Pandemi döneminde tanıdığımız pek çok Alternatif müzik grubunun yanı sıra, pandemi öncesi ilk çıkışını yapıp pandemi döneminde daha da üretkenleşen gruplar da söz konusu. Bu grupların içinde başarılı olan Daha İki Durak Var grubu da çalışmalarıyla dinleyicilerin beğenisini kazanmaya devam ediyor. En son Avrupa Müzik etiketiyle “Ne Güzelsin”i dinleyicilerle buluşturan Daha İki Durak Var grubu ile Bi’Kuble için, müzik yolculuklarını, yeni teklilerini, aldıkları geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle grubu tanıyalım; yollarınız nasıl kesişti ve Daha İki Durak Var grubunun oluşum süreci nasıl gelişti?
Alperen İlhan (davul): Grupta davulcuyum diye giriş yapabilirim. Sahne arkasında görevlerim ve aldığım inisiyatifler var tabii. Bestelerde, bazen söz yazımında, aranjelerde veya sanat konseptlerinde, artworklerde dokunuşlarım oluyor, herkes kadar. Müziğe bir şekilde başladım. Klişe cümleler söylemeye gerek yok bence. “Küçüklükten beri tutkum”, “6 yaşında gitara başladım”, “Bilmem kaç yaşından beri konser veriyorum” vs. gibi cümleler bana pek samimi gelmiyor. Önemli olan müziğe nasıl devam ettiğim veya edeceğim bence; ki grubun asıl ilerleyişi ve tetiği de bu genel olarak, grubun ismine de dikkatimizi verirsek eğer. Kendi nazarımda soruyu cevaplayacak olursam müziğe bakış açım, sanata bakış açım her zaman değişti, önümüzdeki zamanlarda da değişecek. Bu değişim içinde farklı yönlerden rüzgarı karşılamayı, farklı sularda kulaç atmayı, farklı aksiyonlar yaratmayı seviyorum. Her farklı anda, aynı çember içinde bulunan duyguları hisseden bir insan da değilim, değişim her insanın benliğinde olan bir şey gibi bana kalırsa. Bu cümle hayatın içinde olduğu gibi, benim için, müziğin de, sanatın da içinde. Denemek, yeni şeyler öğrenmek güzel gidiyor. Tüm bu değişimlerin ortak paydasında da kendimi gösterebilmek, oraya imzamı atabilmek, şu an için en büyük hayalim olabilir. Grubun da temellerini atarken bu mottoyu benimsedik Ali, Çağlar ve ben. Şu gün şurada oturduk, onunla şu zamandan beri tanışıyorduk, bununla şöyle anlaştık gibi detaylara bence gerek yok, yanlış anlaşılmayacaksa eğer. Bir gün geldi, yapacağımız şeyleri yaptık ve bugün buradayız. İleride çok daha farklı ve güzel işlerin altından kalabilecek kadar yetişmemiz, mentalite olarak veya yetkinlik olarak, asıl amacımız diyebiliriz. Kendimi ve grupla olan bağıntımı, daha derin veya kaotik bir felsefe içinde de anlatabilmek, uzunca konuşmak isterdim fakat şu an bu şekilde özetleyebiliyor olmak gayet yeterli ve haz verici bence.
Çağlar Erol (vokal): Grubun vokali ve genel olarak söz yazarıyım. Genel olarak diyorum çünkü her ne kadar çoğu şarkıda bir dokunuşum olsa da üretmeyi seven ve yeniliğe açık bir grup olduğumuz için herkesin ürettiği şeyleri ortak bir paydada değerlendirmek istiyoruz aslında. Hayata gözlerimi açtığım şehir olan Ankara’da okul ve müzik hayatıma devam ediyorum. Benim için sadece hayalden ibaret olan bazı şeyleri başarmış, hayalden öte olanlar içinse hala çabalıyorum diyebilirim. Kimi zaman kendi hayatımdan kesitleri, kimi zaman çevremdeki insanların başından geçenleri, kimi zaman ise okuduğum bir kitaptan ya da izlediğim bir filmden etkilenerek bazı hikayeleri kurgusallaştırarak kağıda dökmeye çalışıyorum. İçinden çıkamadığım şeylerin başka insanların hayatlarına bir melodi ya da bir cümle ile dokunabiliyor olması beni bu işin içinde tutan temel neden aslında. Küçükken “ben müzisyen olacağım” diyen biri asla olmadım. Hatta bazı tesadüfler olmasa şu an standart bir müzik dinleyicisiydim bile diyebilirim. Bir konserde dinleyici olarak değil de müzisyen olarak bulunduğum ilk gün, bu işin uzun bir maraton olacağını da anlamıştım aslında. Tam da düşündüğüm gibi oldu ve belki de hayatımın sonuna kadar takip edeceğim o çizgiyi de çizmiş oldum. Umarım bu çizgi hem benim, hem de dinleyicilerimizin yollarını bulmalarını sağlar.
Atahan Güngör (ritm gitar-klavye): Müzikle aramızdaki ilişki ciddi anlamda lise yıllarında başlıyor. Öncesinde bulunduğum müzik kursları olsa da o zaman için, bence bir hataydı, dikkatimi çok müziğe vermemiştim. Fakat dediğim gibi lisede bir şekilde farkına vardım. Bu farkındalığı yaratan, müzikle ciddi anlamda uğraşmaya başlamama sebep olan şey de Pink Floyd’un Wish You Were Here isimli şarkısıydı. Kendisinin bende anlamlı ve farklı bir yeri var. Sonrasında Ali ile lise yıllarında yollarımız kesişti. O dönemde beraber çaldığımız bir grup ile ilk sahne deneyimimi yaşadım. Sonrasındaki gelip geçen yıllarda müzik hayatımda çok da bahsedilmeye değer olaylar yaşanmadı. O dönemler bir şeyler denedim. Kendi çapımda denebilir. En sonunda, liseden sonra yollarımız Ali ile tekrar kesişti. Daha İki Durak Var ile beraber çalmaya başladık. İkinci Gitar ve klavyeci olarak dahil oldum gruba, bu şekilde de devam ediyorum. O günden beri de beraber çalıyoruz, üretiyoruz.
Volkan Yalçın (bas gitar): Ben de müziğin içine çocukken girmedim diyebilirim. Sadece dinleyici olarak liseye kadar geldim. Kendimi geliştirmek için birçok sanat dalına ilgi duymaya başladığım zamanlarda lisede yakın bir arkadaşım, bir müzik grubunda çalıyordu. Onların yanında, müzik odalarında, stüdyolarda olmayı seviyordum. Bunun devam etmesi için elime bas gitarı aldım ve kendi kendime öğrenmeye çalıştım. Hedefim sadece bas gitar çalmak değil bir şeyler çizmek, sahneye çıkmak kısaca bir müzisyen, bir sanatçı olmaktı. İdollerim gibi… Kısa bir süre sonra bir lise grubunda çalmaya başladım. Liselerarası müzik yarışmasına katıldık ki ilk sahne deneyimimi de, büyük bir kalabalığın karşısında, bu yarışma sayesinde yaşadım. O günden sonra, hayallerime doğru attığım bir adımın bana verdiği hazzı tattıktan sonra, sahneden inmeyi hiç istemedim. Yarışmaya katıldığımız grubun biraz değişmesi ile okul dışında konser vermeye başladık ve bu konserlerden birinde Daha İki Durak Var ile aynı festivalde yer aldık. Grupla tanışmam tam olarak o konserde olmasa da, birkaç ay sonra oldu. Bir yerlerde denk gelmiştik galiba. Sonrasında grubun daveti ile gruba bas gitarist olarak girdim. Bir süre sonra aktif olarak çaldığım tek grup oldu. Hep birlikte güzel bir uyum yakaladık ve yeni şarkılar üretmeye başladık. Devamlı da üstüne koyarak ilerliyoruz. Keyifliyim yani kısaca! (gülüyor)
Ali Ergül (gitar): Müziğe olan ilgim ortaokul yıllarımda şu an adını hatırlayamadığım bir rock şarkısına maruz kalmam ile başlamıştı aslında. Duyduğum o şeye anlam verememiştim ama içimdeki kıvılcımı yakmaya yetmişti. Ailemin müzikle bir ilişkisi olmadığı için o zamana kadar herhangi bir enstrüman çalmamıştım kimse de beni yönlendirmemişti. Dedim ki bu duyduğum sesi benim de çıkarmam lazım, ne gerekiyorsa yapacağım. Kuzenimden ödünç aldığım 50 liralık klasik gitarla başladım çalışmaya. Herhangi bir gitar dersi almadım bugüne kadar, gitarımı elime alıp bilgisayarın başına oturuyordum ve şu şarkı nasıl çalınır, şu şarkının notaları nedir, diye araştıra araştıra artık çıkardığım sesler anlamlı olmaya başlamıştı. İlk gitarım, harçlıklarımdan biriktirerek aldığım 200 liralık markasız bir elektro gitardı. Onunla da çok cebelleştim, gerçekten kötü enstrümanla çalışmak insanın motivasyonunu çok düşüren bir şeydi. O zamanlarda bu duruma sabredip çalışmaya devam etmemin meyvesini yiyorum diyebilirim. Lise zamanlarımın özellikle ilk 2 yılında çok sert türde müzikler dinlerdim. Bu noktada Alperen ile tanıştık. Dinlediğim müziklere biraz etki etti aslında. Sonrasında blues müzik ile tanışmam benim şu anki halime gelmemi sağladı diyebiliriz. Burada hiçbir müzik türünü kötülemiyorum ancak Blues’da gerçekten kendimi bulmuştum. Oldukça duygulu, yer yer şımaran ama çoğu zaman da sade ve bağımsız bir müzik. Bu bendim diyebilirim. Son yıllarda gerçekten her türde müziği severek dinliyorum. Benim için önemli olan kaliteli olması müziğin ama günün sonunda illa ki bir blues şarkısı çalıyor kulaklıklarımda. Neyse, lisede bir sene sonu etkinliği için müzik hocamız okuldan bir grup kurdu. Gitarda ben vardım, davulda ise Alperen. Alperen ile her fırsatta elimize gitarları alıp kendi müziğimizi yapıyorduk, hatta o zamanlardan videolarımız da var bir gün Alperen de izin verirse paylaşırız! Gel zaman git zaman çevremiz genişlemeye başladı, üniversitede gruplar kurduk sahneler aldık. Sonra o gruplar dağıldı başkaları kuruldu. Bu zamanlarda kendime adamakıllı bir gitar almak için bir sürü işte çalıştım. Düğün garsonluğu, nakliyecilik, sınav gözetmenliği, broşür dağıtma işi gibi çeşitli çeşitli işler. Neyse ki en son kendimi Daha İki Durak Var’ın içinde buldum ve ondan sonra film koptu zaten.
Çağlar Erol: Ayrı olarak herkes farklı müzik hayatına devam ederken bir konserde yollarımız kesişti. O zamanlar grubun kadrosu farklıydı. Uzun bir süre içerisinde grup bu halini aldı. Sonrasında da ortak olarak bir şeyler üretebilme fikri hepimize çok cazip gelmişti aslında. Kendi müziğimizi yapmak, bunu başka insanlarla paylaşmak çok büyüleyici geliyordu. Müziğe bakış açımızın ortak olması bizi bir araya getiren en önemli sebeptir bizce.
Alperen İlhan: O zamanlarda aslında mottomuz şuydu denebilir. “Odanda veya tek başınayken bir şeyler karalıyorsun. Bunu müziğe döküyorsun. Biraz notasal dokunuşlar yapıyorsun ve bunu paylaşıyorsun. Sonra bir bakmışsın binlerce kişi bu yaptığın şeyi dinleyerek farklı farklı duygulara girmiş.” Bu kelimelerle anlatamayacağımız bir şeydi.
Ali Ergül: Sonrasında da Alperen’in dediği bu şeyin verdiği o güzel hissi yaşayıp üretmeyi bırakamadık denebilir!
Çağlar Erol: Aslında yakıtımız hep dinleyiciydi, başlarda. Büyük konserlere çıkmaya başladıktan sonra buna konserde yakaladığımız o atmosfer, gördüğümüz o seyirci de eklendi tabii. Anlatırken bile düşüncesi muazzam! (gülüyor)

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda “Durmam O Zaman”ın oluşum süreci nasıl gelişti? SoundFeed Production ile yollarınız nasıl kesişti? Durmam O Zaman ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Çağlar Erol: Bir araya geldikten sonra Ankara içinde ve dışında birçok organizasyonda sahne aldık. Bu süre zarfında aldığımız geri dönüşler ve sahnede olmak bizi oldukça motive etti. Artık kendi şarkılarımızı yazmak ve insanlara kendi müziğimiz ile dokunmak istedik. “Durmam O Zaman”ın sözlerini o dönem staj yaptığım bir mahkemede yazmıştım! (gülüyor) Biraz garip bir ortamdı bu tarz şeyler üretmek için ama farklı bir ilham sağladığını söyleyebilirim. Daha sonra stüdyoya girip grupça şarkının düzenlemelerini yaptık. İlk çalıştığımız stüdyo o zamanlar Pera grubunun da şarkılarının kayıtlarını aldığı Ankara’daki Studio Tone idi. Bu sayede onlarla tanışıp ilk yayınlayacağımız şarkı olan Durmam O Zaman’ı Pera’nın da şarkılarını yayınladığı Soundfeed Production’dan yayınlama kararı aldık. Bizim için her şeyin bir ilk olması sebebiyle çok heyecanlı ve keyifli bir süreç oldu. Durmam O Zaman, beklentilerimizin üstünde, insanların hala severek dinlediği grubun kemik şarkılarından birisi oldu.
Ali Ergül: İyi bir ivme yakaladı ilk çıktığında. Hatta yılbaşında grupça toplanmıştık ve 00:00’da Spotify’dan grup adına bir mail geldi. Viral 50 listesine girmiştik. O zamanlar bu bizim için paha biçilemezdi. Gerçi hala da öyle.
Atahan Güngör: Beklemediğimiz bir yılbaşı hediyesi oldu bizim için!
Çağlar Erol: Evet, hediyeyi dinleyiciler de sevmiş olacak ki hala da güncel olarak dinleniyor. İstatistiklerini görebiliyoruz. İlk göz ağrımız, ilk tecrübelerimiz, ilk adımlarımız… Yeri çok farklı bizde.

İkinci tekliniz “Sen Uyurken”in oluşum süreci nasıl gelişti? Lotus Records ile yollarınız nasıl kesişti? Sen Uyurken le ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Ali Ergül: “Sen Uyurken” Çağlar’ın, çok yakın bir arkadaşının yaşadığı bir hikayeden esinlerek yazdığı bir şarkı aslında. Bizim için geçiş sürecinde oluşturduğumuz bir şarkı. Kayıtların bir kısmı bir stüdyoda, kalan kısmı da başka bir stüdyoda alındı. Aslında bunun sebebi şarkının kayıtları devam ederken istediğimiz soundun evrilmesiydi. Bu yüzden, şimdilerde düşününce, pek de profesyonel olmayan bir kararla, şarkı kayıtları devam ederken Lotus Records ile yolumuza devam ettik.
Atahan Güngör: Şarkının edit aşamasında, şarkının birçok bölümünü değiştirdik aslında, bizim için farklı bir uğraş, farklı bir deneyim oldu. Diğer kayıtlarımıza göre daha çok tecrübe kazandığımız bir şarkı olarak tanımlayabiliriz “Sen Uyurken”i.
Volkan Yalçın: Ayrıca sonunu önceki şarkımıza göre biraz daha sert bitirmiştik. O sıra böyle bir müzik dinlemek istiyorduk galiba. Farklı ve özel geri dönüşler almamızda bu kararımızın etkisi olduğunu da düşünüyoruz.

Üçüncü tekliniz “Kendini Aramak Misali”nin oluşum süreci nasıl gelişti? Kendini Aramak Misali ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Atahan Güngör: Şarkının sözü ve müziği Alperen’e ait. Onun anlatması daha doğru olacaktır.
Alperen İlhan: Aslında bu şarkıyı anlatırken biraz genelleme yapmamız gerekecek. Hayatta genellemeler pek yapılmamalı diye düşünüyoruz. Veya düşüyorum da diyebilirim. Bir zamanlar benim için hayata karşı derin düşüncelerimin oluşmasını sağlayan birtakım olaylar silsilesi gerçekleşti. Bunun sonucunda, bir kadından ilham alarak yazdığım bir şarkıydı “Kendini Aramak Misali”. Herkes belli bir dönem, fiziksel olgunlaşmasının ardından veya önünden mental olgunlaşmasını da yaşıyor, doğup büyüdüğü aile ortamının fikirlerinden ayrışıyor. Burada genelleme yapıyorum aslında. Demek istediğim buydu. Bu düşünsel olgunlaşma belki de kendini aramak olarak isimlendirilebilir. Zamanın göreceliğinin hayatlarımızda iyiden iyiye kendini hissettirdiği bir dönem olur bu genelde. Biraz didiniriz, anlaşamayız zaman kavramıyla. Şarkı da bu şekilde başlıyor, zamana savaşa açmaktan bahsediyor. Farklı bir evren kurmak, kendi düşüncelerini veya tabiri caizse kendi fantezilerini ve hayal dünyanı empoze ettiğin bir ortam oluşturmak fikri doğuyor sonrasında. Mor bulutların üstünde gezindiğin, bir tarafın ütopik, bir tarafın da gerçek dünyayla bütünleştiği bir ortam oluşuyor. Bir tarafımız rengarenk, bir tarafımız kırılmış ve yara almış oluyor. Bu yaralar bize bunu yaptırıyor denebilir. Fazla anlaşılmaz konuşuyor olabilirim şu an ama dingin bir kafayla bunu okuyanlar olacaktır ve umarım dediklerimi anlayacaklardır. Dediğim gibi bu evre, her insanın belli yaşında yaşadığı bir evre bence. Benim de gayet derin bir şekilde yaşadığım bir evre. O noktaya geldiğinizde, kendini aramak yolculuğuna çıktığınızda, aslında o soyut evinizden uzaklaşıyorsunuz, uçuyorsunuz bir yerlere. Burada arkanıza alacağınız rüzgarı da kendiniz yaratmanız gerekiyor. Bu aslında biraz cesaret isteyen, çok büyük bir adım hayatın içinde. Ciddi bir olay. Paulo Coelho’nun da Simyacı kitabında bahsedilen şeylerle örtüşebilir aslında bu şarkının felsefesi. Yolculuğumuzun gerçek manada başlamasını tetikleyen bir şey var, bu şarkıda da bunu soruyorum. Belki kendime, belki ona, belki de dinleyiciye. Verilecek cevap herkes için farklı. Şarkıda kullandığım imgeler belki benim cevabımı anlatıyordur, bilemem. Böyle derin bir şarkıydı bence. Bu yönünün keşfedilip keşfedilmediğini bilmiyorum ama. Bununla ilgili bir geri dönüş almadım şahsen!
Ali Ergül: Kayıt sürecinde de biraz bu böyleydi bence. Genel olarak şarkının aranjesini, gidişatını, bestesini Alperen yapmıştı. Fakat şarkının gitar kayıtlarında, özellikle de gitar solosu kısmında derin sohbetler yaptık Alperen ile. Bu fikre, bu düşüncelere girmemi istedi sanki! (gülüyor) Sonunda da gitarımla eşlik edeceğim bu şarkıda anlattığı düşüncelere girmem, bu soloyu yazmamı sağladı diyebilirim.
Çağlar Erol: Aynı şekilde benim kayıtlarımda da diğer grup üyelerinin ve kayıtlarında da bu felsefenin hissiyatını yakalayabilmek bizim için önemliydi. Birimizin evinde bir araya gelip hayat üzerine konuşmalar yaptığımız çok zaman oldu. Ortada uğraşılmış ve o ruha girilmiş bir konsept var diyebiliriz.
Volkan Yalçın: Aslında ilk defa bu şarkıyı bu kadar detaylı anlatıyoruz! (gülüyor) Yakın çevremizden bile bu tarz bir soru geldiğinde bu şarkıyla ilgili, böyle derin bir açıklama yapmamıştık. Güzel oldu. Benim de en hissederek çaldığım kayıtlardan biriydi.
Atahan Güngör: Daha sonrasında şarkı aslında beklemediğimiz bir şekilde Spotify’da resmi listeye girdi. Bizim için bir kilometre taşıydı diyebiliriz. Bir sonraki seviyeye çıkmamızdaki en önemli adımdı bizce. Aslında grup için de kendini bulmakla sonuçlandı gibi oldu!

Dördüncü tekliniz “Büyüklük Sende Kalsın”ın oluşum süreci nasıl gelişti? Avrupa Müzik ile yollarınız nasıl kesişti? Büyüklük Sende Kalsın ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Ali Ergül: Bir gün Çağlar ile takılırken onun not defterinde gözüme bir şey çarptı, üstünde “Büyüklük Sende Kalsın” falan yazıyordu. Sayfayı kopardım attım cebime tabii hemen. Tarihini hatırlayamadığım bir gün evde tek başıma gitarla bir şeyler çalarken, Büyüklük Sende Kalsın’ın giriş riffini yazdım. Daha sonra Çağlardan aldığım o sözlerle bu melodiyi birleştirmek için uğraşmaya başladım. Akor yürüyüşünü, güftesini, trafiğini, inişlerini çıkışlarını yazdım ayarladım. Şarkı şu an Spotify’daki haliyle hemen hemen aynı bir hale geldi. Bu olayın üstünden belki 1 yıl geçti ama bu şarkıya grupça hiç bakmamıştık. Neyse, bir yaz günü öğlen saatlerinde bir mail bildirimi geldi. Avrupa Müzik yollamıştı, çalışmalarımızı beğendiklerini ve bizimle çalışmak istediklerini söylediler. Görüşmeler sonucunda anlaştık ve beraber çalışmaya başladık. Sanırım bu noktada Avrupa Müzik’in dikkatini çekmemizin en önemli sebeplerinden biri “Kendini Aramak Misali” ile Spotify’ın “Üçüncü Yeniler” listesine girmemiz olabilir. Gerçekten bizim için yukarılara adım atmak konusunda bir başlangıç olarak sayabiliriz bu süreci. Avrupa Müzik ile anlaştıktan sonra çıkaracağımız ilk şarkı olarak Büyüklük Sende Kalsın’ı seçtik. Stüdyoya girdik, şarkıya detaylı bir şekilde çalışarak kayda hazır hale getirdik. Büyüklük Sende Kalsın ile ilgili aldığımız geri dönüşler de gerçekten olumluydu. Önceki teklilerimiz daha melankolikti veya daha az mutlulardı diyebiliriz. Bu şarkı önceki yaptığımız işlerden farklı ve enerjik oldu. Benim sahnede çalmaktan en keyif aldığım şarkımız şu an için!

En son “Ne Güzelsin”i dinleyicilerle buluşturdunuz. Ne Güzelsin‘in oluşum süreci nasıl gelişti?
Alperen İlhan: “Ne Güzelsin” sanki biraz sıkıntılı bir süreçti, değil mi?
Çağlar Erol: Yani şöyle açıklayabiliriz. grubun beraber çalışmaya başladığında ürettiği ilk şarkılardandı. Ancak yayınlama konusunda biraz kararsız kalmıştık o zamanlar. Çünkü, aslında baktığımızda elimizdeki ana malzeme çok iyiydi fakat bir türlü son aşamada içimize tamamen sinen bir aranje, bir demo çıkartamamıştık. Üstünde çalışmaya karar verdiğimiz bir şarkı olarak uzunca bir süre kaldı. Kayıt ve kayıt teknolojileri anlamında kendimizi geliştirdikten sonra şarkıyı yayınlama kararı aldık. Fakat, belki de bu işi yapan profesyonel grupların başına gelebilecek çok çok az olasılıktaki olaylar sırasıyla bizim başımıza geldi! (gülüyor) Kayıtlarda pandemiden dolayı tam kapanma uygulamaları başladı. Daha sonrasında kayıt aldığımız stüdyonun tadilata girmesi bizi bayağı bir yavaşlattı. Burada detaylı anlatmaya gerek olmayan birçok şey yaşandı. Bunlarla birlikte belli bir dönem şevkimiz de kırıldı diyebiliriz. Bunu aşmak, grubun heyecanını toparlamak epey zor oldu. D2DV’yi aslında bir kişi olarak görüyoruz hepimiz. Bu şekilde bakarsak herkes gibi onun da düştüğü, hayattan keyif almadığı dönemler oldu.
Alperen İlhan: Daha sonrasında bu durumun bize ilham vereceğini pek de tahmin etmezdik. Bu yaşananlardan sonra ‘Ne Güzelsin’in aranjesi ve soundu epey değişti. Daha hareketli, daha enerjik ve mutlu şeyler ifade etmesini istiyorduk. Bazı şeyleri temel alarak, baştan düzenlemeye ve kompoze etmeye başladık. Bununla birlikte ortaya şu anki hali çıktı. Aslında bakarsak diğer şarkılarımıza göre çok daha farklı geri dönüşler aldık, hep böyle diyoruz ama bunu betimleyecek kelime bulamadığımızdan galiba! (gülüyor) Dinlenme sayıları bizim için elbette ki günün sonunda değerli ancak, endüstriyel şekli bir kenara bırakırsak her şey sayılardan ibaret değil. Bu yüzden, her şarkımızda olduğu gibi, bizim için çok değerli bir şarkı. Grubun yeni oluşumlara girdiği, yeni düşüncelere kaydığı, yeni fikirleri benimsediği bir devrin başlangıcı sayabileceğimiz bir şarkı, bir üretim veya tabiri caizse bir çözüm bulmak serüveniydi.
Ali: Güzel bir hikayeydi hepimizin hayatında. “Çözüm bulmak serüveni” betimlemesi bence çok yerinde. Müzikte, grup işlerinde, şu zamana kadar tecrübe edip ileride de değişmeyecek olan tek olgumuz, krizleri fırsata çevirmek olgusu. Aslında en önemli kazancımız buydu bu şarkıda.
Ne Güzelsin ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Volkan Yalçın: Gayet olumluydu. Belki de diğer şarkılarımıza göre daha mutlu bir şarkıydı. Belki biraz farklı bir yönden umut besletebilecek bir şeydi insanlara. Az önce de dediğimiz gibi, pandemide biraz karamsarlaşmıştık, toplum olarak. Bu tarz bir şey beklemiyordu galiba kitlemiz. Fakat böyle bir şarkıyla onları buluşturduğumuzda aldığımız cevaplar gayet tatmin ediciydi. Dokunabildiğimiz insanlara mutluluk veya güzellik, belki de bahsettiğimiz gibi biraz umut aşılamak tarif edilemez.

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
Alperen İlhan: Aslında kısa ve öz cevap verebilmek istersek, D2DV olarak tanımlardık. Tabii böyle söyleyince “D2DV nasıl bir tanımdır ki?” diye sorulacaktır. Cevabı da aslında bu sorunun içinde bize göre. Açıkçası bir tanımın içine hapsolmak fikri bizi boğan bir durum. İsmimizin de serbest çağrışımla getirdiği bir cevap olarak farklı şeyler denemek arzusu şu anki müziğimizi tanımlayabilir. Sound yakalamak her başarılı grubun gerçekleştirdiği bir adım aslında. Bu sound arayışımızı hala devam ettiriyoruz.
Ali Ergül: Yapacaklarımızın sonunda D2DV olarak anılmak en büyük arayışımız aslında. Konsept albüm, albümler, EP’ler gibi fikirlerimiz var. Bu konseptlere uygun olan en uygun müzik peşinde koşuyoruz ve koşuyor olacağız diyebiliriz bizce. Bazen biraz elektronik, bazen biraz funky, bazen biraz blues bazen de rock’n roll diye uzar gider aslında.
Çağlar Erol: Tabii bu söylenenleri dönem müziğine uyarlamak gibi bir açımız da var. Bu da kafa yorduğumuz, denklemler kurup yıktığımız ayrı bir konu. Çünkü artık dönem dinleyicisinin refleksleriyle, eski dinleyicilerin refleksleri arasında çok farklılık var. Günümüz dinleyicisini de yakalamamız, dinleme alışkanlıklarını öğrenip ona göre aranjeler, trafikler, sözler veya besteler de üretmemiz gerekiyor. Ya da bunları istediğimiz müziğe serpiştirmemiz gerekiyor desek daha doğru olabilir! (gülüyor)

Ne Güzelsin‘den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
Alperen İlhan: Tabii ki! Birçok proje var aklımızda. Birçok farklı konsept, birçok farklı hikaye… Fazlaca şarkı var elimizde halihazırda bitirdiğimiz. Bunları kayıtlara dökebilmek için uğraşıyoruz. Bunu yaparken hissiyat kaybını nasıl en aza indirebiliriz, daha farklı nasıl tınlatabiliriz şarkıyı, daha güzel bir sound yakalayabilir miyiz diye de düşünüyoruz epeyce. Bunları da mümkün olan en kısa sürede yapabilmek istiyoruz. Aslında daha yapacak çok şeyimiz, bizim tarafımızdan gerçekleştirilmeyi bekleyen çokça hayalimiz var.
Çağlar Erol: Hayal konusunda, düşünce konusunda tükenmişlik hissetmeyen bir grubuz. Şu an için! (gülüyor) Sadece bunları hayata geçirecek en doğru zamanı, en yüksek enerjiyi yakalamamız gerekiyor. Çalışıyoruz, çabalıyoruz bu anlamda!
Ali Ergül: Çalışma arkadaşlarımız da çok önemli. Şu zamana kadar pek çok değişim yaşadık, sahne ardında çalıştıklarımız anlamında. En verimli şekli yakalamaya çalışıyoruz. Belki kim bilir, önümüzdeki ilk aşamalarda bir D2DV albümü bizi takip edenler tarafından dijital platformlardan dinlenebilir hale gelir yakın zamanlarda! Fakat şu an için bu konuda net bir şey söylemek tabii ki doğru olmaz! (gülüyor)
Daha İki Durak Var grubuna bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Ne Güzelsin”i tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle