Röportajlar

Bağımsız Sahne #8 : Tuvana Ceylan ile bir röportaj…

Bağımsız Sahne’nin sekizinci konuğu, YouTube’da yayınladığı yeniden yorumlamalarıyla dikkat çeken ve 2020’ye üç tekli ile (Puslu Hal, Kelam ve Ah Bir Ataş Ver -Hazar Altın ile-) giren; bununla birlikte dinleyicilerin Kezzo’nun Yangın klibinden de hatırlayacağı ve Çingeneler Zamanı müzikalinde de oynamaya devam eden Tuvana Ceylan ile Bi’Kuble için müzik yolculuğunu, aldığı geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.

Öncelikle Puslu Hal’e kadar olan müzik yolculuğunuzda neler yaptınız? 

-Fazlasıyla “puslu” bir arka planı olduğunu söyleyebilirim. Bunu doğrudan olumsuz olarak nitelendirmesem de kaotik ve belirsiz anlamında kullanmak doğru olur. Aslında “Puslu Hal” hem bir milat hem de çok öncesinde atılmış ana bir adımın sadece sürüncemesinden ibaret. Öncesinde gitar, kısa dönem caz armonisi, yarı zamanlı konservatuarda 2 sene Klasik Türk Müziği öğrenimim oldu.Bu öğrenimler benim yolumu açacak anahtar kelimeleri edinmemi sağladı. Farklı müzik disiplinlerinden beslenen ve farklı enstrümanları denemeyi seven biri olarak yaklaşık 3 sene önce kendi bestelerimin ve düzenlemelerimin kayıtlarını almaya başlamıştım ve ufak ufak yayınlıyordum. Ama artık teknik açıdan bu kayıtların kalitesi yetersizdi, böylece arkadaşlarımı toplayıp hayalini kurduğum işe girişmeye karar verdim.

Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz?

-Aslında dediğim gibi bu benim için artık atılması gereken bir adımdı. Müzisyen olarak hele ki ana akım müziği temsil etmiyorsanız ve sürekli öğrenmeye, gelişime açsanız kamusal alana çıkma sürecinde kendi içinizde çok fazla ikilemle baş başa kalıyorsunuz. Alter egonuz sürekli o adım için sizi engelliyor. Ne kadar düşünmek istemesen de talebi karşılayıp karşılayamayacağın önemli bir konu oluyor. Ama sonuçta yaptığım şeye ve kendi üretimlerime her zaman saygı duymayı birinci koşul kabul ettiğimden hiç günün modasına uymayı düşünmedim. Bir de çevremde bunu birlikte gerçekleştirebileceğim iyi müzisyenleri ve dostları bulunca artık harekete geçmemek hayata karşı ciddi bir riyakarlık olurdu.

Bununla birlikte düzenlemelerinizi de ağırlıklı olarak kendiniz yapıyorsunuz, bu durum sizi özgür bir alan sağlıyor mu?

-Hem de nasıl! Bu önemli bir konu. Ben ufak yaşlardan beri bir parça dinlerken kafamda alt yapısını, bası, ritmi, ana melodisini; ne varsa bilinçsizce, genel tabiriyle “kulaktan” şekillendiriyordum. Gitar öğrenme, özellikle caz gitar öğrenme sürecinde işin matematiğini yani “armoni” dediğimiz yapıyı anlamak ve zamanında beynin farkındalığı olmadan betimlediği müzikal simetriyi zemine oturtmak o kadar keyifliydi ki; ve inanılmaz kapılar açan,seni herkesin karşısında dimdik tutan bir edinim bu. Sonra yarı zamanlı konservatuar sürecinde üstünkörü de olsa halk müziği ve Türk müziği teorisiyle yani nazariyatla tanışma şansım oldu. İşte o zaman düzenleme-kompozisyon konularının beni müzikte en çok heyecanlandıran şeyler olduğunu farkettim. Kafandakileri uygulayabilecek ve verecekleri fikirlerle parçaları geliştirebilecek iyi müzisyenleri yakaladığında birlikte ortaya ruhlu bir iş çıkarmak kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle şarkıları beraber kaydettiğimiz arkadaşlarım Mustafa Yavuz, Besim Talı, Eralp Kandemir ve Hazar Altın’ı anmazsam benim de burada konuşmamın hiçbir anlamı olmaz.

Kelam ve Ah Bir Ataş Ver teklilerini arka arkaya yayınladınız ve Ah Bir Ataş Ver’de Hazar Altın da size eşlik etti. Kendisiyle yollarınız nasıl kesişti?

-Kelam’ın değeri bizde çok ayrı. Tüm güzellikler ve yaşadığım zorluklar bir tarafa kendimi böylesine doğru temsil eden bir iş çıkardığım-çıkardığımız için çok mutluyum. Daha fazla konuşmadan röportajı okuyanları “Kelam”ımı dinlemeye davet edeyim. “Ah Bir Ataş Ver”in ilginç bir hikayesi var; aslında Hazar’la biz yüz yüze hiç görüşmedik. Bursa da yaşıyor bildiğim kadarıyla. Kendisi Instagram’da beni bulmuş, etno-jazz vokal tarzımı sevdiği için yaptığı caz düzenlemenin üstüne söyleyip söylemeyeceğimi sordu. Düzenlemeyi çok beğendim; çok yetenekli, genç bir müzisyen. Gönderdiği kaydın üstüne söyledim ve böylece hayatımda hiç görmediğim bir müzisyenle ortak bir iş yapmış oldum.

Teklilerinizle ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?

-Geri dönüşler çok güzel. Beni en çok sevindiren ise müzikle içli dışlı olan birinin de, yalın bir dinleyicinin de verdikleri “Şarkılarında beni içine alan,genel akışın dışına çıkaran bir büyü var!” tepkisi. Dinleyeni başka bir gerçekliğe sevk etmek, düşündürmek; hatta belki bununla rahatsız etmek benim ana amacım.

Tüm teklilerinizi bağımsız olarak yayınladınız. Müziğinizi bağımsız olarak dinleyicilerle buluşturmanın sizce bir müzik firması aracılığıyla buluşturmak arasındaki fark nedir? Artıları, eksileri nelerdir?

-Şu an bunu öngöremiyorum maalesef. Ben de bu konuda emekleme dönemindeyim aslında. Bağımsız olmak inanılmaz bir özgürlük alanı yaratıyor fakat bir şirketle çalışmanın da en azından yolun başında yaptığın işi daha fazla insana ulaştırabilme gibi bir avantajı vardır diye düşünüyorum. Ben bu aşamayı daha organik yollarla halletmeye çalışıyorum, haliyle bir tık zaman kaybettiriyor.

Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?

-Başlığa indirgemekse mevzu, müziğimin net bir başlığı olsun istemiyorum; sürekli devinim halinde çünkü. Ama orada burada etiketleme yaptığımda “world, etno-jazz, soul, folk, groove, fusion” gibi etiketleri kullanıyorum. Daha fazla şarkıyla bu aidiyetler artacak ya da daha doğru tabirle yok olacak diyelim. Ama benim için benim müziğim “Varlığımızı temsil eden her şeyi hatırlatma çabası”ndan ibaret.

Sizi ayrıca Kezzo’nun Yangın klibinde de izlemiştik. Klipte yer alma süreciniz nasıl gelişti ve nasıl geri dönüşler aldınız?

-Aaa, beklemediğim tatlı bir soru! (gülüyor) Hüsnü (Kezzo) ve eşi Buse çok yakın arkadaşlarım; onlara da buradan selam göndermiş olayım. Ahbaplık dışında Hüsnü’nün müziğini çok seviyorum.Bir sohbet sırasında Yangın’ın klibi hakkında konuşurken Hüsnü kadın bir oyuncu aradığını ve kafasındaki fikri söyledi. Ben de daha önceden tiyatroyla uğraştığım için atladım. Aslında kendi aramızda “geyik” olarak başlayan muhabbet bir baktım gerçek olmuş, klip süreci çok hızlı gelişti.

Şu anda Çingeneler Zamanı müzikalinde rol almaya devam ediyorsunuz, müzikale dahil oluşunuz nasıl gelişti ve sizin için nasıl bir deneyim oluyor?

-Hüsnü’lerle eş zamanlı tanıştığım aynı ekipten ses mühendisi arkadaşımız Barbaros, Türkiye’de Kumbara Görsel Sanatlar’ın yaklaşık 2 yıldır sahneye koyduğu Çingeneler Zamanı müzikalinin bir önceki sesçisiydi. Bir gün bana bir oyuncu açığı olduğunu söyledi ve her şey böyle gelişti. Bu tarz durumlarda çevrenizdeki insanlarla koordine olmak anlayacağınız üzere çok önemli. Çingeneler Zamanı zaten çok sevdiğim bir filmdi, tek tereddütüm uzun dönem tiyatro da yapmış, şarkı da söylemiş biri olarak bu ikisini nasıl birlikte götüreceğim konusuydu. Müzikal apayrı bir ekoldü ve bunu kesinlikle deneyimlemek istiyordum. Sonuç olarak sanat yönetmenimiz Andrea Primavera’nın harika uyarlaması,yönetmenimiz Vural Bingöl ve süpervizörümüz Arzu Kurnaz Bingöl’ün emeği, vizyonları ve özverili yaklaşımlarıyla neredeyse ülkenin her yerinde güzel bir izleyiciye oynayıp dolu dolu bir sezon geçirdik. Ekip arkadaşlarım çok yetenekli oyuncular,müzisyenler ve dansçılardan oluşuyor. Hepsini çok seviyorum. Bu sezonu kapattık, gelecek dönem devam edeceğiz.

Ah Bir Ataş Ver’den sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?

-Tabi ki, besteler de aranjeler de gelmeye devam edecek. Şimdilik var olanları bir sindirelim. Vakti gelince onlar hakkında da konuşacağız.

Tuvana Ceylan’a bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. Kendisinin teklilerini Spotify başta olmak üzere tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.