümden beri hem kendi hafızamda hem de çevremdekilerin hafızalarında “dans eden küçük yetenekli kız” olarak yer etmiştim. Ta ki, 2016 yılına kadar!

Ayrıca Derin Sarıyer’e de sahne çalışmalarında eşlik ettiniz. Kendisi ile yollarınız nasıl kesişti? Bu bağlamda kendisinin teklilerinize süpervizörlük yapması nasıl gelişti?

-Derin’le Moda’da, aynı apartmanda oturuyoruz. Komşuyuz! Aziz ağabeyle (Aziz Sarıyer, Derin’in babası) tanıştım önce. Derin’den bahsetti. Müzikle uğraştığını, Londra’da yaşadığını, ara ara İstanbul’a geldiğini anlattı. “Siz de müzikle uğraşıyorsunuz, sizden gelen müzik seslerini duyuyorum. Derin’le tanışmalısınız!” dedi. Derin’le, bundan birkaç ay sonra, İstanbul’a geldiğinde tanıştık. Semtimizde sokak hayvanları yararına bir bağış konseri düzenliyorduk o sıralar. Hatta benim de ilk konser deneyimlerimden biri olacaktı. Derin’le yolda karşılaştığım bir gün davet ettim kendisini ve o da kabul etti. Böylece Derin’in, Evrencan Gündüz’ün ve Güneş Özgeç’in de katıldığı çok güzel bir konser etkinliği oldu. Sonra, bu kez Derin beni davet etti konserlerine. Birkaç şarkıda ona eşlik edip edemeyeceğimi sordu, ben de “Tabii ki!” diye yanıtladım. Böylece birkaç konser ve bar programında ona sahnede eşlik ettim. Hatta bir konserde Derin bana sürpriz yaparak “Nilay’ın da ilk teklisi yakında yayınlanacak!” dedi. Çok şaşırmıştım çünkü henüz karar alma aşamasındaydık ve Derin’in bu konuşması, ilk teklimi yayınlamak konusunda itici güç olmuştu. Artık söz verilmişti bir kere! (gülüyor) Derin’in vizyonu çok kıymetli benim için. Müzik konusundaki bilgisi ve kültürü, sadece kendini ifade ettiği synth rock türünde değil, farklı türlerde de çok geniş ve derin. Kısa sürede komşuluktan arkadaşlığa, oradan da müziği paylaşmaya doğru gelişen bir yakınlığımız oldu. Derin pandemi sürecinin ilk zamanlarından beri Londra’da olsa da sürekli iletişim halindeyiz. Müzik konusunda fikir alışverişinde bulunmaya hatta beraber müzik yapmaya devam ediyoruz!

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda “Uzaklara”nın oluşum süreci nasıl gelişti? Üç teklinizde de prodüksiyonunuzu ve düzenlemenizi üstlenen Berk Bayri ile yollarınız nasıl kesişti?

-Biz Berk’le 2014 yılında tanıştık, o zamandan beri de beraberiz! Bir akşam evde müzik dinlerken şarkı şarkıyı çağırdı ve kendimizi Sezen Aksu’nun “1945” şarkısının derinliklerinde bulduk. Aysel Gürel’in sözlerinin, Onno Tunç’un müziklerinin zamandan bağımsız güzelliklerini konuştuk. Aynı gece sabahın ilk ışıklarına kadar Onno Tunç’un belgeselini izledik; ağladık, güldük, büyülendik. Ertesi gün tesadüfen öğrendim ki, o gece Onno Tunç’un 20. ölüm yıldönümüymüş. Çok kıymetli bir geceydi bizim için. Belki de o gecenin bende bıraktığı etkiyle, birkaç gün sonra yıllardır kendime fısıldadığım bir şeyi hayatımda ilk defa birine sesli söyledim. “Berk, ben hep şarkı söylemek istedim biliyor musun?” dedim tüm cesaretimle. Berk birden kalktı, yeni taşındığımız evimizde o sıralar ardiye olarak kullandığımız arka odaya gitti ve birkaç dakika sonra elinde bir mikrofon ve bir elektrik gitarla geri döndü. Uzun zamandır dokunmadığı gitarıyla Berk, daha önce kimsenin karşısında şarkı söylememiş olan Nilay! Sevdiğimiz, dinlemekten keyif aldığımız Birsen Tezer, Jehan Barbur, Mehmet Güreli gibi isimlerin şarkılarını evde çalmaya başladık. Babamı 2015 yılında kaybetmemin ardından yıllar sonra bir gün, babamın hayattayken kendi el yazısıyla yazdığı 7 sayfalık bir metin buldum. Bunu hayatta kalabilmem için bir yol haritası olarak kabul ettim. Bu metnin içinde, daha sonra Mary Elizebeth Frye’a ait olduğunu öğrendiğim şu şiir de vardı:

Mezarıma gelip ağlamayın
Ben orada değilim
Ben esen binlerce rüzgarım
Ben karın üzerindeki gümüş parıltıyım
Ben olgun bir buğday tanesinin üzerindeki gün ışığıyım
Ben sonbahar rüzgarıyım
Sabahın sessizliğinde uyandığınız zaman
Daireler çizen uçan kuşların
Hızla kanat çırpışlarıyım
Ben gece parlayan yıldızlarım
Mezarıma gelip ağlamayın
Ben orada değilim
Ben uykuda değilim

Babamın notlarına geçirdiği bu şiirin bende bıraktığı etki, 2019’un Aralık ayında yazdığım ve 2020’de tekli olarak çıkardığım “Uzaklara”nın tohumlarını taşıyor. Babamın vefatından üç yıl sonra Berk de babası Nihat Bayri’yi kaybetti. Çok zor zamanlar yaşadı, yaşadık ama acıyı değil de “İyi ki var olmuşlar, iyi ki bizimleymiş”leri hatırlattık hep birbirimize. Müzik de bu süreçte bize en iyi gelen şeydi.

Uzaklara ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-“Uzaklara” yayına hazırlarken yalın, duru ve sade bir tanışma olsun istemiştim her şeyiyle. Sözlerin, kelimelerin tane tane duyulmasını, dinlenmesini hayal ettim hep. Kalabalıklık hissinden kaçındığım, sadeliği hatta belki kusurluluğu bile korumaya özen gösterdiğim çalışma oldu. Bir arkadaşım, “Nilay, her şey o kadar gürültülü ki bu yalınlık ve sadelik çok güzel. Duyduğum şeyi dinlemeyi özlemişim.” demişti “Uzaklara”yı dinlediğinde. Anlaşılmak çok güzel hissettirmişti bunu duyduğumda.

İkinci tekliniz “Uyanın” oldu. Teklinin oluşum süreci nasıl gelişti ve tekli ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-“Uyanın” benim için “bir modern zaman ağıtı”. 2017 yılında sözlerini yazdığım ve bestelediğim ancak uzunca bir süre hiç dokunamadığım bir şarkı olarak kalmıştı. Urla’da bir akşam yemeğinde ailemle ve aile dostlarımızla bir araya geldiğimizde sahneye çıkıp birkaç şarkı seslendirmiştik. “Uyanın”ı ilk kez burada söyledim. Tekrar söylememi istediler hatta ilk kez dinledikleri ve daha önce hiç duymadıkları bu şarkıda ayağa kalkıp, şarkıyı benimle beraber söylemeye ve eşlik etmeye başladılar. Berk’le birbirimize bakakalmıştık. Hiç unutmayacağım, çok kıymetli anlardan biridir benim için. Bir gün Berk’e “Zamanı geldi sanırım!” dedim ve böylece şarkı üzerinde çalışmaya başladık. 2020 yılının Mayıs ayında da şarkı dijital platformlarda yerini aldı. “Uzaklara” ve “Uyanın” şarkılarımın üzerinde çalışmaya başladığmız ve amatör olarak yayınlamaya karar verdiğimiz dönemi, kendi yağımızla kavrulduğumuz zamanlar olarak tanımlıyorum.

En son “Seninle”yi yayınladınız. Şarkının oluşum süreci nasıl gelişti? Bu bağlamda teklideki kalabalık müzisyen kadrosu dikkat çekiyor, bu kadronun bir araya gelişi nasıl gelişti?

-İlk iki şarkımdan yaklaşık bir yıl sonra, şarkılarımdan birini daha yayınlamak üzere kolları sıvadık. Ancak bu kez, şarkının hazırlık sürecine farklı müzisyenleri davet etmek ve mix, mastering gibi süreçlerde alanında yetkin mühendislerle çalışmak istiyorduk. Bunun başlıca sebebi, yaptığımız şeyin içerisinde çok kaldığımız zaman bir süre sonra duyularımızın hassasiyetinin, algısının, seçiciliğinin azalması ve şarkıya yeteri kadar hizmet edemediğimizi, yetersiz kaldığımızı hissetmemizdi. Bunu “Uyanın” şarkısının hazırlama sürecinde deneyimlemiş ve fark etmiştik. Yeni bir şarkı yayınlama konusunda yaptığımız sohbetlerde Berk’le hemfikir olduk: “Profesyonel müzisyenler ve mühendislerin dokunuşuna, duyumuna ihtiyacımız var!” “Seninle”, aldığımız bu kararla ortaya çıktı. Şarkının düzenleme ve mix süreçleri konusunda atacağımız her adımın çok önemli olduğunu biliyorduk. Öncelikle bir süredir takip ettiğimiz; çalışmalarını, çalıştığı müzisyenlerle kurduğu bağı ve iletişimi takdir ettiğimiz Orçun Ayata’yla Instagram üzerinden iletişime geçtik. Bu iletişimi e-postalar ve video görüşmeler takip etti. Taslak gitar ve vokal kayıtlarını evde gerçekleştirmiştik; bu sırada bas ve davul düzenlemelerini de kendimiz yapmıştık ama bize yeterli gelmiyordu. Bu iki enstrüman konusunda kimlerin katkı sağlayabileceğini düşünmeye başladık. Orçun’un önerisiyle, Türkiye caz sahnesinin önemli genç müzisyenlerinden Ekin Cengizkan ile iletişime geçtik. Ekin, sağ olsun, davetimizi kabul etti. Şarkımızı onunla paylaştık, o da davulları stüdyosunda çaldı ve kaydetti. Gönderdiği ilk kaydı dinler dinlemez “Harika olmuş!” dedik. Ustalığıyla Seninle’ye bambaşka bir ruh ve enerji kattı. Daha sonra, sahnede canlı olarak dinleme imkanı bulduğum, hayranlıkla dinlediğim Ta-ki-dum grubunun bas gitaristi sevgili Hakan Gürbüz’le iletişime geçtik. Şarkıda perdesiz bas gitarın o insan içine dokunan sesine ihtiyaç duyuyorduk. Hakan’la şarkımızı paylaşıp kısa bir video görüşme gerçekleştirdik. Hakan da perdesiz bas gitarıyla bize eşlik etti ve evde gerçekleştirdiği kayıtları bizimle paylaştı. Sağ olsun, şarkıya ruhuyla öyle güzel dokundu ki, dinlerken hala tüylerim diken diken oluyor! Orçun (Ayata) şarkının sadece mix süreçlerinde değil, aynı zamanda prodüksiyon sürecinde de müthiş bir katkı sağladı. Bas ve davul kayıtları hazır olduğunda Berk gitarları yeniden kaydetti ve sıra artık vokal kayıtlarındaydı. Orçun, teknolojinin sağladığı imkanları zekice kullandı ve bir yazılımla stüdyomuza bağlanarak vokal kayıt süreçlerimizi uzaktan yönetti. Kadıköy, Moda’da yaşadığımız evde kendi imkanlarımızla oluşturduğumuz minik bir stüdyomuz var. Evimizin, pencerelerimizin yalıtımı pek iyi olmadığı için sessizliği yakalamak çok zor oluyor maalesef. Vokal kaydını alırken sokağa çıkma yasağına rağmen gürültüyü yönetebilmek konusunda çok zorlandık. Ayrıca, kayıt sırasında odanın yankılarından kurtulmamız gerekiyordu. Bunun için daha önce Berk’le birlikte (Bayri) ahşaptan ve taş yününden etrafına kumaş geçirerek yaptığımız taşınabilir panelleri vokal kabini olarak kullandık. Baştan sona ev yapımı bir prodüksiyon oldu tam anlamıyla! Yeni gitar ve vokal kayıtlarımızı hemen Orçun’la paylaştık ve Orçun, oldukça kısa sayılabilecek bir sürede ortaya şahane bir mix çıkardı. Yine teknolojinin sağladığı imkanlarla, Orçun’un mix sürecine evimizden eşlik etme imkanı bulduk. Birkaç saat süren bir video görüşme seansında, mixin tüm detayları üzerine çalıştık. Stüdyoda beraber olmayı aratmayan hatta, alışkın olduğumuz dinleme ortamından kopmadığımız için daha verimli bir mix süreci deneyimledik. Böylece, birkaç küçük dokunuştan sonra şarkı mastering için hazır hale geldi. Mastering konusunda da yetenekli mastering mühendisi Marcin Bocinski’yle çalıştık. O da kendi stüdyosunda çok başarılı bir mastering çalışması yürüttü. Ve sonunda, “Seninle”yi dijital müzik platformlarına gönderdik ve şarkı 16 Mayıs’ta dijital platformlarda yerini aldı.

Seninle ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Yayınladığım şarkıların prodüksiyon kalitesini artık belirli bir çıtanın üstünde tutmayı istiyorduk. Bu şarkıda ilk kez profesyonel müzisyenler ve mühendislerle çalıştık. Ortaya çıkan çalışmanın ne açılardan farklı olduğunu tüm detaylarıyla tanımlayamıyor olsalar da dinleyicilerimden aldığım yorumlar, bu farklılığı duyum lezzetinde hissettiklerini gösteriyor. Vokalin ve enstrümanın birlikte yoğrulma halini çok sevdiğini söyleyen dinleyenlerim oldu. Bu da beni çok mutlu ediyor.

Bununla birlikte müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturuyorsunuz. Bu bağlamda bu durum size özgür bir alan sağlıyor mu? Müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturmanın sizce bir müzik firması aracılığıyla buluşturmak arasındaki fark nedir? Artıları, eksileri nelerdir?

-Daha önce bir plak şirketiyle çalışmadığım için, müzik üretim sürecine nasıl bir etkisi oluğunu bilmiyorum açıkçası. Ama şunu söyleyebiilirim: adı üstünde, bağımsız olmanın sağladığı tüm özgürlükleri doyasıya yaşıyor ve deneyimliyorum. Bence önemli olan benim bağımsız olmamdan çok, müziğin bağımsız olması. Ben bile çok belirleyici değilim; müzik, şarkı neyi çağırıyor, neyi talep ediyorsa ben de elimden geldiğince bunu karşılamaya, buna yanıt vermeye çalışıyorum. Şu anki müzik ve yaşam anlayışımla, bir şirkete bağlı olmanın ne gibi faydaları olacağını bilmiyorum. Müzik yapmak, özelllikle belirli bir kaliteyi hedeflemek finansal olarak her zaman kolay olmayabiiliyor, şirketlerle yapılan anlaşmaların altında yatan temel sebep bu olmalı diye tahmin ediyorum. Güzel ve doğru insanlarla bir araya geldiğinizde ve özgürce ürettiğinizde, ortaya çıkan şeyin farkının kolayca ayırt edilebileceğine inanıyorum. Kendi kararlarımı verebiliyor olmamdan, bağımsız ve kısıtsız olmaktan son derece memnunum.

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Açıkçası bu çok zor bir soru ve kolayca verilebilecek bir yanıtı yok sanırım. Ama kısaca yanıtlamaya çalışayım. Aslında hem ürettiğim müzik çalışmaları benden besleniyor hem de ben onlardan besleniyorum. Bir “yapma” halinden çok, bir “olma” hali müzik benim için. İnanın, şarkılarımın nasıl ortaya çıktığını ben de çok iyi bilmiyorum. Günün hiç beklenmedik bir anında, bambaşka bir şeyle uğraşırken birden zihnime bir şeyler düşüyor, onları elimin altında o an erişebileceğim ne varsa oraya kaydediyorum. Bir süre sonra dinliyorum ve nereye gideceğine şarkılarım kendi başlarına karar veriyorlar. Bu, Aziz Ağabey’le ve Derin’le de konuştuğumuz, fikir alışverişinde bulunduğumuz bir konu aslında. Aziz Ağabey de Türkiye’nin en önemli ve en deneyimli tasarımcılarından biri olmasına rağmen, bir şarkının nasıl ortaya çıktığını çocuksu bir merakla sorguluyor.

Seninle’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Eskiz aşamasında birçok şarkım var. Bazılarının üzerinde çalışmaya devam ediyor ve yayınlayacağımız bir sonraki şarkının hangisi olacağı konusunda konuşmaya devam ediyoruz. Ancak ne yaparsak yapalım, hangi şarkıyı yayınlarsak yayınlayalım “Seninle”de deneyimlediğimiz sinerjiden çok mutluyuz. Bundan sonra yayınlayacağımız şarkılarda da Hakan’la, Ekin’le, Orçun’la ve belki birçok farklı müzisyen ve mühendisle enerjilerimizi birleştirmeyi ve müziğimizi paylaşmayı çok istiyoruz. Bunun yanı sıra, Derin’in yakınlarda yayınlanacak bir şarkısına da vokalde eşlik etme imkanı buldum. Şimdilik çok fazla detay vermeyeyim ama yakında yayınlanacağı haberini verebilirim!

Nilay Özkara’ya bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Seninle”yi tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.