Bağımsız Sahne köşesinin altmış dokuzuncu konuğu, müziğin eğitiminden gelen ve zaman içinde hem kemanıyla orkestralar ile topluluklarda yer alan, hem de çeşitli sanatçılara eşlik eden, öte yandan vokaliyle de zaman içinde kendisini duyurmaya başlayan, şimdi ise Türk Sanat Müziği tınılı kendi eseri (nakarat kısmı Nabî’nin şiirinden alınan) ilk teklisi “Sabr-ı Sükûn”u dinleyicilerle buluşturan Ebru Söylemez… Söylemez ile Bi’Kuble için, müzik yolculuğunu, teklisini, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle Sabr-ı Sükûn’a kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? Bu bağlamda yurtiçi ve yurtdışındaki konservatuvar eğitiminiz, orkestra deneyimleriniz size müziksel anlamda neler kattı?
-İlk teklim Sabr-ı Sükûn’a kadar olan müzik yolculuğum enstrümantistlik üzerine kurulu aslında… Üniversite yıllarımda Müzikoloji ve Keman üzerine eğitim aldım. Lisans eğitimim sonrasında da yurtiçi ve yurtdışındaki virtüözlerle çalışma fırsatım oldu. Birçok fikir, birçok vizyon gözlemledim. Müzik yelpazemi genişletebilmem adına çok katkısı oldu. Hali hazırda hep şarkı söyleyen biriydim zaten. Sadece şarkıcılık adı altında yapmıyordum bunu…Geleneksel Türk müziği ve dünya müziklerine çok düşkünüm. En orijinal detaylara orada rastlıyorum hep ve bu beni daha çok heyecanlandırıyor. Bu yüzden bir süre sonra keman ve şarkıcılık kariyerimde etnik ve folk müziğe büyük bir yer açtım.
Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz ve Sabr-ı Sükûn’un oluşumu nasıl gelişti? Düzenlemeyi birlikte üstlendiğiniz Emrah Yılmaz ile yollarınız nasıl kesişti?
-İlham perilerim “Baskın basanındır!” diye kapımı çalınca çok vakit geçirmeden bu şarkıyı hayata geçirmeye karar verdim. Şarkının nakarat sözleri 1600-1700’lü yıllarda yaşamış Nâbi isimli bir şaire ait. Sözlere ilk rastladığımda hayran kaldım ve o an nakarat melodisi de beraberinde geldi. Hemen ardından girizgâh sözleri, ara melodileri ve introsunu yazmaya başladım. Bu aşamada, fikirlerine ve müzikal beğenilerine her zaman önem verdiğim dostum Emrah Yılmaz ile sürekli iletişim halindeydik ve onun tatlı müdahaleleri ve önerileriyle şarkıyı son haline taşıdık. Emrah ile uzun yıllara dayanan bir arkadaşlığımız var. İş arkadaşlığı ile başlayan ve dostluğa uzanan bir hikaye… Şarkıda emeği geçen herkes çok kıymetli. Bu şarkı tam olarak olması gerektiği gibi oldu. Dokunması gereken insanlar dokundu, ve bunu hiçbir karşılık istemeden yaptılar. İşte bu yaklaşım, yarınlar adına insana umut veriyor. Sonsuz teşekkürler.
Sabr-ı Sükûn ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
-“Sabr-ı Sükûn” ile ilgili, beklediğimden çok daha güzel, olumlu yorumlar ve dönüşler aldım. Şarkımın melodisinin, dinleyenlerin aklında hemen yer ettiğini ve mırıldandıklarını görünce çok mutlu oluyorum.
Klibi yöneten Sevinj Yusifova ve Kutay Akyürek ile yollarınız nasıl kesişti? Klibin oluşumu nasıl gelişti ve klip ile ilgili nasıl bir dönüşler aldınız?
-Kutay, üniversite yıllarından arkadaşım. Sevinj ile arkadaşlığımız, Yeldeğirmeni’ndeki “Hoş Atölye”mizde keman eğitimi vermeye başlamamla oluştu. Gözüne ve fikirlerine hayran kaldığım iki başarılı insan… Hem de çok yakın dostlarım. Şarkıya klip çekilecekse onlardan başkası çekemezdi zaten. İki fikir vardı aklımda. Sevinj ile oturup kafa patlattık. En son Şile’de çekelim kararı aldık. Klip çekimi gibi değil de arkadaşlarımla keyifli vakit geçirmeye gitmişiz gibiydi. Şarkı ile klip birbirine o kadar yakıştı ki, izleyen herkesten, “Şarkıyı kliple birlikte dinleyince çok daha etkileyici oluyor!” gibi yorumlar aldım. Gerçekten de öyleydi.
Bununla birlikte müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturuyorsunuz. Bu bağlamda bu durum size özgür bir alan sağlıyor mu?
-İlk teklim olduğu için, sürecin nasıl işlediğini gözlemleyebilmek ve önümü görebilmek adına, şarkımı bağımsız olarak yayınlamak istedim.
Müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturmanın sizce bir müzik firması aracılığıyla buluşturmak arasındaki fark nedir? Artıları, eksileri nelerdir?
-Bir üretimi bağımsız veya şirketten çıkarmak arasında büyük farklar var. Özellikle henüz tanınmamış biri iseniz bu durum dezavantajları beraberinde getirebiliyor. Şirketle çıkarsanız görünürlüğünüz artıyor. Fakat iş güzelse ve bir akışı, devamlılığı var ise yol yine aynı yere çıkıyor bence. Belki biraz geç oluyor ama netice değişmiyor. Kendi yolumun da kolaylıkla ve güzelliklerle akmasını diliyorum. Elbette öğreneceğim çok şey var. Merakla bekliyorum.
Ayrıca çeşitli şarkıları yorumlayıp YouTube hesabınızda paylaşıyorsunuz. Sizce YouTube, yorumlarınızı duyurmada etkili mi?
-YouTube’da şarkılarımı duyurmak konusunda büyük bir etki görebildiğimi söyleyemem. Bu tarz platformlarda istikrar ve görsel çok önemli. Prodüksiyon işi. Bu konuda biraz geri kalmış olabilirim ama kısa zamanda arayı kapatmayı planlıyorum.
Diğer yandan Trio Tonne, Feride Berin Öğet ile Füruzan Duo ve gitar virtüözü Doruk Okuyucu ile de çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Bu projelerin oluşum süreçleri nasıl gelişti ve size müziksel anlamda neler kattı?
-Trio Tonne, enstrümantal olarak yer aldığım projeler arasındaki kreatif oluşumlardan biri oldu. Artık aktif olarak müzik yapamasak da, o proje yaratıcılığımı ve kendi müzikal rengimi ortaya koyabildildiğim keyifli bir oluşumdu. Füruzân Duo, Piyano-Keman birlikteliği ile hala aktif olarak ürettiğimiz ve sahne aldığımız bir proje. Hem etnik hem de klasik çalım tarzı ile “İran aşk şarkıları”ndan derlediğimiz ve düzenlediğimiz bir repertuar hakim. Bu aşamada Feride Berin Öget ile olan birlikteliğimizden çok memnunum. Kendisi hem çok yakın arkadaşım hem komşum hem de müzik partnerimdir ve çok kıymetli bir müzisyendir. Doruk Okuyucu ile Flamenko & Türk Müziği sentez projemiz aktif olarak devam ediyor. Çalışmalarımızı bir albüm çatısında topladık. Çok güzel tınılar ve anlamlar içeren, içimize çok fazla sinen bir çalışma oldu. Çok yakında müzik severlerle buluşturmayı planlıyoruz. Bu projede, sesimin kuytu köşelerini ve müzikal anlamda renklerimden birini keşfettiğimi düşünüyorum. Doruk, müzikal anlamda çok güzel uyuştuğum, çok yetenekli ve ülkemiz için çok değerli bir müzisyen. Yollarımız kesiştiği için çok mutluyum.
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
-Kendi müziğimi, işin içine ses rengim ile yorumumu da katarak değerlendirmek isterim. Olabildiğince yalın, samimi, özgün ve “Ebru gibi“ tanımlıyorum.
Sabr-ı Sükûn’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
-Beste yapmak benim için yeni ama şu an için durduramadığım ve durdurmak da istemediğim birşey. Birçok şarkı birikti. Farklı tarzlarda yazdığım şarkılar da var ve kendime yakıştırdığım sürece ister chill-out olsun ister türkü olsun, hepsini söylemeyi ve dinleyicilerimle buluşturmayı istiyorum. Ebru Söylemez, ilk çıkış şarkısı ile müzik sistemi içindeki kalıplara ve kurallara sıkışmak zorunda değil. Her gün değişiyoruz ve yenileniyoruz. Bu bağlamda dozunu kaçırmadan, sürprizlerle dolu olabilirim!
Ebru Söylemez’e bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Sabr-ı Sükûn”u tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle