İrem Arslan… Müzikle dolu bir çocukluk dönemi sonrası farklı müziksellikleri deneyimlemeyle geçen ve ilerleyen zamanlarda üniversite bakımından İşletme alanını seçse de hep müziği hem solo hem de koro çalışmalar ile bırakmadan -özellikle Caz üzerine yurt içi ve yurtdışı eğitimlerle- zenginleşen bu süreç, kaçınılmaz olarak bir solo kariyerle taçlandı. Bu bağlamda kendi şarkılarını da yazmaya başlayan ve edindiği tecrübelerle vokal koçluğu yapmaya devam eden Arslan, kendi eseri Caz ve alternatif tınılı ilk teklisi “Pembe”yi geçtiğimiz haftalarda Babajim Istanbul etiketiyle dinleyicilerle buluşturdu. Halen Chromas bünyesinde yer alırken ayrıca İTÜ MİAM Etnomüzikoloji bölümünde vokal üzerine yüksek lisansına devam eden Arslan ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle “Pembe”ye kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda çocukluktan günümüze, yurt içi ve yurt dışındaki müzik eğitimleriniz size müziksel anlamda neler kattı?
-Çocukluğumdan beri müziğe heyecanım vardı; benim aşkım hep şarkı söylemeyeydi ama bu konuda dahil olabileceğim bir topluluk, alabileceğim bir eğitim bulamadım. Baktım enstrüman çalmak daha bir kabul görüyor, ben de piyano çalmaya başladım, bir yandan da bulduğum her yerde şarkı söylüyordum. Üniversite için İstanbul’a geldiğimde bulduğum her şeye atıldım. Okul korolarına girdim, orkestraya girdim Caza merakım vardı, Elif Çağlar’dan, Randy Esen’den dersler aldım, Bahçeşehir Üniversitesi Caz Sertifika Programı’nı ve yüksek lisansını yaptım. Yurtdışında festivallere, workshoplara katıldım. Zaten öğrenmeye çok meraklı biriyim, hele ki müzikte kendimi geliştirdikçe daha ayakları yere basan bir müzisyen oldum, bu müziğime yansıdıkça daha da heyecanlandım, daha çok çalıştım.Şu an aktif olarak İTÜ MİAM’da vokal teorisi üzerine yüksek lisans yapıyorum, Vokal Akademi’de Chromas korosunda söylüyorum, Randy ile ileri caz doğaçlama çalışıyorum, Min Taka ile kendi şarkılarıma eşlik edebilmem için piyano çalışmaya başladık, Beats by Girlz ile de Ableton öğreniyorum. Üç senedir vokal dersi veriyorum, galiba şu ara en çok da öğrencilerimden öğreniyorum. 2017’den beri kendi ekibimle çeşitli sahnelerde müzik yapıyorum.
Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve “Pembe”nin oluşum süreci nasıl gelişti? Prodüktör olarak yer alan Meriç Şeker ile yollarınız nasıl kesişti?
-Pembe’yi 2017’de müziği “hobi olarak” yaptığım bir dönemde yazdım. Yeni mezun bir beyaz yakalıydım, geleceğim hem çok çizili hem de çok belirsiz görünüyordu, baktığım resmin içinde rahat edemiyordum. Bana sorsalar sadece müzik yapardım, ama ben bile kendime sormuyordum. Baktığım her yer bulutluydu ama umudum da vardı. Şarkıyı yazdığım gibi çalmaya başladık ve 4 senedir İstanbul’un çeşitli sahnelerinde çalıyoruz Pembe’yi, hatta Siena’da, Dublin’de bile çalındı, dolandı durdu benimle. Daha yayınlanmadan bekleyen soran bir sürü arkadaşım vardı. Pandemide düşünecek çok vaktimiz olunca artık şarkılarımın kaydolma vaktinin geldiğine karar verdim. Meriç benim Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü’nden eski bir arkadaşım, fikirlerine çok güvenirim ve müzik sektörünün farklı alanlarında deneyimli biri. Bu süreçte her aşamada fikrini aldım, vokal kaydım için de Bursa’dan desteğe geldi, birlikte kaydettik.
Pembe, aynı zamanda alanlarında başarılı bir müzisyen kadrosunu da bir araya getirdi. Bu kadronun bir araya gelmesi nasıl gelişti?
-Hepsi canım arkadaşlarım! Ben şarkılarımı birlikte çaldığım, müziğini, kalbini sevdiğim dostlarımla kaydetmek istedim. Kayıtta durduğu gibi sahneye çıksın, arasam yine gelip benimle sahnede aynı müziği yaratsınlar istedim. Artun (Yüksel), Oğulcan (Akça), Ayberk (Garagon), Canfeza (Gündüz) hepsi Bahçeşehir’den, İTÜ’den arkadaşlarım. Ben onlara hayallerimi anlattım, onlar da ortak oldular.
Babajim Istanbul ile yollarınız nasıl kesişti?
-Babajim rüya gibi bir yer, bana sıcacık bir ev gibi oldu bu süreçte. Geçen yaz başında Babajim’in ses mühendisleri için eğitim programı Step’i görünce Ozan Tügen’e yazdım, -dedim ki kaydedecek birileri varsa kaydolacak müziklere de ihtiyaç vardır- “Benim şarkılarım hazır, kaydedelim mi?” Onlar da beni sevmiş olacaklar ki kayıtlar bitince şarkıları Babajim etiketiyle yayınlamayı teklif ettiler.
Pembe ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Çok güzel geri dönüşler aldım! Hiç tanımadığım insanların kalbine dokunmak çok acayip bir his. Müziğimi kaydedip yayınladığımda ilk defa kendimden daha büyük bir şey yarattığımı hissettim. Tek başıma başladığım yolculuk, müziğime destek olmak isteyen insanlarla büyüdü, beni de büyüttü gibi bir his.
Bununla birlikte yıllardan beri çoksesli korolarda; örneğin şu an Chromas’ta yer alıyorsunuz. Bu deneyimleriniz size müziksel anlamda neler kattı?
-Koro müthiş bir şey. İlk defa 2011’de Boğaziçi’nde Başak (Doğan) caz korosunun şefiyken başladım korolarda söylemeye, sonraki 3 sene 5-6 koroda söyledim, workshoplar, kocaman konserler, Avrupa turneleri, Avustralya’ya bile gittim soprano İrem olarak. 2015’ten beri de Başak’ın kurduğu Chromas’ta söylüyorum, korom benim için kocaman bir aile, varlıkları beni hep güvende hissettiriyor. Bizimle çıktığı konserlerden birinden önce Binnur Kaya şey demişti “Burada ben düşsem de biri tutar!” tam öyle bir his, korom varken bana bir şey olmaz gibi. Bu sosyal dünyasının yanında tabii ki müzikal olarak inanılmaz geliştirici bir şey koro. Kulak, vokal tekniği, duruş, ifade, organizasyon…bir müzisyenin kendisini geliştirmek isteyeceği her anlamda çok katkı sağladı bana korom. Müthiş de bir okul.
Öte yandan, düzenlemenizi kendiniz üstleniyorsunuz. Kendi düzenlemenizi yapmak, müziğiniz anlamında yapmak istedikleriniz bakımından size özgür bir alan sağlıyor mu?
-Bu süreçteki en zor kararımdı. Tanıdığım çoğu müzisyen kendi müziklerini kaydetme zamanı geldiğinde düzenleme için başka müzisyenlere emanet ediyor. “Vardır bir bildikleri!” diye düşündüm ama bir türlü içime sinmiyordu. Sonra bu alanda fikirlerine en güvendiğim iki kişi; Ozan Tügen ve Elif Çağlar, ikisi de “Senin müziğinin çizgileri zaten belli, düzenlemeni kendin yap gerekirse destek alırsın!” dediler. Böylece cesaret ettim, kayıt için düzenlemelerimi kendim yaptım. Daha iyi akorlar, daha başka fikirler olurdu belki ama ne yapsam bu kadar ben bir müzik olmazdı. Çok da mutluyum o yüzden. “Önümüzdeki müzikler için neleri daha iyi yapabilirim?” diye çalışıyorum şu sıra, daha yeni başlıyoruz, öğrenecek çok şey var!
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Ben samimi ve kendime ait bir müzik yaratmaya çalışıyorum; içimden geleni olduğu gibi koyayım, dinleyenler de kendi istedikleri gibi bağ kursunlar istiyorum. Tabii ki insan zihni kategorize etmek istiyor ama ben yönlendirmeyeyim, herkes nereye istiyorsa oraya koysun.
Pembe’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-İkinci teklim “Bor”a çok az kaldı, sonra İzafiyet geliyor. Bu üçü benim müzisyen olmaya karar verme sürecimde yazdığım şarkılar – kafa karışıklığımı, güvenimi ve güvensizliğimi yansıtıyorlar, hikayemin başlangıcı böyle. Ben daha çok şarkı yazdım, yazıyorum; yeni sesler, yeni müzikler öğreniyorum, sırası geldikçe hepsini paylaşacağım. Şimdi biraz da yüz yüze buluşmalara heyecanlıyım. Buluştuğumuz anlara, konserlere ne katabilirim önümüzdeki aylarda buna odaklanacağım!
İrem Arslan’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Pembe”yi tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle