Alternatif tınılı tekli çalışmalarıyla dinleyicilerin beğenisini kazanan ve solo kariyerinden önce de Skysketch grubuyla da isminden söz ettiren Tunç Aydoğmuş Co., yeni teklisi “Çamur İçinde”yi geçtiğimiz haftalarda GROW etiketiyle dinleyicilerle buluşturdu. Tunç Aydoğmuş Co. (Tunç Aydoğmuş) ile Bi’Kuble için müzik yolculuğunu, yeni teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle “Geçmedi Günlerimiz”e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?
-Merhabalar öncelikle, ismim Tunç Aydoğmuş, 1992’de doğdum, artık 30 yaşıma doğru kararlı adımlarla gidiyorum ve 16 senedir bir şekilde müzikle uğraşıyorum. Kendi şarkılarımı yapmaya ortaokulda kurduğumuz “K.I.S.A.L.T.M.A.” adlı ekiple başladım, bu oluşumun ismi 2011 yılında “Skysketch” olarak değişti ve bu ekiple bir çok EP ve son olarak 2018 yılında ilk uzunçalarımız “Fox Wedding”i yayınladık. Akabinde 2019 yılında ekiple yollarımız ayrıldı. Sonrasında “Tunç Aydoğmuş, Co.” Adı altında ilk solo işimi 2020 Mayıs ayında yayınladım. Halihazırda da bu proje dahilinde üretim yapmaya devam ediyorum.
K.I.S.A.L.T.M.A (Skysketch) grubunun oluşumu ve grup süreci nasıl gelişti? grup olarak yaptığınız çalışmalarla ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-K.I.S.A.L.T.M.A. ekibini 2005 yılında kurduk ve kurduğumuzda hepimiz 13-14 yaşlarındaydık. O dönemde, tabii zaman bolluğu ve o yaşlardaki bitmek bilmeyen enerji de sağ olsun, epey bir iş çıkardık beraber. O zamanlar yaptığımız parçaları kaydetmek bugün olduğu kadar kolay değildi elbette; hem ev kayıt teknolojileri bu kadar yaygınlaşmamıştı, hem de gerekli teknik bilgiye sahip değildik. Yine de 2011’de ekipçe İstanbul’a taşınıp ekip ismini “Skysketch” olarak değiştirene kadar toplamda, yanlış hatırlamıyorsam 13 şarkı yayınladık, daha çok YouTube üzerinden tabii, keza o zamanlar Spotify gibi platformlar da yoktu henüz. 2011’de İstanbul’a yerleştikten sonra ekipçe ürettiğimiz müzik başladığımız Punk Rock kökenlerinden epey farklı, Post Rock, Art Rock diyebileceğimiz bir yerlere doğru evrilmişti. Aynı dönemde şarkı sözlerini de İngilizce yazmaya başladık, evrensel bir müzik dinleyicisine de hitap etmek niyetiyle. Bütün bunlardan dolayı eski ismi geride bırakıp “Skysketch” olarak yeniden isimlendik. 2011-2018 arasında Skysketch adı altında 4 EP ve nihayet “Fox Wedding” isimli 12 parçalık bir albüm yayınladık. Albüm, Fox Wedding teklisi ile Spotify “Türkiye Viral 50” listesine girdi, birkaç yabancı müzik blogundan yüksek notlu incelemeler aldı ve Apple Music Japonya’da ana sayfada tanıtıldığı bir dönem oldu. Hatta hala arada geri dönüp bu incelemelerden bazılarını okuyup mutlu oluyorum. Bununla beraber, albüm yerli basında pek bir karşılık bulamadı. Tam bu sıralar üniversite döneminin sonlanması, farklı illere dağılmamız, albümü canlı performanslarla desteklemeyişimiz, kreatif farklılaşmalar ve albüm sürecinin ilişkilerde yarattığı yıpranmalar sonucunda 2019 yılında ekiple yollarımızı ayırdık. Olan biten her şey bir yana, özellikle Fox Wedding, üretiminin bir parçası olmaktan her daim gurur duyacağım bir iş oldu. Günümüzde karşı karşıya olduğumuz sonu gelmez içerik şelalelerinin arasında böyle bir işin parçası olmuş olmaktan dolayı çok mutluyum. Dönüp dönüp okuduğum incelemeler ve röportajlardan bazıları şunlar;
Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda “Geçmedi Günlerimiz”, “Yolunda Olmayan Bir Şeyler” ve “Olmasan Da Olur” teklilerinin oluşum süreci nasıl gelişti? Bu üç tekli ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-İnsan müzik hayatının başından beri, 14 sene boyunca bir ekiple beraber müzik üretip sonra bir anda kendini tek başına kalmış halde bulduğunda, özellikle müzikal anlamda “Ben kimdim?” “İçimden nasıl bir müzik yapmak geliyor?” gibi sorularla da başbaşa kalıyor. O dönemde kesin olan tek şey bir şekilde müzik üretmeye, yayınlamaya ve bunu sahneye taşımaya dair motivasyonum idi. “Geçmedi Günlerimiz” bu döneme bir cevap olarak ortaya çıktı aslında. “Fox Wedding” döneminde her daim baskın olan bunaltıcı bir özgünlük, karmaşıklık ve şaşırtıcı olma kaygısına tam zıt bir halde; kimliğini basit ezgilerde ve sade bir düzenlemede arayan bir şarkı olarak gelişti “Geçmedi Günlerimiz”. Bu bağlamda dinleyicisinde karşılığını bulduğuna inanıyorum, bağımsız olarak yayınlamama ve sınırlı tanıtım imkanlarına rağmen birçok insanın listelerinde kendine yer bulmaya devam ediyor. Bu da benim için yıllardır tartışılagelen “İnsanın yaptığı müzik yalnızca kendisi için mi olmalıdır, yoksa bir dinlenme kaygısı taşımalı mıyız?” sorusuna kişisel olarak net bir yanıt oldu. İnsan her zaman kendine karşı samimi olduğundan emin olduğu bir müzik yapmalı, ancak anlaşılmak ve en nihayetinde bakkala gidip ekmek alabilmek istiyorsak; hem samimi bir şekilde içimizden gelen, hem de dinleyicinin bağlantı kurabileceği şeyin ne olduğunu keşfetmeliyiz sanırım. “Yolunda Olmayan Bir Şeyler” ve “Olmasan Da Olur” şarkıları ise “Geçmedi Günlerimiz”in ertesinde özellikle çok fazla Gypsy Jazz ve Big Band türlerine daldığım bir dönemde ortaya çıktı. Dinlediğim şeyler ister istemez ürettiğim müziği doğrudan etkiliyor, bu dönemde üflemeli enstrümanlar da kullanarak düzenlemeler yapmaya başladım, sonucunda da bu şarkılar ortaya çıktı. Özellikle canlı performanslarda son derece canavar şarkılar olduğunu düşünüyorum, ortaya çıkan sonuçtan mutluyum yani.
Dördüncü tekliniz “Noksan Olduk” ile Avrupa Müzik’e geçtiniz ve sonrasında yine Avrupa Müzik etiketiyle “Güneş Hanım” teklisini yayınladınız. “Noksan Olduk” ve “Güneş Hanım”ın oluşum süreci nasıl gelişti? Avrupa Müzik ile yollarınız nasıl kesişti? Bu iki tekli ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Noksan Olduk aslında yayınlanmadan önce yaklaşık bir senedir evirip çevirdiğim bir şarkı idi, hatta neredeyse temelleri Geçmedi Günlerimiz ile aynı dönemde atılmıştı. Tabii -yaptığım çoğu şarkıda olduğu üzere- bilgisayarımın karanlık dehlizlerinde parçanın gün yüzüne çıkmamış en az beş tane eski düzenlemesi mevcuttur. Tam da bu dönemde, yayınladığım şarkıları sahneye taşıyabilmek amacıyla Eskişehir’de bir ekip oluşturmaya başladım ve bu vesileyle Cüneyt Çakal ile tanıştım. Hem düzenleme, hem de prodüksiyon anlamında Cüno ile fikir alışverişinde bulunmaya başladık ve bu sürecin sonunda ortaya Noksan Olduk ile Güneş Hanım’ın son halleri çıktı. Günümüzde bağımsız olarak bir şeyler yayınlamak ve bunları yaymak, eskiye nazaran çok daha kolay. Bunun harika tarafları olduğu elbette bariz ancak; bir taraftan da inanılmaz bir içerik bombardımanı ve enflasyonu var. Her Cuma, sadece Türkiye’de yayınlanan binlerce şarkı arasında ister istemez yayınladığımız şarkıların değeri düşüyor ve bu binlerce şarkının arasından sıyrılıp dinleyiciye ulaşma ihtimalimiz azalıyor. Bu sebeptendir, bağımsız yayınladığım ilk üç tekliden sonra, daha fazla dinleyiciye ulaşabilme kaygısı ile bir şirket ile beraber çalışma ihtimalini değerlendirmeye başladım. Yine bu dönemde beraber çalıştığımız, pek kıymetli Emre Argın aracılığıyla Avrupa Müzik ile bağlantı kurduk. Onlar da şarkılara olumlu yaklaştılar ve sonucunda güzel bir birliktelik ortaya çıktı. Noksan Olduk’un klibinin MuzikPlay YouTube kanalında yayınlanması, bizim açımızdan daha fazla dinleyiciye ulaşma imkanı sundu ve bunun sonucunda da Noksan Olduk ve Güneş Hanım Spotify “Üçüncü Yeniler” listesinde kendine yer buldu. Genel olarak geri dönüşlerden çok memnunum, özellikle Güneş Hanım benim için çok özel bir şarkı olmaya devam ediyor.
Noksan Olduk’un klibini yöneten Erdem Gösterişli & Levent Çetinkaya ile yollarınız nasıl kesişti? Klibin oluşumu nasıl gelişti ve klip ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Erdem Hoca ve Levent Hoca ile daha önce beraber çalışmış olan Emre Argın aracılığıyla bir araya geldik. İkisi de çok kıymetli insanlar, böyle bir klip çekme fikrini açtığımızda onlar da yardımcı olmak istediler ve 2 gün gibi rekor bir süreçte klibin çekimleri ve kurgusu tamamlandı. Aslında şahsen daha uzun bir planlama ve hazırlık süreciyle, daha hikayeli ve fikirli klipler üretme hayalleri olan biriyim ama kısıtlı bir süre içerisinde ortaya çıkan bu işten de son derece memnunum. Buradan bu işe bir yerinden bulaşmış herkese tekrar bir teşekkür etmeyi borç bilirim.
En son “Çamur İçinde”yi yayınladınız. “Çamur İçinde”nin oluşum süreci nasıl gelişti? “Çamur İçinde” ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Çamur İçinde benim için iki sebepten çok önemli bir şarkı haline geldi. İlk olarak “Geçmedi Günlerimiz” ile başladığım solo üretim sürecinde artık bir süredir yine aynı samimiyet ve sadeliği sürdüren; ama sound anlamında daha modern, belki biraz daha heyecan verici bir işler yapma peşinde olduğum bir dönemde ortaya çıktı. Bu yüzden Çamur İçinde benim için gittiğim yolda net bir basamak diyebilirim. Çamur İçinde’nin benim açımdan bir diğer önemli tarafı ise, oluşturduğum ekipteki muhteşem müzisyenlerin üretim sürecine daha fazla dahil olduğu bir şarkı olması. Bundan önce “Noksan Olduk” ve “Güneş Hanım”da zaten Sercan Kara şahane basları ile eşlik etmişti üretim sürecine. Bu şarkıda ise Ilgaz Uygun gitar solosu ile, Selin Çıngır back vokalleri ile ve Cüneyt Çakal da düzenlemedeki katkıları ile parçayı bir üst düzeye taşıdılar. Bu yüzden her anlamda çok güvendiğim ve arkasında sonuna kadar durabileceğim bir iş çıktı ortaya. Geri dönüşler şahane, şimdiye kadar dinleyicilerde en çok heyecan yaratan teklinin bu olduğunu söyleyebiliyorum. Bu da beni son derece mutlu ediyor ve yöneldiğim yolun doğru olduğunu bir kez daha bana gösteriyor.
Ayrıca tüm teklilerinizde kendi düzenlemenizi kendiniz yapıyorsunuz. Bu durum size müziğinizde yapmak istedikleriniz anlamında özgür bir alan sağlıyor mu?
-Yıllarca herkesin tam olarak eşit söz hakkı olan, bütün üretimin demokratik bir şekilde yapıldığı bir oluşumun parçası olarak müzik yaptıktan sonra öğrendiğim, en azından benim için çok temel bir gerçeklik var: Sanatsal üretimin en verimli hali, dahil olan bütün ekip tarafından kabul gören, önceden en azından kaba hatlarıyla belirlenmiş ve üzerine konuşulmuş bir vizyon etrafında toplanıp üretim yapıldığında ortaya çıkabiliyor. Bahsettiğim vizyona ekip liderliği adını vermek mümkün, ama isimler bu noktada pek bir anlam da taşımıyor. Doğrultusu, soundu, başı sonu belli parçalar ortaya konulduğunda, bu parçalar etrafında toplanan ekibin her üyesi; belli karar verme süreçlerini ve bu kararların sorumluluklarını çok da dert etmeye gerek kalmadan müzisyenliklerini tam olarak ortaya koyabiliyor. “Tunç Aydoğmuş, Co.” projesine başlarken projeyi yalnızca “Tunç Aydoğmuş” olarak isimlendirmememin sebebi, eninde sonunda bu işlerin bir ekip işi olması gerektiğinin farkında oluşum idi. -“Co.”nun açılımı “Company” aslında- Sonuç olarak kendimi tanıyorum, evde bilgisayarın karşısında oturup beş bin tane şarkı yapabilirim ama; bir ekiple beraber bunları sahneye koymadığım sürece herhangi bir tatmine ulaşmam mümkün değil. Aynı zamanda şu anda beraber çalışma şansına erişmiş olduğum, benden çok daha tecrübeli ve sanatlarında benden kat kat usta müzisyenleri üretim sürecine dahil edemezsem, ortaya çıkan sonuçlar her zaman belli bir standartın altında kalmaya mahkum. Çünkü ben bir şarkı yazarıyım temelde, her şeyden biraz biraz yapabilirim ama her şeyi en iyi şekilde yapmam, en iyi davul düzenlemelerini yapmam, en iyi basları, gitarları çalmam mümkün değil. Gerçek müzikal zenginlik farklı müzisyenler bir araya gelebildiğinde ortaya çıkabiliyor ancak. Aynı durum işin görsel içerik üretimi tarafında da geçerli elbette. Bu yüzden soruya nihayet cevap verirsem, üretimin doğrultusunu yaptığım şarkılarla oluşturmak evet, bana çok ihtiyacım olan ve asla vazgeçemeyeceğim bir özgürlük alanı sağlıyor. Ama bu doğrultu etrafında toplanan ekip olmadan ancak bir yere kadar gidebilmem mümkün. Yeri gelmişken bütün ekibe buradan bir shoutout, Tunç Aydoğmuş, Co. ekibi klavyelerde ve her türlü mix, mastering, live mix ve tech işlerinde Cüneyt Çakal, gitarlarda ve back vokallerde Ilgaz Uygun, Bas gitarlarda Sercan Kara, davullarda Mehmet Akçay, back vokal ve perküsyonlarda Selin Çıngır, işin görsel tarafında kamera arkasında Erdem Yonar ve menajerimiz Tarık Karakaş’tan oluşuyor. Hepsi gündelik hayatta üzerimize boca edilen anlamsızlık yığınlarını sanat sepet işleriyle savuşturmaya ant içmiş insanlar, bir de ben varım işte! (gülüyor)
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Yani nasıl desem, artık girdiğim yolda söyleyebileceğim en net şey, insanları dans ettirmek istediğim. Elbette ürettiğim müzik sürekli şekil değiştirmeye devam ediyor ve edecektir. Ama bildiğim bir şey varsa, o da dans etmek zorunda olduğumuz, öyle veya böyle.
Çamur İçinde’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Olmaz olur mu? 17 Kasım’da Peyote Eskişehir’de ilk sahnemizi yaptık. Şahane bir tecrübe idi, geri dönüşler de harika oldu. Bundan sonra bir yandan yeni şarkılar yayınlamaya devam ederken, konser temposunu da arttırarak dinleyicilerle buluşmak niyetindeyiz. Önümüzdeki aylarda şu anda prodüksiyon sürecinde olan “Yine De Hayatta” ve “Kurtulsak İnsandan” teklileri yine GROW Müzik etiketiyle yayınlanacak. Bu yüzden beklemede kalınız. Umarım yakın zamanda bir konser vesilesiyle bir araya gelme şansımız olur. O zamana kadar, hoşçakalın!
Tunç Aydoğmuş Co.’ya bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Çamur İçinde”yi tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle