Röportajlar

Bağımsız Sahne #29 : İlk teklisi “Leyl”i dinleyicilerle buluşturan Ezgi Barkın ile bir röportaj…

Bağımsız Sahne köşesinin yirmi dokuzuncu konuğu, müzisyen bir aileden gelen ve ilerleyen zamanlarda Hukuk alanında ilerlese bile müziği ihmal etmeyen, kendi eseri ilk teklisi “Leyl”i dinleyicilerle buluşturan Ezgi Barkın. Barkın ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Leyl’e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız?

-Öncelikle müziğe babam vesilesiyle başladım. Babam TRT Türk Halk Müziği ses sanatçısıydı. 3-4 yaşlarındaydım sanırım, babam bağlama çalıp türkü  söylüyordu. Ben de yarı konuşkan halimle ona eşlik etmeye çalışıyordum. Şarkı söylemeye dair hatırladığım en eski hatıram şöyle gelişmişti; bir gün nasıl oldu net hatırlayamasam da babam “Yahu bu çocuk çok hevesli!” diye düşünmüş olmalı herhalde, “Eklemedir Koca Konak” türküsünü çaldı. Ben de söyledim. O zamandan sonra kanguru ile yavrusu misali hep yan yana bir şeyler yapar olduk. Çokça çaldı, çokça söyletti. Bir de fazlaca mükemmeliyetçi bir insandır o. Söylediklerimde eksiklikler bulurdu, izah ederek bana kendince doğru söyleyişin nasıl olması gerektiğini şevkle anlatırdı. Bu benim için büyük bir şanstı, çünkü 7-8 yaşıma geldiğim zamanlarda şarkıları doğru vurgu ve tonlamayla hissiyatı karşıya geçirerek söyleyebilen bir metrelik velet oluvermiştim! 10 yaşımda Ege Devlet Konservatuvarı mezunu kuzenim Yeşim Canbay’dan piyano dersleri aldım. Onun eğitim tarzından belki de enstrümanı çok sevdirdi bana. Hala başım sıkışınca piyanoyla ilgili arıyorum onu. Bunun dışında okul korolarına katıldım, gruplar kurdum, besteler yaptım. Lisedeydim o zamanlar, küçük çaplı şeyler yapabiliyorduk, küçük bir şehirde yaşıyordum. Hukuk Fakültesi’ne başladıktan sonra İstanbul’da Haldun Dormen’den müzikal oyunculuk eğitimi aldım. Tabi bu eğitimde beni çeken oyunculuk kısmından öte müzikal yapısı olmasıydı. Yaşayan bir efsane Haldun hoca, ve onun ekolüyle dünya müzikallerini okumak ve sahnelemek büyük bir şanstı. Evita’yı oynamak da… Bir süredir de Şeniz Erdinç hocadan vokal koçluğu alıyorum. Leyl’in kayıt aşamalarında da çok yardımcı oldu. 

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve Leyl’in oluşum süreci nasıl gelişti? Bu bağlamda düzenlemenizi üstlenen Hakan Süersan ile yollarınız nasıl kesişti?

-Bir tekli yayınlamak gibi planım hayatımın hiçbir döneminde olmadı. Çok uzun zamandır şarkı söylüyordum ve bir şeyler yazabiliyordum. Ama tüm bunlar hep kendi içimdeydi. Leyl, kendi kendinin teklisini yaptı diyebiliriz! Bir gece yarısı kısacık bir melodinin üzerine ağzımdan tekrarlanmadan sözleri döküldü. Sanki yazılmayı bekliyormuş gibiydi. Ben onu sadece müziğin içine yerleştirdim. Hakan Süersan’la tanışmam bir arkadaşım vesilesiyle oldu. Gerçekten müzisyenin, sanatçının halinden çok iyi anlayan, eski zamanlardan sevdiğimiz Türkçe Pop’a çok yatkın bir müzikalitesi olan dinamik ve eşsiz bir insandır Hakan abi. Ona birkaç şarkıyla birlikte gittim, ama gönlümden geçen Leyl’di tabi ki. Onun da gönlünden Leyl geçti ve başladık. 

Leyl ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Şarkının çıkış yaşamasında nakarat kısmının dile pelesenk olduğunun geribildirimlerini yakın çevremden zaten almıştım ve bununla birlikte hiç tanımadığım insanlardan, şarkı paylaşıldıktan birkaç saat sonra şarkıya eşlik ettikleri videoları aldığımda bu öngörümün doğrulandığını görmek müthişti. Şarkı, Sezen Aksu’nun Studio Lonca’sında kaydedildi. Bununla birlikte şarkıyı Sezen Aksu’ya ilk söylediğimde onun şarkının bir kısmını defalarca kez başa sarıp dinlemesi ve eşlik etmesi hiç azımsayamayacağım şekilde heyecan vericiydi tabi. Düşünsenize bütün çocukluğunuzu Sezen Aksu şarkılarını dinleyerek ve ona öykünerek geçiriyorsunuz ve o yaptığınız iş için “Nasıl bir ‘sorsalardı söylerdim’ bu böyle?” yorumuyla karşınızda duruyor. Benim için çok eşsiz bir andı. Dondum kaldım ve konuşamadım. 

Bununla birlikte Leyl’i bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturdunuz. Bu bağlamda bu durum size özgür bir alan sağlıyor mu?

-Evet tabii, özgür bir alan sağlıyor. Fakat gerçekten kolay değil. Herhangi bir yapımcı desteği ve PR çalışması yapılmadan bir kuyunun içerisine düşüyorsunuz ve çıkrık yok. Ve siz yukarıya nasıl çıkacağınızı, kendiniz bulup yeteneklerinizi sırtınıza alıp emekle tırmanacaksınız. Bundan yana bir korkum yoktu. Ne emek vermekten, ne de daha büyük kitlelere açılmaktan yana bir korku taşımıyorum. Gerçekten hak ediyorsam bunu bir gün bir şekilde elde edeceğimi biliyorum. Bu süreci yaşamayı da aslına bakarsanız seviyorum. Sonuçlarından çok süreçlerine odaklanmam gerektiğini görüyorum. Bu sadece müzik için de geçerli değil. Benim bu hayatta belki doğuş anımdaki gezegenlerden, belki tabiatımdan anlatmaya çalıştığım; gerek toplumsal, gerek bireysel metaforlarım hep vardı. Bu metaforlar, kelimelerle gelince şarkı, paragraflarla gelince hikaye, fotoğraflarla gelince de heykel oluyor. Ben neyi nasıl anlatacağımın derdinde değilim, anlatılmak istenen kendi yolunu zaten bir şekilde buluyor. Ve en önemlisi başınızın üstündeki kanalı hep açık tutmak gerekliliği belki de.. Çünkü ben buna esin ve ilham demiyorum. 

Müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturmanın sizce bir müzik firması aracılığıyla buluşturmak arasındaki fark nedir? Artıları, eksileri nelerdir?

-Bu durumun artılarının inanın ne olduğunu henüz ben de bilmiyorum. Ama eksileri, çok daha büyük bir kitlede parlayacak bir ezgi sizin imkanlarınız doğrultusunda daha küçük bir kitleyle ayakta kalmaya çalışıyor. Çünkü aslında kaybetmekten en çok korktuğumuz şey, şevkimiz, ve ne yazık ki ülkede daha büyük kitlelere ulaşması müziğin kalitesi için bir ölçüt de değil. Bu yüzden aslında yola çıkıyorsunuz, açık denizde rotasız biraz rüzgara bırakıyorsunuz kendinizi. Elbette bu şarkı çıktıktan sonra düşündüğümüz ve yapmak istediğimiz onlarca tahayyül var. Lakin tahayyül ve hülya kelimeleri arasındaki dilemmadan da ayakta çıkmanız gerekiyor. 

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Hayatım boyunca tanımlamalarla hep bir derdim olmuştur. Bir duyguyu, içten gelen bir esintiyi kocaman haliyle ufacık kelimelerin içine sıkıştırmaya çalışmak, bence yaratıcılığı bloklayan, ruhun doğasına baskı yapan gereksiz bir sınırlayıcı. Benim dünyam kelimeler ve anlamlarından değil, “şey”lerden ibarettir. O şeylerin içine her şeyi koyabilirsiniz, ve bu çok özgürce. 

Leyl’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Yakın zamanda YouTube kanalım üzerinden cover parçalar paylaşılmaya başlanacak. Bu gibi yorumlalamalar haricinde 20 civarında sözü müziği hazır parçam var. Süreç içerisinde yeni tekli ve EP çalımalarımı dinleyicilerle paylaşmaya devam edeceğim. İkinci teklim Şubat ayı gibi çıkar diye umuyorum. 

Ezgi Barkın’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Leyl”i tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.