Deniz Taşar’ı en son geçen yıl ikinci albümünün ilk teklisi “Onu Ona Ona Onu” ile dinlemiştik ve Taşar, 2020’ye -ve 30 yaşına- hem ilk kişisel seramik sergisi TAŞAR – OTUZ ile hem de Anıl Şallıel’in 166 Days projesinde yer alarak girerken; sırada bu sefer beklenen albümün ikinci teklisi “Uzaktan” vardı… Taşar ile Bi’Kuble için, yeni teklisi “Uzaktan”ı, diğer çalışmalarını ve gelecek albümünü konuştuk.
Son tekliniz “Onu Ona Ona Onu” ile “Uzaktan” arasında 1 yıllık bir süre var. Bu 1 yıl sizin için müziksel anlamda nasıl geçti ve bu bağlamda Uzaktan’ın oluşum süreci nasıl gelişti?
-Onu Ona Ona Onu ve Uzaktan aynı ve gelecek albümümün birer parçaları. Yayınlanma sıraları aslında üretim sıralarını doğrudan yansıtmıyor. “Uzaktan” epey zaman önce yazdığım bir parça. “Onu Ona Ona Onu” ise farklı zamanlarda üzerinde çalıştığımız bir işti. Filmi, süresi ve hikayesinden dolayı benim için bir şarkıdan öte, tek başına güçlü bir hikaye anlatan ve gelmekte olan işlere yön veren bir parçaydı. Albümler arasında bir köprüydü.
Yayınlanmasının ardından albümle ilgili sürece yoğunlaştık. Birçok parça ile beraber “Uzaktan” da düzenlendi, hazırlandı ve kaydedildi. Parça uzun süredir elimizde hazır. Sizlerle paylaşmak için albüm tarihinin yaklaşmasını bekledim. Kaderin bir cilvesi olacak, böyle bir döneme denk geldi yayınlanışı. Birbirimize desteğimizi, sevgimizi, dostluğumuzu, işlerimizi ancak “uzaktan” gösterebildiğimiz bu günlerde, “Uzaktan” da nihayet sizlerle. Albüm süreci ise malum sebeplerden dolayı bir kez daha ertelenmek durumunda kaldı. Parçada trompette Şenova Ülker’i, saksofonda Serhan Erkol’u, piyanoda Adem Gülşen’i, kontrbasta Ozan Musluoğlu’nu ve davulda Ekin Cengizkan’ı dinliyoruz. Kayıtlar geçtiğimiz sene Hayyam Stüdyoları’nda Sinan Sakızlı tarafından yapıldı. Vokal kaydı ve miks ise Barış Baykan tarafından Gevrec Music Production’da gerçekleşti. Bir de klip var yolda, o da virüse takıldı ama güzel havalar ve iyi haberlerle önünüze düşecektir diye umuyorum.
Sizi aynı zamanda Anıl Şallıel’in ilk albümü 166 Days’de de dinledik. Bu projede yer almanız nasıl gelişti?
-Anıl ile epey bir süredir sahne paylaşıyoruz. Onun projesinde sıklıkla konuk sanatçı olarak yer alıyorum. Anıl’ın albümünü kaydettiği sıralarda yine bu konserlerden birinin bitiminde sohbet ederken, sahnedeki enerjiyi parçalardan birine taşımaya karar verdik. 166 Days parçasından bahsetti ve bir outro rap yazıp yazmayacağımı sordu. Zevkle kabul ettim. Başka sanatçılarla iş birliği yapmak, özellikle de hayranı olduğum ve müziğinden keyif aldığım dostlarımla birlikte çalışmak her zaman büyük bir keyif. Parçayı duyduğumda ise fikir iyice içime sindi ve kendi albümlerimde henüz yer vermediğim ama sahnede ve yer aldığım başka projelerde göstermeyi çok sevdiğim bir başka yanımı işe koydum ve ortaya böyle bir iş çıktı. Bir caz albümünde Hüsnü Şenlendirici klarnetinin üzerinde İngilizce rap duymak istiyorduysanız işte tam sırası! Şimdi Anıl’ın 166 Days projesine albümdeki parçalarına sahneye özel yazdığım raplerle eşlik ediyor ve o ve harika ekibiyle çalmaktan çok büyük zevk alıyorum.
2020’ye, otuz yaşınızı kutladığınız ilk kişisel serginiz ‘OTUZ’ ile girdiniz. Öncelikle TAŞAR (Taşar Art) olarak yapmaya başladığınız seramik sanatıyla nasıl tanıştınız ve bir sergi açmaya nasıl karar verdiniz; nasıl geri dönüşler aldınız?
-TAŞAR, Instagram adıyla @tasarart benim müzik de dahil olacak şekilde tüm sanatsal dışavurumlarımı içinde barındıran bir çatı. Görsel sanatlar ve tasarım okumuş fakat bu taraflarımı hobiye, hobim müziği ise hayatımın odağına ve profesyonelliğe taşımış bir sanatçı olarak uzun zamandır özlemle beklediğim bir hayal. Adım adım ilerlemeye çok inanan biriyim ve şimdilik paylaşımlarımı seramik üzerinden yapmakta ve çok daha fazlasını planlamaktayım. Otuzuncu yaşımın ilk günlerinde kapısını çaldığım bir atölyeyle başladı seramik maceram. 2019 Ocak ayında. Yeni bir hobi veya öğreneceğim bir teknik değil, kendimi ifade edeceğim bir dil oldu. Bunun için hocam Gökhan Zincir’e de buradan teşekkürü borç bilirim. Sergi; bu yeni keşfedilmiş dünyanın, asla bitmeyecek arayışların, müziğin, sanatın, üretimin, ilhamın ve hayatımın dönüm noktalarından biri olan yeni yaşımın bir kutlamasıydı. Otuzuncu yaşımda ürettiğim otuz objeyi temsil ediyordu sergim OTUZ (her ne kadar dayanamayıp çok daha fazla obje sergilemiş olsam da) ve bir hayali daha gerçekleştiriyordu.
Sergi benim açımdan muhteşem geçti. Tüm gün koca bir kalabalık sanat, keyif ve dostluk üzerine konuştuk, paylaştık ve eğlendik. Geri dönüşler motive edici ve ilham vericiydi. Müzik, performans, doğaçlama gibi çok sevdiğim ve sergideki işerimden ayrı görmediğim başka alanları da etkinliğin içine dahil edebilmek, giderek kendimi konumlandırmak istediğim yere ve bana dair çok şey anlatıyordu.
Konserlerinizde özellikle o anda verilen kelimelerle yazdığınız doğaçlama şarkılarla da dinleyicinin beğenisini kazanıyorsunuz. Öncelikle sahnede doğaçlama şarkı yapma fikri nasıl gelişti ve bu çalışmalarınızı da ileride yayınlamayı düşünüyor musunuz?
-Performans benim için çok içgüdüsel bir şey. Ana dair içimden gelenleri yapabilmek ise özgürleştirici. Bunlar müziği birlikte duymaktan haz aldığınız harika müzisyenler ve bir arada olmaktan müthiş keyif duyduğunuz dinleyiciyle birleştiğinde ise ortaya bir sihir çıkıyor. Üniversite öğrencisiyken sahnede yaptığım ve pek de komik olmayan bir şakam vardı. Etkileşim tasarımı okuduğum için burada etkileşime ihtiyacım var, o yüzden birlikte söyleyelim derdim. Aslında bunu yapmanın daha birleştirici bir yolunu buldum zaman içinde. Bu, caz müzsiyenleriyle spontan sahne karşılaşmalarımızda “ne çalalım?” sorusuyla başladı. O anlarda cevabım genellikle “yeni bir parça, sadece şu ana ait bir parça çalalım” oluyordu. Onlar hissettikleri tınılara, ben de anın kelimelerine ve melodilerine teslim ediyordum kendimi. Buna zaman içinde kendi sahnemde de yer vermeye başladım. Spontan, doğaçlama parçalar çalıyor, “ikinci setteki ilk parça çok iyiydi, adı neydi?” diye sorduklarına muzip bir zevk duyuyordum. Son aşamada ise seyirciyi de bu üretime dahil etmek istedim. Madem bu “o an” içindi, o andaki herkesi kapsamalıydı. Şimdilerde sahnede seyircilerden o ana dair kelimeler alıyor, bununla ilgili doğaçlama parçalar çalıyoruz. Sonuç yer yer çok duygusal yer yer çok komik olabiliyor. Kesinlikle bunu ilerletmek niyetindeyim. Aklımızda bazı fikirler var, zamanla ortaya çıkacaklar.
Uzaktan’da ‘Ona Ona Ona Onu’ aksine, Uykuda Bir Bulut’taki gibi caz tınıların izinden gidiyorsunuz. Bu bağlamda yeni albümünüzün tür skalasını nasıl tanımlarsınız?
-Gelecek albümde bir sürü türe dokunuyoruz aslında. Daha kalabalık bir müzisyen ekibiyle çalışıyor, parçaların hissiyatlarına göre başka yollar izliyor, farklı soundlar yaratıyoruz. Bir önceki albüm tam bir ekip albümüydü. Ben, bir trio ve iki konuk sanatçı vardı. Matematiği çok daha sadeydi. Parçaların hepsini ben yazmıştım, neredeyse hepsini de ortak bir şekilde düzenlemiştik. Bu albümde ise şarkı ne istiyorsa o oldu. Sözler ve müzikler yine bana ait fakat başka müzisyenlerin etkilerini ve melodilerini daha net duyduğunuz, daha “çok sesli” ve daha özgür parçalar var. Parçaların yazıldığı dönemler çok daha geniş bir aralıkta, içinde yer alan müzisyenler farklı, düzenlemeciler farklı. Dolayısıyla birçok enerji, birçok tür, birçok hikaye ve daha çok Deniz var. Bir önceki albüme nazaran alternatife daha yakın durduğunu, caz referanslarını yitirmeden daha vokal odaklı ve elektronik hissiyatlı olduğunu söyleyebilirim.
Ona Ona Ona Onu’da olduğu gibi, Uzaktan’ı bağımsız olarak yayınladınız. Çalışmalarınızı bağımsız olarak yayınlamak, size daha özgür bir sağlıyor mu?
-Gelecek albümü bağımsız olarak yayınlamak, dolayısıyla ona dair olan teklileri de o şekilde yayınlamak benim için çok önemli. Süreç çok yalnız bir süreç. Bu albüm yalnız bizim olsun istedim. Zorluklarıyla, kutlamalarıyla, üretimiyle, takvimiyle… Size inanan bağımsız plak şirketleriyle kreatif sürece dair bir sıkıntı yaşamıyorsunuz. Derdim o tip bir kontrolden uzak kalmak değil. Daha çok; geçtiğimiz beş yılımı içinde barındıran bu albümü kendim yayınlayacak olmanın vereceği haz. Albümü yaparken nasıl biz bize idiysek, yayınlarken de öyle olmak istedim. İlerleyen süreçlerde plak şirketleriyle albüm, single, proje bazında birlikte çalışmalar tabii ki olabilir. O tip bir desteğe de sıcak bakıyorum. Ama bu albüm böyle olmak istiyordu, oluyor ve çok içime siniyor.
Uzaktan ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-Bu nispeten karanlık ve herkes için zorlayıcı günlerde bana bir ışıktı bu parça. Çok sevinerek söyleyebilirim ki aldığım tepkilerdeki en büyük ortak nokta parçanın insanlara huzur ve keyif vermiş olduğuydu. Benimle bu hisleri paylaşmaları çok mutlu etti. Hem müzisyen arkadaşlarımdan hem dinleyicilerden benzer yorumlar geliyor. Henüz çok taze çıktı, dilerim birçok kişiye daha ulaşır, onların da hayatlarına dokunur ‘Uzaktan’. Bu birlik hissiyatına ve iyi olmaya ihtiyacımızın en çok olduğu günlere naif ve umut dolu bir iz bırakır, zamansız bir parça olur.
Daha önceki parçalarımıza nazaran tekrara alıp eşlik etmesi çok daha kolay bir şarkı bir yandan, bir sürü yakınımdan bu işin şimdiye kadar yaptıklarım arasından favorileri olduğunu öğrendim. Bu da beni gelmekte olan albümle ilgili çok heyecanlandırıyor ve motive ediyor. Yer yer sınırları zorlayan, bazen de sizi sarıp sarmalayacak hissiyatta, her farklı ruh hali için işler yapmak istiyorum. Benim için bu kadar kişisel ve duygusal bir parçanın dinleyenlerin hayatında kendine yer edinebildiğini görmek müthiş bir mutluluk.
Bu çalışmanızda düzenlemenizi (Ona Ona Ona Onu’da da size eşlik eden) Adem Gülşen üstlendi. Kendisi ile Uzaktan için çalışma süreci nasıl gelişti?
-Uzaktan, röportajın başında da dediğim gibi epey zaman önce yazdığım bir parça hatta şu anki ekibimizden kimse yoktu, sahnede bir versiyonunu çalıyorduk. Yeni bir albüme giriştiğimizde parçayı çok sevdiğimi fakat şu anki beni hiç yansıtmadığını ve bir şeylerin yerine oturmadığını düşündüm. Daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptım ve sıfır yönlendirmeyle parçamı bir başkasına teslim ettim. Tabii bu bir başkası herhangi biri olamazdı. “Onu Ona Ona Onu” için yazdığı nefesli düzenlemesiyle beni fazlasıyla etkileyen, uzun bir süredir birlikte çalıştığım, müzisyenliğine ve müzik zevkine inanılmaz güvendiğim dostum Adem Gülşen, parçayı bambaşka bir hale getirdi, adeta benim bile henüz farkında olmadığım bir ben yarattı ondan. Konu müzik olunca sahnede de düzenleme sürecinde de harika bir ortaklık kurduğumuzu görmüş oldum. Senelerdir düzenleme süreçleriyle ilgili yaşadığımız sıkıntılardan dolayı bir türlü başlayamadığım bu yeni albüm macerası da sayesinde ve “Uzaktan” ile başlamış oldu. Albümde Adem’in elinden çıkmış birçok şarkı daha dinleyeceksiniz. Bununla beraber birlikte yaptığımız ve ekibin bir diğer vazgeçilmezi Ekin Cengizkan’ın harika dokunuşlarıyla müziğin başka boyutlara taşındığı düzenlemeler de duyacaksınız. İyi bir üçlü olduğumuza ve bu albüme hep beraber ses vererek birçok renk kattığımıza inanıyorum.
Uzaktan’dan sonra yine gelecek tekliler olacak mı? Yoksa artık albüm olarak mı gelecek?
-Açıkçası bunu zaman gösterecek çünkü ne kadar planlasak da hayatın önüne geçemiyoruz. Çok şanslıyız ki “Uzaktan”ı uzun zaman önce hazırlamış ve harekete geçirmiştik ki böyle bir süreçte paylaşabiliyor, sahnede yaşayamadığımız birlikteliği beraber müzik dinleyip birbirimizin üretimlerini kutlayarak yaşayabiliyoruz. Geçtiğimiz günlerde kayıt sürecini bitirmeyi umduğumuz albümümüz sosyal izolasyon halimizden ötürü ileri tarihlere kaldı. Albümün çok yakın bir vakitte çıkmayacağını fakat 2020’ye yetişeceğini düşünüyorum. Bu arada elimizdeki diğer parçaları dayanamayıp paylaşabiliriz veya albümü bekleriz. Bunu henüz bilemiyorum. Her halükarda, gelecek albüm çok güzel gelecek.
Deniz Taşar’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Uzaktan”ı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle