İzmir’in hala çalışmalarına devam eden; Merve Çilingir’in kuruculuğu ve Kerem Işık’ın genel yayın yönetmenliğiyle pek çok kitabı geride bırakan başarılı yayınevlerinden Livera Yayınevi’nden yayınlanmış olan kitaplardan özellikle roman ve öykü alanında olan kitaplarını beğeniyle takip eden bir okur olarak art arda okuduğum ve ilk olarak 2022’de yayınlanan iki kitabı bir arada alıp yazmak istedim.
Çünkü her iki kitapta da geçmiş dönemlerden kesitler, fragmanlar ve kişiler gayet ustalıkla kullanılmış. İki kitap da anlattıkları dönemlere dair bilgileri romanın içinde veriyorlar. Fransız yazar Pascal Quignard’ın L’amour La Mer (Aşk, Deniz) adlı kitabı, yazarın aşk, mitoloji ve tarih üzerinden insanın içsel deneyimlerine dair derin ve şiirsel bir keşfi olarak öne çıkıyor. Kitap, Quignard’ın kendine özgü üslubuyla aşkın ve denizin metaforik ve gerçek anlamda birbirine nasıl bağlı olduğunu irdeliyor. Antik Yunan mitolojisinden efsanelerle aşk ve deniz arasında bağlantılar kuran Quignard’a göre deniz tanrıları, deniz canavarları, aşk tanrıları gibi figürler, insanın derin korku ve arzularını temsil eden simgeler olarak yer alıyor. Ayrıca denizi özgürlüğün ve bilinmeyenin alanı olarak anlatan Quignard, aşkı da benzer şekilde insanların sınırlarını zorlayan bir deneyim olarak sunuyor.Aynı zamanda aşkın insanı kendi sınırlarını zorlamaya, tehlikelere atılmaya ve keşfedilmemiş duygulara doğru nasıl ittiğini anlatıyor. Quignard bu eserinde, tarihsel ve mitolojik figürler üzerinden insanın deniz ve aşk karşısındaki zayıflığını, tutkularını ve korkularını anlamaya çalışır. Antik Yunan mitolojisinden efsanelere ve antik aşk hikayelerine kadar uzanan geniş bir tarihsel çerçeve kullanıyor. Deniz ve aşk, birbirine benzer şekilde hem özgürleştirici hem de tehlikeli unsurlar olarak alınıyor, ona göre deniz gibi aşk da insanı içine çeken, keşfedilmemiş ve uçsuz bucaksız bir alandır. Özetle, Aşk, Deniz; Quignard’ın lirik ve derinlikli anlatımıyla aşkın ve denizin birbirini nasıl tamamladığını, insanı nasıl dönüştürdüğünü ve onu nasıl sınırlarının ötesine taşımaya zorladığını anlatan etkileyici bir eser oluyor. Aşk, Deniz bu bağlamda aslında zor bir durumu başarıyor. Hem tarihin içinden bilgileri verip hem de ona paralel bir anlatım oluşturmak kolay değildir ancak burada hem özellikle ara bölümlerin başlarında yapılan anlatımlar hem de bunların yer yer şiirsel bir şekilde alınması eseri o bilgilerle birlikte ete kemiğe büründürüyor. Öte yandan burada tabii ki çevirinin de önemi büyük. Bu noktada çevirmen S. İpek Ortaer Montanari’ye de değinmek isterim. O şiirselliği gayet güzel bir şekilde çevirmesi eserin bir bütün olarak anlaşılmasını sağlayacaktır. Selby Wynn Schwartz’ın 2022’de yazdığı ve The Booker Prize 2022 uzun listesinde yerini alan After Sappho “Sappho’nun İzinde” Ayşenur Bilgen çevirisiyle Livera Yayınları’ndan yayınlandı. Bu romanda da aslında geçmişten günümüze bir panaromayı görürken bu sefer rotamızı kadın sanat insanlarına çeviriyoruz. Kadın sanat insanlarının tarih boyunca karşılaştıkları mücadeleleri, arzularını ve başarılarını antik Yunan şairi Sappho’nun şiirsel ruhundan ve feminist vizyonundan esinlendikleri üzerinde duran kitapta bu sanat insanlarının Sappho’nun mirasını takip ettiği çeşitli alıntı ve anlatımlar ile bütünleşiyor. Roman, ataerkil toplumun kadınları nasıl şekillendirdiğini ve onların yaratıcı çabalarını nasıl kısıtladığını sorgularken özellikle Virginia Woolf, Colette, Sarah Bernhardt gibi sanatçılarımızın yaşadıkları, yer yer Sappho’dan alıntılarla isabetli şekilde bağdaştırılıyor. Bilgen de bu anlatımı özenli çevirisiyle destekliyor. Kitaptan sonra ne zamandır ertelediğim Colette’in Cicim romanını da okumak istedim. Bu yazıdan sonra o kitabı okuyacağım. Her iki esere de bir romandan da öte bir edebi deney demek isterim. Son olarak, her iki kitabın editörü Emrah Tokcael’in hatasız çalışmasının altını da çizmiş olayım.
Yorum Ekle