“Umut”, “Aşk”, “Merhamet” ve “Hayal”.
Attila İlhan’ın sandalyesi diye bir kavram olmalı. Tolstoy’un Bisikleti nasıl ki zamanın ötesinde yaşamanın gerekliliğini ön plana çıkarıyorsa, İlhan da sığlıklardan uzak sevmenin yaşamaktan koparılamayacağını gösteriyor.
On’dan fazla şiir kitabı olan şairin kitap tasarımları da neredeyse şiirleri kadar hüzün penceresini aralıyor. Her kitabın kapağında bir sandalye, bazısının ayağı kırık, bazısı ahşap bazısı ise soğuk bir metal parçası. Ama hepsinde hissiyat ortak.
Ben Sana Mecburum‘un kapağı cinsiyeti olan sandalyeleri barındırıyor; o sandalyeler birlikte beklemektir. Pencereden, çok uzaklardan gelecek kişi beklemenin sembolleri. O sandalyeler acının, umudun, sevginin demirbaşlarıdır. Adını mıh gibi aklınızda da tutsanız, sandalyesini kalbinize de çekseniz yalnızca yanınızdaki varlığıyla sizinle bir bütünü taşıyabilir.
Kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli…
Yağmurlu bir günde Londra’da gezercesine duygularımızı sırılsıklam eden bir Yağmur Kaçağı... Yüzü duvara dönük bir sandalye, ardında umutları yağmur damlalarında koruyacak bir güncek.
Merhamet duygusunu tozlu raflara kaldıramayanların huzurunda Üstad’ım Attila İlhan’ı saygı ve sevgi ile anıyorum.
Yorum Ekle