Röportajlar

İlk teklisi “Yapayalnız”ı dinleyicilerle buluşturan Serdar Karaca ile bir röportaj…

Serdar Karaca… Dinleyicilerin sahnede ablası Işın Karaca’nın arkasında bas gitarı ve vokaliyle tanıdığı; aynı zamanda müziğin eğitiminden gelen bir isim olarak ilk teklisi “Yapayalnız”ı ağabeyi Akın Büyükkaraca ve ablası Işın Karaca’nın firması Akış Müzik etiketiyle dinleyicilerle buluşturdu. Karaca ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklisini ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Yapayalnız’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda müzisyen üyeleri olan bir aileden gelmek ve konservatuvar eğitiminiz size müziksel anlamda neler kattı?

-Yapayalnız’a kadar olan müzik yolculuğum biraz karışık geçti. 22 yaşıma kadar müzik benim için bir hobiydi ve müziği kariyer olarak düşünmüyordum. Lise zamanımda evimde sevdiğim müzikleri çalıyordum ve eşlik ediyordum. Okulun müzik grubunda da yer alıyordum bunun dışında özel müzik dersleri gibi ekstra eğitimler almıyordum. Sporu seven, etkinliklere katılan, üniversite sınavlarına çalışan sıradan bir öğrenciydim. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okurken aslında müzisyen olmak istediğimi farkettim. Mühendisliğin pek bana göre olmadığını gördüm.
Müzisyen bir aileden gelmek müzik yolculuğum için yardımcı olmuştur tabi. Etrafımda hep müzik, hep iyi müzisyenler olmuştur. Güzel müzik bulmam için çok uzaklara bakmam gerekmiyordu. Konservatuvar eğitimim benim için hayatımın en önemli adımlardan biri oldu. Hollanda’da okuduğum için yurt dışında yaşamımı devam ettirmek zorunda kaldım. Sadece okul değil onun dışında bulunan yüzlerce müzik, sanat etkinliklerine katılabilmek ve oradaki insanlarla konuşabilme fırsatı beni hep adım adım ileriye taşıdı. Başka bir dil öğrenebilmek de çok keyifliydi. Müziksel anlamda kendime olan özgüvenim arttı ve en önemlisi yaptığım müziğin arkasında durabilmeyi ve saygı duyabilmeyi öğrendim.

Profesyonel bir tekli çıkartmaya nasıl karar verdiniz; bu bağlamda Yapayalnız’ın oluşum süreci nasıl gelişti ve şarkıyı birlikte yaptığınız Timur Samir ile yollarınız nasıl kesişti?

-Konservatuarda okurken yaz ayları İstanbul’a dönüyordum. Bu sırada Işın Karaca’nın sahnesinde vokalist olarak yer alıyordum ve her konserde bir veya iki şarkı söylüyordum. Işın da bir gün döndü dedi ki: “Haydi sana albüm yapalım.” Güldüm ama bu konu üstüne yoğunlaşıp düşündükçe mantıklı buldum. Çünkü şarkı söylemekten çok keyif alıyordum. Okulum bitince İstanbul’a döndüm ve ilk şarkıma odaklandım. Timur ile ben üniversiteye hazırlanırken aynı dershaneye gidiyorduk. Orada tanışmıştık kendisiyle. Timur doktor oldu, ben de yarım mühendis! (gülüyor) Timur dershaneye bazen gitar getirirdi ve teneffüslerde buluşup bir şeyler çalıp söylerdik. Üniversitelere dağılınca denk gelemediğimizden dolayı uzun bir süre görüşemedik. 2017’de bir gün Instagram’a story atmıştım ve “Söz yazan arkadaşım var mı?” diye sormuştum. Sebebi de şöyle; Türkçe zaten çok zor bir dil ve benim ikinci dilim olduğundan dolayı şarkı sözü yazarken zorlanıyordum. Timur ile iletişime geçtik. Geçmişten gelen uzun süreli arkadaşlığımız olduğu için rahat bir şekilde anlaşıp çalışmalara başladık. Sözler de güzelce satırlara döküldü. 

Düzenlemenizi ağabeyiniz Akın Büyükkaraca ile üstlendiniz ve prodüksiyonunuzu da ağabeyiniz ile ablanız Işın Karaca üstlendi. Düzenlemede ve prodüksiyonda kardeşleriniz ile çalışmak size ortak kararlarla özgün bir alan sağlıyor mu?

-Hep söylemişimdir, bir müzisyen olarak kendi müziğini yapabilmek dünyanın en büyük lüksü ve huzurudur. Kendi sözlerini ve müziğini yazsan bile eğer prodüktör kendin değilsen işine karışacak çok insan oluyor ve tam olarak hayalindeki ürün maalesef çıkmıyor. Parayı veren düdüğü çalacakmış gibi hissediyorlar kendilerini. Fakat burada müzisyenin ne istediği ne hissettiği ve ne lanse etmek istediğini anlamak çok mühim. Ailem, düşüncelerime saygı duymalarından dolayı bana engel olmuyor. Biz buna daha çok müzisyenin müzisyene olan saygısı diyelim. Tabi ki fikirlerini söylüyorlar. Zaten bu işler tek başınıza değil de tecrübeli, bilgi birikimi yüksek kişilerle yapmak, fikir alışverişinde bulunmak çok kıymetli ve değerli. Yeter ki mana hep müzik olsun.

Yapayalnız ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Şu ana kadar yüksek oranda pozitif geri dönüşler aldım. İlk şarkım yayınlandığında çok heyecanlıydım. Bir yandan da zor bir süreçten geçiyorum. İlk adımlar vesaire. Kariyer yapmak kolay değil. Negatif yorum yapanlar da var elbette ama benim fikrimi ya da amacımı asla değiştirmeyecektir. Hatta varsa hatalarım, onların üstüne yoğunlaşıp doğruları aramaya devam edeceğim. Ben pozitife odaklanmayı zaten yıllar öncesinden öğrendim. 

Bir müzisyen olarak sizi sahnedeki sanatçıya eşlik etmek mi yoksa sahnede önde kendi eserlerinizi seslendirmek mi daha mutlu ediyor?

Açıkçası “İşin mutfağı” denilen tabirden geliyorum. Her iyi müzisyenin bu yollardan geçtiğini söyleyebiliriz. Beklenti olmaksızın müzik çalmak, dinlemek, yaratmak, kendi karakterini oluşturmak gerekiyor. Yıllar süren emekten bahsetiyorum. Belirttiğim gibi kendi müziğini yapabilmek bir lükstür. Müzik beni genel olarak mutlu ediyor. Evde piyano veya gitar çalınca da aşırı mutlu oluyorum. Sahnede olmanın keyfi bir başka tabiki de ama önce kendi yaptığın işten keyif alacaksın ki başkaları da bunu hissetsin ve onlara ulaşabilsin.  

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Çok üzgünüm, halay ve horon için pek uygun değil.

Yapayalnız’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Prodüksiyona hazır parçalarım bulunmakta. İkinci şarkım için odaklanmaya başladım bile. Kullanacağım enstrümanları, sesleri ve ritimleri önce kafamda çiziyorum sonra stüdyoda onları aranje esnasında uyguluyorum. Hedefim bu parçalarımı da yakın zamanda sizlerle buluşturmak. 

Serdar Karaca’ya bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. Yapayalnız’ı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.