Çocukluk yıllarından beri birlikte müzik yapan ve zamanla son haline gelen Alternatif Rock grubu Yoklukta Gider, tekli ve EP çalışmalarıyla dinleyicilerin beğenisini kazanmaya devam ediyor. En son “Evvelden Halüsinasyonlar”ı Avrupa Müzik etiketiyle buluşturan Yoklukta Gider grubu ile Bi’Kuble için, müzik yolculuklarını, yeni teklilerini, aldıkları geri dönüşleri ve gelecek çalışmalarını konuştuk.
Öncelikle yollarınız nasıl kesişti ve Yoklukta Gider grubunun oluşum süreci nasıl gelişti? Bu bağlamda Barkod ismiyle kurulmanız ve yeni isminize geçmeniz nasıl gelişti?
Alaz Dedeoğlu (klavye): Ben Alaz Dedeoğlu. 1 Ağustos 2002 Antalya doğumluyum. “Yoklukta Gider”de klavyeleri çalıyorum. Yıllar önce müziğe gitar çalarak başladım, daha sonra farklı enstrümanlar da öğrenmeye çalıştım. Şans eseri “Yoklukta Gider” grubuna dahil oldum. Kafalarımız inanılmaz, her tarz var. Aramızda uyumumuz belki de bizi biz yapan şey, uzun zamanda burada olurum herhalde.
Atakan İlgör (bas gitar): Selamlar, ben Atakan! 11 Kasım 2002 Balıkesir doğumluyum. “Yoklukta Gider” grubunda bas çalıyorum. Uzun yıllardır müzikle iç içeyim. Bunun öncesinde çok farklı ekiplerle ve müzik tarzlarıyla tanışsam da “Yoklukta Gider” grubunda kendimi buldum, Yaklaşık 2 yıldır beraberiz. Grupça, yaptığımız müziğe genel hatlarıyla alternatif desek bile çok farklı yerlere evrilebilecek potansiyele sahip. Ne çeşit işler çıkacağını biz de merakla bekliyoruz.
Batuhan Karahan (ritm gitar): Selamlar, ben Batuhan! 6 Eylül 1996 Balıkesir doğumluyum. Müziğe kardeşim Tunahan’nın gitar çalmaya heveslenmesi sayesinde başladım. Eve alınan ilk klasik gitar ve internetteki programlar o zamana kadar hayatında müzik bile dinlemeyen beni bağımlılık derecesinde müzik tutkunu yapmıştı. “Yoklukta Gider”in kurucularından biri olmakla beraber enstrümanistliğimizden ziyade grubun iç ve dış ilişkilerinde daha çok rol oynuyorum. Yükselmekte olan grafiğimizle birlikte ilerleyen zamanlarda daha güzel işlere imza atacağımızdan hiç endişem yok.
Buğra Gök (vokal): Selamlar, ben Buğra! 22 Şubat Balıkesir doğumluyum. Müziğe arkadaşımın kurduğu bir gruba dahil olarak başladım. Sonraki dönemlerde “Yoklukta Gider” ‘in temellerini atacak olan grubu Batuhan Karahan, Tunahan Karahan ve Tuğkan Gümüştekin ile kurdum. Şu anda da halen “Yoklukta Gider”in vokalistliğini, söz yazarlığını ve Tunahan ile birlikte de bestelerini yapıyorum. Müziğimizi kendimizi bulma yolculuğumuzun notalara dökülmüş hali olarak görüyorum. Zaman bizi neye evirir bilinmez, doğru yerlere savrulmak dileğiyle…
Ceyhun Derbay (davul): Merhaba ben Ceyhun Derbay. 1995 Ankara doğumluyum. ”Yoklukta Gider” grubunda davul çalıyorum. Lise yıllarında bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine davul ile tanıştım. Grubumuzun solisti Buğra ile bir müzik markette tanışmamızdan sonra, “Yoklukta Gider” maceramız başlamış oldu. Kendi benimsediğimiz tarzın dışına çıkmadan bu mecrada yer edinmeyi başaracağımızı düşünüyorum.
Tunahan Karahan (solo gitar): Merhabalar ben Tunahan Karahan. 7 Aralık 1998 Balıkesir doğumluyum. 8 yıldır müzikle iç içeyim. Ana Enstrümanım elektrik gitar “Yoklukta Gider” grubunda en başından beri varlığımı sürdürmekteyim. Aynı zamanda grubun beste üreticilerinden biriyim. Gitarist olsam bile, ürettiğimiz şarkıların ya da yazılan şarkıların aranje ve trafiğini, genelde Buğra ile de olsa ilk aşamalarda zaman zaman grupla son aşamalarda ise kesin grupla olmak üzere belirliyoruz. “Yoklukta Gider”in tam olarak netleşmemiş bir tarzı olduğunu söyleyebilirim. Belkide bir “Yoklukta Gider” albümü ilerleyen zamanlarda gün yüzüne çıkabilir, bunu da zamanla birlikte yaşayıp göreceğiz…
Buğra Gök: Her ne kadar, biyografimizde 2012 yazsa da, aslında o yıllarda sadece bir müzik fikri genel olarak grubun kafasında vardı diyebilirim çünkü grubun tüm üyeleri o zamanda tanışmamışlardı. O tarihi ortalama bir tarih olarak hemen hemen gruptaki herkesin aklında müziğin ve onu yapmanın yer ettiği bir tarih olarak belirtebilirim. Asıl başlangıcı sizlere anlatayım. 2014 yılları civarında ilkokuldan beri arkadaşım olan Tuğkan’ın bir lise grubu kurma isteği içinde olduğunu biliyordum. Onlar grubu kurduğu sırada ben sadece Tuğkan’la onların dükkanında beraber gitarla takıldığımızı söyleyebilirim. Kurdukları grup “Mancuerda” isminde bir lise grubuydu ve ben de o grupta yer almak istiyordum bunu Tuğkan’a söylediğimde bir sonraki çalışmalarında yer alabileceğimi söyledi. Hepimizin arayış içinde olduğu bir dönemdi, müzikte bulacağımız bir arayış olduğunu bilmiyordum, daha doğrusu bu kadar ilerleyeceğimizi. Ben sadece şarkı söylemek istiyordum ama o stüdyoya girdikten sonra hayatımızın yönü büyük ölçüde değişti. Bir farkındalıktı belki de, bu işi yapmak isteyişimin, isteyişimizin farkındalığı. Burada biz diye bahsediyorum ama bu grubun ismi ve ömrü çok uzun olmadı bir iki stüdyo çalışmasından sonra dağıldık daha doğrusu bir değişim geçirerek 3 kişi olarak, içerisinde gitarda Tuğkan, vokalde) ben ve basta Oğuzhan Varsak olarak bulunduğumuz ve baterist olmayan bir grup kurduk. O grubun ismi ise “Censored” idi. Yapmak istediğimiz şey başından beri kendi şarkılarımızı yazmaktı aslında. O dönemlerde daha çok Türkçe Rock, Thrash Metal türünde şarkılar çalıyorduk ve stüdyolarda geçirdiğimiz 1-2 saat bizi tatmin etmiyordu. Tuğkan’la eskiden beri arkadaş olduğumuzdan ailemiz de yakındı, sıkça birbirimize gidip gelebiliyorduk. Bu sıklıklıklar müzik yapma isteğimizden dolayı çok artmıştı ve tahmin edeceğiniz üzere yaptığımız müzikler evde yapılabilecek türden şeyler değildi. Bu sebeple ailelerimizi büyük ölçüde rahatsız ediyorduk. Ailelerimiz arasında da büyük sıkıntılar başlayınca, Tuğkan’dan hiç tahmin edemeyeceğim ve tek başına da cesaret edemeyeceğim bir fikir çıktı. Kendi stüdyomuzu açma fikri. Tabii insan lisedeyken deli cesaretiyle her şeye ayakları yere basar şekilde karar veremiyor. Belki de böyle şeyler için böyle başıboş kararlara ihtiyaç vardır, onu da bilemiyorum, çözemediğim bir olay ama bu karar önümüzdeki sebeplerden dolayı mantıklı gelmişti ve o dönemde Balıkesir’in underground sayılabilecek ilk stüdyosunu 2015-2016 yılları arasında bir şekilde, yalıtımlarını dahil bütün iç dizaynını ve inşasını da kendimiz yaparak kurduk. Burada daha anlatabileceğim birçok detay var ama buraları hızlı atlıyorum. Stüdyoyu kurmuştuk kurmasına ama bir vokal, bir gitar bir de bas olarak yeterli değildik.Birkaç ay sonra benim okulumda konser vermeye de karar verince çok hızlı şekilde birkaç kişi daha bulup tam bir grup olmuştuk. O yıl tek bir konser için muazzam bir hazırlık içindeydik o konsere çıktıktan sonra sahne tozununun tadına bakmıştık diyebilirim. Bu bir sonraki aşama gibi bir şeydi. Daha sıkı sarılmıştık müziğe. O yıl ilk şarkımız olan “Hitman” isimli bir tekli ve ardından gelen bir tekli olmak üzere “Fall Up”ı bağımsız olarak yayınlamıştık. İlk şarkılarımız İngilizce’ydi, bestelerini ve sözlerini ben yazıyordum, eser ortaya çıkarabilmekten dolayı mutluyduk ama devam eden aylarda yaz tatili de araya girince ayrılığın da etkisiyle grup dağılma noktasına gelmişti. Bu dönemlerde Oğuzhan Varsak’la da yollarımızı ayırmıştık, yeni ve geçici birkaç isimle çalışmalarımıza devam ettikten sonra mezun olmamıza yakın stüdyomuzu kapatma kararı aldık, benim de o dönem İzmir’e taşınma planlarım vardı. Tuğkan ise burada kalmayı düşünüyordu! Grubu dağıtmıştık. Bu dönemde şu anda da aktif olarak beraber çaldığımız Batuhan Karahan ve Tunahan Karahan’nın kendilerine ait, kurucu oldukları bir grup vardı. İsimlerinin “Asonans” olduğunu mezuniyetimde çaldıklarında öğrendiğim bu insanlarla tanışmam sahnelerini bir nevi işgal etmemle olmuştu, sahneye gelmeyi ve bir şarkı okumayı teklif etmiştim, kabul ettiklerine pişman olacakları bir deneyim yaşatarak bilmedikleri bir parçanın nakaratını çok kez çalmıştık ve ilk sahnemiz de grupça böyle oldu diyebilirim. Tabiiki de bu saygısız bir hareketti ama aramızda nefrete dayalı da olsa ilk arakadaşlık ilişkisi burada atılmıştı. Mezuniyetimden sonra neredeyse kavgaya varacak diyaloglar yaşadık. Yaz dönemine girene kadar görüşmedik. Lise bittiğinde ise başta benim olmak üzere Tuğkan’la ikimizin hayatımızda birkaç plan değişikliği oldu bununla birlikte ben Balıkesir’de kalmaya karar verdim. O yaz Asonans grubuyla aramızdaki nefret ilişkisi gerek grubun davulcusu Altuğ Öner gerekse, gitaristi Batuhan’la görüşmemiz doğrultusunda bir arkadaşlık ilişkisine dönüşmüştü böylece beraber stüdyoya girmemiz de kaçınılmaz olmuştu. Tuğkan’nın da bize katılmasıyla aslında şuanki grubumuzun en sağlam temelleri atılmıştı. Tunahan, Batuhan, ben ve Tuğkan her birimiz, birbirimizin en yakın arkadaşı olmuştuk, aslında bu arkadaşlık kendi adıma hayatımda müziği iki yıllık bir heves olmaktan çıkaran şeydi. Beraber eğleniyorduk ama yeterli gelmedi. Batuhan’la kendi şarkılarımız hakkında ve daha çok yazmak istediğimiz hakkında ve stüdyomuz hakkında konuştuğumuzda, onun deyimiyle o bundan etkilenmişti. Daha sonraları bize kapattığımız stüdyoyu tekrar açma fikrini sundu hem de aynı yerde… Başlarda bu fikre pek ısınamamıştım fakat yaklaşık bir hafta sonra kendimi eski yerimizi yeniden kiralamış ve stüdyo inşa ederken bulmuştum. Gerçekten ilginç dönemlerdi, bir şeye karar veriyor ve yapıyorduk. Sonuçları düşünmemenin nerelere varabileceğini aklımızdan geçirmediğimiz zamanlardı, kendimize çok güveniyorduk, şu andan bile fazla olduğunu söyleyebilirim. Sizi bilmem ama ben bazen cahil cesaretinin belli rastlantılar sonucu bile olsa insanı iyi yerlere sürükleyebileceğini düşünüyorum. Büyük bir kumardı aslında, şu an kazanıyor muyuz bilemem ama tam ortasında olduğumuzu hissediyorum. İnşaat bittiğinde stüdyo kapısında iki isim yazıyordu Censored ve Asonans. O yıl neredeyse Balıkesir’deki her lisede konser verdik ve daha çok Türkçe Rock yapmaya başlamıştık ismimizi de bu yönde değiştirmek, türkçe yapmak istemiştik böylece afişlerde çokca kullandığımız barkod çizgilerinden esinlenerek “Barkod” ismi ortaya çıkmış oldu. O senenin sonuna 2017’lere doğru ilk ses kartımızı alıp kendi şarkılarımız üzerinde çalışmaya başladık ve daha sonraları hepsini yayınlayacağımız demolar aldık. Bağımısız şekilde Türkçe Rock türünde yaklaşık 10 tane şarkı yayınlamıştık çevremizden aldığımız tepkiler güzeldi biz de ışık görüyorduk. Zaten devam etmemizdeki en büyük etkenlerden biri de yaptığımız işin bizi heyecanlandırıyor olmasıydı. 2017 yıllarının ortalarına doğru bulunduğumuz yerden ayrılıp kendimize merkeze biraz uzak bir mesafede bir yer kiralayarak stüdyo çalışmalarımıza orada devam ettik. Bu dönemlerde tarz ve tarzın önemi konusunda düşünmeye başladık ki bu süreç iki yıl kadar sürecekti. Uzaktaki stüdyo yani ben adına öyle diyorum, bize iyi gelmemişti. Bir grup olmakla ilgili ilk ciddi sınavları orada vermiştik, grup içi tartışmalar ve arayış içinde olmanın verdiği stresten ötürü sürekli bir huzursuzluk bunu takiben bir belirsizlik hakimdi. O zamanların üretim açısından somut ürün çıkarma açısından sağlıklı bir zaman olmadığına ama aynı zamanda piyasayı inceleme ve kafa yapısı bakımından hepimizi değiştirmesi bakımından bir açıdan da tecrübe verici olduğuna eminim. Neyse ki yılın sonuna doğru geldiğimizde birbirimizi terketmek yerine o stüdyoyu terketmiştik. Stüdyoyu terkedince aramızdaki sorunlar bıçak gibi kesilmese de havalar biraz daha durulmuştu. Yeni bir stüdyo arayana kadar geçirdiğimiz sürede, tarz konusu üzerinde biraz daha araştırma ve incelemeler yaptık. Yaklaşık bir aylık bir aramanın sonucunda şu an halen içinde çalışmalarımızı sürdürdüğümüz stüdyomuza yerleştik. Bu stüdyo hepimize uygun bir konumdaydı, beraber geçirdiğimiz vakitler artınca eskisi gibi çalışmalarımıza devam ettik. Geneli rock olmak üzere birçok farklı tarz üzerinde çalışmalar yaptık demolar, yayınladık. İlerleyen süreçlerde davulcumuzla yollarımızı ayırdık, şu anda da beraber çalıştığımız davulcumuz Ceyhun Derbay ile yollumuza devam ettik. Daha sonraları Tunahan, gruptan ayrılma kararı aldığını açıkladı, kendisi Alternatif tarzda devam etmek ya da hayatını farklı bir yönde çizmek istiyordu. O zamanlar beste ve sözleri ben yazıyordum ve her tarzı deneyimlemeye çalışarak ordan oraya sürükleniyordum, sürükleniyorduk diyebilirim.
Bir tekli yayınlamaya nasıl karar verdiniz? Bu bağlamda “Durmadan Kuralsızca”nın oluşum süreci nasıl gelişti? Kınay Production projesi Bi’Yetenek Kim’e katılmaya nasıl karar verdiniz? “Durmadan Kuralsızca” ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Buğra Gök: Aslında “Durmadan Kuralsızca” bir karar üzeri çıkmayan, doğal nedenlerle grubun neredeyse dağıldığı bir dönemde, bir sanatsal beslenme ihtiyacından dolayı söz ve bestesini ne kadar ben üstlensem de Tuğkan’ın da yazımında büyük katkısı olan bir şarkı olarak ortaya çıktı. Bir karar değildi, yarışma gibi bir şey için hiç yazılmamıştı ama kabul etmek gerekir ki hayatımızdaki dönüm noktalarından biridir. Hem kendisiyle, hem de sebep olduklarıyla bu şarkı bizim için önemlidir. O sıralarda internette “Bi’Yetenek Kim”in ilanını görünce “Durmadan Kuralsızca” isimli içinde indie esintileri bulunuduran ilk şarkımız olan eserle katıldık. Yarışmaya şarkımıza ve tarzımıza uygunluğu açısından uzun süredir de üzerinde düşündüğümüz bir isim olan Yoklukta Gider ismiyle katılmıştık. İsim konusunda bir parantez açmak isterim, o zamanlarda Tunahan’ın da gruptan ayrılmasıyla belli bir kararlar zinciri gerçekleştirerek şu ana kadarki tecrübelerimizden ve hayat yolcuğumuzdan da yola çıkarak bu isimde bir karar kılmış, tarzımızı başta ben olmak üzere bu kararlar üzerine giyimimize kadar değiştirmiştik. Önümüzde olan oylama sürecinden ikinci olarak ayrıldık ve ilk 10’a girenlerin katıldığı yarışmanın ikinci bir etabı olan da İstanbul’da İf Beşiktaş’da yapılacak sahneye odaklanmaya başladık, ilk 10’ giren herkes sahnede kendi şarkısını çalmaya hak kazanmıştı. Bu güzel bir şeydi. Bizim grup için adeta bir itici güç olacak ve profesyonel anlamda evrilmemizi sağlayacak ilk adımdı. Hazırlıklar başlamıştı, bu sırada Tunahan da aramıza tekrar katılmıştı. Yaklaşık 2 haftalık bir çalışmanın sonucunda gerek soundlarımızla, gerek de sahnedeki tarzımızla yarışmaya hazır hissediyorduk. İlk defa bu çapta ciddi bir sahneye çıkacağımız için heyecanlıydık, yarışma günü gelince yola çıktık, yol boyunca sahne hakkında ve parça hakkında konuştuk. Biraz ince eleyip sık dokuyan hallerimiz vardır özelliklede bir işin sonuna yaklaşırken sorunları görme ve pratik şekilde çözüme ulaştırma konusunda iyiyizdir. O yüzden son ana kadar rahatlamak hepimiz için biraz zordur. IF Beşiktaş’a vardığımızda, sahneye çıkıp sahneyi hissetmiştik, zor bir gün olacağı da kesindi ki öyle oldu da. Birbirinden iyi sahneler izleyip sahneye çıkmıştık. Gece sonunda güzel bir çalışmanın sonucunu alarak 3. olarak evimize doğru yola çıkmıştık. İlk 3’e girenlere verilen ödüllerin arasında 5 şehirde turne ödülü de bulunuyordu, tahmin edeceğiniz gibi kutlamaya ve üzerinde konuşulmaya da değer bir geceydi. Balıkesir’e döndüğümüzde artık daha farklı bir pencereden bakabiliyorduk, kafamız biraz daha rahattı. Çevremizdekilere ve en önemlisi kendimize bir şeyler ispatlamış olmanın tarifi inanılmazdı. Bize geri dönüşleri de olumlu yorumların yanında ufak da olsa bizi seven ve dinleyen kitlemizin olumsuz yorumlarını, neden değiştiğimizi de kapsar nitelikteydi. Bunun dışında “Bi’Yetenek Kim” yarışmasına da katılmak bir karar değildi. Grubun kötü olduğu bir dönemde bizzat benim katıldığım ve sonunu düşünmediğim bir şeydi. Belirli psikolojik karmaşalarımızın böyle güzel şeylere yol açması güzel bir şey.
İkinci tekliniz “Bu Son Olmaz”ın oluşum süreci nasıl gelişti? “Bu Son Olmaz” ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Buğra Gök: ”Bu Son Olmaz” bizim için sadece bir denemeydi. Bu şarkıyla birlikte hem kendimizi, hem de etrafımızda gelişen yorumları dinlemek istemiştik ama kısa sürede tahmin etmediğimiz şekilde bir denemeden fazlası olduğunu kendisi kanıtlamış ve kararlarımızı şekillendirme konusunda bize çok net bir çizgi çekmişti. Önümüzü görebileceğimiz bir yol çizmenin vaktinin geldiğini anlamıştık, yaşadığımız ve gözlemlediğimiz şeyler her şeyi bir arada yapamayacağımızı gösteriyordu ve bir karar almamız ona göre ilerlememiz gerekiyordu. Bu karar, belirli bir tarz, ona uygun ayakları yere basan şarkılar ve devamında da değişik yönlerimizle hem tarza hem de kendimize bişeyler katmak olmalıydı. O zamanlarda ben de Tunahan gibi Türkiye’de alternatif müziğin gittiği yönü beğenmeye başlamıştım. Bu bağlamda Tunahan’la birlikte ikinci teklimiz sayılabilecek “Bu Son Olmaz”ı kaleme aldık, bu iki şarkı da başta “Durmadan Kuralsızca” olmak üzere bizim için bir dönüşüm sürecinin denemesi niteliğindeydiler.
Üçüncü çalışmanız, ilk EP’niz oldu. Bu bağlamda “Kafamda Karantina”daki şarkıların oluşum süreci nasıl gelişti? “Kafamda Karantina” EP’si ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Buğra Gök: Durmadan Kuralsızca’nın aksine “Kafamda Karantina”nın tümü belirli kararlara dayanan çalışmalardı. Yarışmadan sonraki teklimiz olan “Bu Son Olmaz”dan sonra alternatif müzik üzerinde ciddi bir çalışma yapmanın zamanı olduğunu fark ettiğimiz anda başladığımız bir süreçti. Bunlar üzerinde güzel bir şeyler inşa etmemiz gerektiğini biliyorduk, Tunahan’nın bestelerini dinledim ve beraber benim de sözlerini üstleneceğim bir EP yapmaya karar verdik. Yazımında ve 5 şarkılık bir EP olmasında Tunahan’nın bestelerinin birbiriyle uyumunun büyük bir katkısı vardı. Alternatif tarzın yanında daha çok Soft Indie Rock esintiler bulunduracak olan bu çalışmayı yapmadan önce Grupla da konuşup, onların da fikirleri neticesinde ilerledik. Bir yandan da yarışmadan kazandığımız turnelere odaklanıyorduk ki, hiç tahmin edemeyeceğimiz bir şey oldu ve küresel çapta bir pandemi süreci yaşadık. Bizi bir o kadar üzse de elimizden üretmekten başka bir şey gelmeyen bu süreç, EP hazırlamamıza engel olamadı, olamadığı gibi de çalışmamızın isminde bir ilham kaynağı oldu. Bunun sonucunda “Kafamda Karantina” ismini tercih ettik. Kısa sürede iyi geri dönüşler aldık. Bundan sonraki dönemlerde bir dönemlerde gitaristimiz olan daha sonraları bas gitaristimiz ve aynı zamanda da mix-mastering çalışmalarımızı üstlenmiş olan Tuğkan da aramızdan ayrılmaya karar vermişti, tarzımıza yönelik çalışmaları daha iyi ilerletebilmek adına bir klavyeciye ihtiyacımız olduğu için de Alaz Dedeoğlu ile çalışmaya karar verdik, aynı zamanda aramıza bas gitarist olarak Atakan İlgör katıldı.Yazmaya başladığımız dönem ülkemizde pandeminin de başladığı bir dönem olduğundan yeri geldiğinde içimizdeki sıkıntıyı yeri geldiğinde umuduzu da kattığımız bir sesler bütünü ortaya çıkıyordu. Bunu sadece şekillendirmek için bile üzerinde çok düşündük ve sevdiğimiz bir şeyler otaya çıkardık. Bunun sonucunda eserler yayınlandıktan sonra aldığımız yorumlar da bizim düşüncelerimizle doğru orantılı olarak sevildi. O dönemlerde birileri tarafından görülmeye başlamak çok güzeldi.Kısacası “Kafamdaki Karantina” yeni bir döneme attığımız güzel bir adımdı.
Dördüncü çalışmanız ise EP’den “Banaysa Çıkmazlar”ın yeni versiyonu oldu. Yeni versiyon yapmaya nasıl karar verdiniz ve yeni versiyonun oluşum süreci nasıl gelişti? Avrupa Müzik ile yollarınız nasıl kesişti? “Banaysa Çıkmazlar V2” ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Batuhan Karahan: “Banaysa Çıkmazlar – V2” ‘nin de ilk halinin bulunduğu EP, karantina döneminde kendi stüdyomuzda ve kısıtlı imkanlarla yapılmıştı. 5 şarkı arasında PR çalışması için “Banaysa Çıkmazlar”ı seçtik ve dijital platformlarda imkanımız elverdiğince reklama başladık. Çok kısa sürede güzel teklifler aldık ve en sonunda ortak fikir olarak Avrupa Müzik’le çalışma kararı aldık. Şirketin son dönemlerde bizim tarz gruplara destek vererek ön plana çıkartması, bizi Avrupa Müzik’e iten en büyük etkenlerden biriydi. Yeni versiyona gelirsek, bu kadar güzel bir şarkının dinleyicilere daha kaliteli bir biçimde sunulması gerektiğini düşündük ve başarılı olduğumuzu da söyleyebilirim. Özellikle yeni teklimizin de çıkışıyla dinleyici sayımız son bir ayda iki katına çıkmış bulunmakta. Bizim gibi yeni kendini bulan gruplar için bunun çok değerli olduğunun farkındayız.
En son, “Evvelden Halüsinasyonlar”ı yayınladınız. Evvelden Halüsinasyonlar’ın oluşum süreci nasıl gelişti?
Buğra Gök: “Evvelden Halüsinasyonlar” bizim kendi aramızda stüdyoda takıldığımız bir gün herkesin aynı anda doğaçlama birşeyler çalması ve benim üstüne bir şeyler mırıldanmam üzerinde temelleri atılan, sonraları biraz daha fazla üzerinde yoğunlaşarak belli parçaları bir bütüne çevirdiğimiz bir çalışma idi. İçinde funk etkiler de barındıran yeni dokunuşlar olan yer yer hareketli yer yer sakin bir şarkı.
Evvelden Halüsinasyonlar ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Buğra Gök: Bunu söylemek için çok erken olsa da etkilerini şimdiden görebildiğimiz ve ileride bir domino etkisiyle daha çok kişiye ulaşabilecek bir şarkı olduğunu şimdiden belli etti. Genel itibari ile olumlu yorumlar alsak da her şarkı üzerine koyarak gittiğimiz bir bütünün parçası olduğunu ilerki dönemde anlayacak insanların yorumları da bizim için önemli, bekleyip göreceğiz…
Kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
Tunahan Karahan: Henüz “Yoklukta Gider”in tam olarak kesinleşmiş bir tarzı olmadığından şöyle bir cevap vereyim, tarzımıza “Kafamda Karantina” EP’sine kadar biraz alternatif rock çerçevesinden bakabiliriz, sonrasında müziği biraz daha elektronik ve akustik sesleri evrimleştiren bir 5 şarkılık deneme tarz yaptık “Kafamda Karantina” Buna da, Soft Indie Rock dedik. Son çıkardığımız “Evvelden Halüsinasyonlar”da ise funk esintileri hissettirdik. Özet olarak tam olarak ne tarz yaptığımızı biz de daha bilmiyoruz ama “Yoklukta Gider” zaman içerisinde kendi müziğini, tarzını ve soundunun bir arada birleştiği bir derleme albümle bir gün dinleyicisiyle buluşacak.
Evvelden Halüsinasyonlar’dan sonra yapmayı düşündüğünüz çalışmalar var mı?
Buğra Gök: Önümüzde hem yeni projelerle yoğun geçecek bir takvim hem de devam etmekte olan bir arayış var. Kısacası siz istedikçe ve dinledikçe varız, üretmeye devam ediyoruz… Aslında bizim yaptığımız şey sadece şarkı çıkarmak değil. Bir yol yürüyoruz, hepinizin hayatında yürüdüğü yol gibi. Biz bunu notalara döküyoruz sadece. Umarım bu yolda size daha güzel hikayeler anlatabiliriz…
Yoklukta Gider grubuna bu güzel röportaj için teşekkür ediyorum. “Evvelden Halüsinasyonlar”ı tüm dijital platformlarda bulabilirsiniz.
Yorum Ekle